Milliyet Sanat
Temmuz 2014

İşte Yunus bu!

Taha Akyol
Beşir Ayvazoğlu, "Yunus, Ne Hoş Demişsin" adlı kitabında Cumhuriyet Dönemi’nde Yunus Emre hakkında konuşan aydınların çizdiği birbirinden farklı portreleri ortaya koyuyor.
"Yunus, Ne Hoş Demişsin"
Beşir Ayvazoğlu
Kapı Yayınları
Fiyatı: 15 TL
ARAŞTIRMA
 
Beşir Ayvazoğlu’nun “Yunus, Ne Hoş Demişsin” adlı kitabını bitirdiğimde, tam bir kanaatle şu sonuca vardım: Bu kitabı okumadan Yunus Emre’yi anlamış olmak mümkün değildir! 
 
Tenkit ve edebiyat tarihi literatürümüzün büyük isimlerinden biri olan Beşir Ayvazoğlu, kitabın önsözünde diyor ki: “Eğer Yunus Emre’nin şiirleri tarihi metinler olarak, yani yazıldıkları çağın şartları, düşünce dünyası ve şairin biyografisi göz önünde tutulmak suretiyle okunursa, tasavvufu paranteze almak mümkün değildir...”
 
Mutasavvıf bir Yunus’u okuduğumuzda güzel bir Türkçe üzerinden tasavvufla tanışmış oluruz... Fakat, diyor Ayvazoğlu: “Bu şiirler tarihi bağlamından soyutlanmış metinler olarak ele alınıp yaşadığımız çağın problemleri içinden de okunabilir; o zaman Yunus Emre’yi sosyalist bir devrimci olarak görebilirsiniz, hümanist olarak da, sürrealist olarak da!”
 
İyi de o zaman Yunus değil kendimiz konuşmuş olmaz mıyız? Ayvazoğlu elbette farklı Yunus yorumları olabileceğini söylüyor, ama şirazesini muhafaza etmek şartıyla.
 
Ayvazoğlu, halk arasında asırlardan beri vecdle terennüm edilen Yunus Emre’yi akademik planda ilk 'keşfedenin' Fuat Köprülü olduğuna dikkat çekiyor.
 
Köprülü’nün keşfiyle herkes adeta kendisi için bir maden bulmuştur. Türkçüler için halis bir Türk şairi... "Yunus Divanı"nı kendince ilk yayımlayanlardan Burhan Ümit (Toprak), Yunus’ta hümanizm ve laiklik bulmuş. Divan edebiyatının 'hain, yalancı, riyakâr şairlerinden' (!) bunalan Toprak, Yunus’ta 'Türk Dantesi'ni, 'Türk Divina Commedia'sını keşfetmiş!
 
Toprak’ın bu 'keşfini' o zaman sadece Kayseri Lisesi Edebiyat öğretmeni Abdülbaki Gölpınarlı eleştirmiş. Fakat Gölpınarlı da kendi hayatındaki saflara göre farklı Yunus’lar inşa edecektir: Mistik-mutasavvıf Yunus, Bektaşi Yunus, hümanist sosyalist Yunus... Ataç’ı söylemeye gerek bile yok, çünkü Yunus’u hiç sevmemiştir.
 
Senfoni Orkestrası Şefi Hikmet Şimşek’e göre Yunus, “Atatürk devrimleri sayesinde” öğrendiğimiz bir değerdir, falan... Kitapta “Muhafazakârların Yunus”u da anlatılıyor.
 
Bir oratoryo hikayesi
 
Kitabın yakın tarihimize ışık tutan ön önemli bölümü, Adnan Saygun’un bestelediği "Yunus Emre Oratoryosu”nun siyasi hikayesi. 'Tek Adam' rejimlerinin karakterini de ortaya koyuyor. Adnan Saygun Atatürk’ün gözünden düşmüş, Ankara’dan uzaklaşmak zorunda kalmıştır. Tek adamlık İnönü’ye geçince hava değişmiştir. Fakat Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel, özel dinlediği "Yunus Emre Oratoryosu"nu 'mistik' bulur, beğenmez. Sahne yolu tıkanmıştır. Olay İsmet Paşa’nın kulağına gider. Paşa mistisizmde sakınca görmez ve "Sanatların eşsiz koruyucusu Türkiye Cumhuriyeti Cumhurbaşkanı İnönü’nün Yüce Varlığına Armağan” olarak oratoryo 21 Mayıs 1946’da, Cumhurbaşkanı ve devlet erkanının huzurunda seslendirilir.
 
Oratoryo, muhafazakâr aydınlara göre 'kilise havasında, gamlı, hatta karanlık' idi... İnkılapçılara ve sosyalistlere göre ise mistikti, Adnan Saygun 'irtica silahı' yaratmıştı! Görüyor musunuz kültürel şizofrenimizi?!
 
Yunus ve tasavvuf
 
Ahmet Hamdi Tanpınar ve Mehmet Kaplan’dan İskender Pala’ya kadar Yunus Emre tasavvurlarını anlatan Ayvazoğlu, Yunus hakkında son ilmi araştırmalarıyla 'son noktayı' Prof. Ahmet Yaşar Ocak’ın koyduğunu belirtiyor. Prof. Ocak’ın yaşayan en büyük tarihçilerimizden biri olduğu muhakkaktır.
Buna göre, Yunus bir Melami-Kalenderi şeyhiydi. “Mevlana sûfi düşüncelerini İranî yüksek tasavvufun dili Farsça ile terennüm ederken, Yunus, popüler Türk tasavvufunun Ahmed-i Yesevi’den beri geleneksel dili olan Türkçeyi kullanıyordu.”
 
Ayvazoğlu’nun bence şaheserlerinden biri olan bu eseri okumadan, Sadece Yunus’u değil, Türk aydınındaki kıt bilgiyle büyük ideolojik uçuşlar yapma hastalığını teşhis etmek de kolay olmaz.
Teşekkürler Beşir Bey...