Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Medrese ve üniversite
Eylül 2016

Medrese ve üniversite

Taha Akyol
Kemal Gürüz, üniversitelerin tarihsel gelişimini mercek altına alırken medreselerin tarih boyunca aynı seyri izleyememesinin nedenlerini tek tek sayıyor.
"MEDRESE V. ÜNİVERSİTE"
Kemal Gürüz
Ka Kitap
Fiyatı: 25 TL
TARİH
 
Medrese kurumu ile üniversite kurumunun tarihi serüvenlerini mukayeseli olarak araştıran yayınlar yok gibidir. Genelde bilim tarihlerinde birkaç parafla değinilir, o kadar. Bu konuda bildiğim kadarıyla bizde ilk defa bir araştırma yayımlandı: Prof. Kemal Gürüz’ün “Medrese v. Üniversite” adlı eseri.
Kitabın ismindeki 'v.' İfadesi 'versus' (karşı) anlamına gelir. Bizde 've' diye de okunabilir. Kitap kuruluşundan itibaren medresenin Avrupa’da ortaya çıkan üniversiteye 'karşı' bir seyir izlediğini anlatıyor. Kemal Gürüz eski dostumdur. 28 Şubat döneminde YÖK başkanıydı, onun YÖK dönemini yaptığı kıyımlardan dolayı ben 'Yüksek Öğretim Komiserliği' diyerek eleştirdim; beni mahkemeye verdi, beraat ettim tabii. Bu esaslı siyasi görüş farkımız bir yana, Gürüz’ün çağımızdaki üniversite yönetim sistemlerini eni iyi bilenlerinden biri olduğunu kabul ederim. Yeni çıkan kitabı da sahasında bir ilktir. Kitabından öğreniyoruz ki medrese ile üniversiteyi mukayeseli araştıran yayınlar dünyada çok azdır.
 
Bilginin iki yolu
 
Kitap normal olarak İslam tarihinde bilim ve felsefenin nasıl yükseldiğini anlatarak başlıyor. Bunlar bilim tarihlerinde bulunacak bilgilerdir. Bu noktada Gürüz’ün şu tespiti son derece önemlidir: İslam tarihinde bilim ve felsefe medreselerde değil, medrese dışındaki 'dâr' mesela 'dârul ulum' (ilimler evi) veya 'beyt' mesela 'beyt’ül hikme' (bilgelik evi) gibi adlarla anılan kurumlarda gelişmişti. Gürüz El Kindi, Farabi ve İbni Sina'nın aralarında olduğu bilim insanlarının hiçbir zaman medresede çalışmadıklarını hatırlatıyor.
 
Bilim tarihçisi Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu ile sosyal tarihçi Prof. Ahmet Yaşar Ocak da aynı tespiti yapmışlar, medresenin hiçbir zaman bu bilimleri ve felsefi düşünceleri ciddi olarak içermediğini yazmışlardır. Ahmet Yaşar Ocak, Osmanlı kurumları oluşurken zaten bilim ve felsefe geleneğinin kaybolduğunu, Osmanlı’nın sadece dini ilimlerle fıkıh öğreten medrese geleneğini devraldığını anlatır. Böylece değişik dünya görüşlerine sahip tarihçi ve araştırmacıların şu konuda aynı tespiti yaptıklarını görüyoruz: Medrese baştan itibaren bilim ve felsefeye uzaktır, dini ilimler ve hukuk (fıkıh) öğreten, devlete personel yetiştiren kurumlardır.
 
Prof. Gürüz kitabında Avrupa’da üniversitenin niye farklı bir seyir izlediğini ayrıntılı olarak anlatıyor. Bence kitabın en değerli bölümleri, üniversitenin tarihsel gelişimini anlatan bölümleridir. Medrese niye aynı seyri izleyemedi? Bir, farklı amaçla kurulmuştu... İkincisi, Gürüz’ün vurguladığı çok önemli bir faktör, Batı hukukunda 'tüzel kişilik' kurumu vardır, Doğu ve İslam hukukunda tüzel kişilik yoktur. Tüzel kişiliğe sahip üniversiteler bu sayede belli bir özerkliğe ve kimliğe sahip olmuştur, bilimsel ve felsefi tartışmalar, kilise baskısına rağmen gelişmiştir... Doğu’da ise medrese, vakıflara dayanmakla birlikte devlet organı gibidir. 
 
Avrupa üniversitesi
 
Gürüz kitabında, Avrupa’daki ticaret ve şehirleşmedeki gelişmelerin, üniversitelerde öğretilen matematik, coğrafya gibi seküler bilimlere ihtiyacı artırdığını, bunun da üniversitelerin yaygınlaşmasına yol açtığını çok iyi anlatmış. 1790 yılında Avrupa’da 143 üniversite vardır! Avrupa’da üniversite düzeyinde okullaşma oranı 1955 yılında yüzde 4.4 iken, 1985’te yüzde 24.3’e çıkmıştır.
 
Üniversite yaygınlaşırken müfredatı da değişmekte, seküler bilimler üniversite müfredatında büsbütün artmaktadır. Teolojinin gittikçe felsefileşmesi bunun bir örneğidir. Kitapta bu gelişmenin aşamaları da anlatılıyor. Dilerim kitap İslam dünyasında bilimlerin gelişmesi, duraklaması ve bunda medresenin rolü konusunda ciddi, kaliteli, akademik düzeyde tartışma ve araştırmalara yol açar. Kitap bu kalitededir. Osmanlı’dan itibaren Türkiye’de üniversite serüveni konusunda Prof. Emre Dölen’in beş ciltlik “Türkiye Üniversite Tarihi”ni bu vesileyle anmam bir kadirşinaslık borcudur.