Milliyet Sanat
Şubat 2014

Nasıl ölünür?

Murat Belge
Memet Fuat üç yıl içinde ikinci kez acile kaldırıldığında hastanede 8 gün yattı. Taburcu edildiği gün başladığı güncesini 19 Aralık 2002'de ölümünden iki gün öncesine kadar her gün tuttu. Adını da kendisi koydu: "Ölünceye Kadar".
Memet Fuat’ın ölüm tarihi 19 Aralık 2002. Demek ki aradan 11 yılı aşan bir zaman geçmiş. Ömrünün, bir hayli zor geçirdiği son üç yıl kadarlık süresinde, bir günlük (kendi deyişi ile 'günce') tutmuş. Bu notlarını Adam Yayınları iki cilt olarak yayımlamış. Ben de yeni okudum. 
Memet Fuat benim yazı / edebiyat / çeviri / eleştiri alanına girmemde herkesten fazla pay sahibi kişiydi. Pek çok şeyi ondan öğrendim - teknik bilgilerin yanı sıra 'manevi' denecek şeyleri de. Saygım mı çoktur ona, sevgim mi, karar vermesi güç. Onun için bu 'günce'yi okumak da bir hayli dokunaklı bir yaşantı oldu.
 
Gençliğinde verem geçirmişti Memet Fuat - daha doğrusu, tam geçirememişti. Bütün hayatında o beter hastalığın bıraktığı çileleri çekmişti. Anlaşılan, yaşlılığında solunum sıkıntılarıyla ve başka arızalarla çökmüş üstüne, rahat vermemiş.
 
Memet Fuat çok hareketli bir insan değildi. Tanıştığımız yıllarda hep yayınevinde olurdu. Görmek isteyen oraya gider, orada görüşür, konuşurdu. Başka bir yerde Memet Fuat’a rastlanmazdı, çünkü başka yere gitmezdi. Altunizade ile Cağaloğlu arasında geçen, çalışmaya adanmış bir hayat. Ne Yayınları'nın işi bittikten sonra bunun benzeri Adam Yayınları’nda devam etti. Son yıllardaysa hep evinde, ölmeden önce yarım kalmış işleri tamamlamak üzere, yoğun bir çalışma içinde. 'Ölmeden önce' bilinci hep var: Yayımlanmış yazılarını topluyor, yenilerini yazıyor, art arda kitaplar çıkarıyor; değişik konularda.
 
“Ölemedim gitti”
 
Böyle olunca, "Günlük"te bu gibi konulara pek girmemiş, yani falan konuda düşüncelerini şöyle rahat bir üslup içinde uzun uzun yazmamış. Daha çok gündelik hayat üstüne notlar görüyoruz. Bunların arasında, solunumunu kolaylaştırması için kullanılan makine, onun çıkardığı arızalar ve verdiği eziyet epey yer tutuyor. Ölümüne birkaç ay kala 'ölüm' üstüne sözler çoğalıyor: “Ölemedim gitti” diyor, “Ölümü duyumsuyorum” dedikten sonra ertesi gün “Duyumsamak değil, biliyorum. Öleceğimi biliyorum,” diye devam ediyor. “Öleceğini bilen, bekleyen bir ihtiyarla konuşmak kolay değil,” diyor. Ama bunların yanında, hayatın devam eden ayrıntılarından kopmuyor; futbolcuların form durumlarını izlemekten de geri durmuyor. 
 
"Nasıl Ölünür" kitabı
 
Kısmen, kendisi için not aldığı izlenimini veriyor: Bir yandan sağlık notları, ateşi, tansiyonu v.b.; bir yandan, çalışma notları: Şu kadar sayfa yazdım, daha şu kadar yazılacak, o kitap bitti, bu kitaba başlanacak v.b...
 
Ama okuduklarım üstüne biraz daha düşününce, bunun bir “Nasıl Ölünür” kitabı olduğu düşüncesine vardım. Beşir Fuad intihar edip, ölümüne doğru yazabildiklerini yazmıştı. Memet Fuat intihar etmiyor ve süreç birkaç yıla yayılmış durumda. Ama onun da yaptığı iş, özünde, çok farklı değil.
 
Böyle düşününce, Memet Fuat’ın anlattığı anılardan dedesi aklıma geldi. Anne tarafından dedesi sanırım, Mehmet Ali Paşa. Epey severdi onu. Yirmisine gelmemiş bir genç adam olarak Memet Fuat Erenköy’deki bahçeli konakta giyinmiş kuşanmış, çevik adımlarla bahçe kapısına doğru ilerlerken “Memet Bey! Memet Bey!” diye bir ses duyar, dönüp arkasına bakarmış. Balkonda emekli general dedesi, eline süpürgeyi alıp bir tüfek tutar gibi selam durmuş, Memet Bey’i uğurluyor. “Çok kızardım, hışımla çıkar giderdim,” diye anlatırdı.
 
Ama asıl hikaye, dedenin ölümüyle ilgili. Dede bir kalp krizi geçirmiş, ölmemiş, ama bu işin uzun sürmeyeceğine de aklı kesmiş. O zaman emekli maaşı, malum üç ayda bir alınıyor. Dedenin aklı orada, şu birkaç günü de sağ geçirmek ki, üç aylık maaşı aile tam alabilsin. Çünkü ölünce, emekli maaşı olacak 'dul' maaşı - miktarı azalacak.
 
Günler böyle geçerken nihai kriz gelmiş. Dede, bir eliyle kalbini tutup yan yatarken, öbür elinin iki parmağını oynatıyormuş, evin kadınlarına doğru: “İki gün kalmıştı,” demek istiyor. İki gün daha yaşasa maaşı tam alacaklardı. Memet Fuat da dedesi gibi terk etti sahneyi: Her şeyin bilincinde, evde ne piştiğiyle ilgili, sakin, korkusuz.