Milliyet Sanat
Eylül 2015

Şair ile kahraman

Necmiye Alpay
Nâzım Hikmet'i anlamadan tükettiğimizi düşünen Mahmut Temizyürek, onu silbaştan bir anlama çabasına girişiyor ve bu çaba içerisinde sorduğu sayısız soruyla bir yandan Nâzım’a, bir yandan da kendi arayışına ilişkin daha iyi bir anlayışın yollarını açıyor.
"İm Bilse Er Ölmes"
Mahmut Temizyürek
İletişim Yayınları
17.50 TL
DENEME
 
Mahmut Temizyürek’in “İm Bilse Er Ölmes" adlı çalışması sürprizlerle dolu, zengin kadrolu, kendine özgü bir deneme. İlk sürpriz de Temizyürek’in büyük adaşı Kaşgarlı’dan alıp kitabına ad yaptığı tüyo oluyor. Ancak Kaşgarlı her ne kadar kitabın önde gelen “çağrılı”larından biriyse de, baş kahraman o değil, Nâzım’dır, altbaşlığın işaret ettiği üzere onun ve Don Kişot’un “Arzu Serüvenleri”.
 
Arzu deyince, bu çalışmanın hayli analitik, hatta psikanalitik niteliği konusunda ipucumuzu almış oluyoruz. Ama aynı zamanda bir bütün olarak sentetik ve fantezist yanları da olan, çok canlı bir deneme söz konusu. Fantezist yanı, kitabın tezler içermesini engellemiyor. Ana tez, Nâzım’ı şimdiye kadar anlamadan tükettiğimizdir (s. 20 sonu). Temizyürek böyle diyerek silbaştan bir anlama çabasına girişiyor ve bu çaba içerisinde sorduğu sayısız soruyla bir yandan Nâzım’a, bir yandan da kendi arayışına ilişkin daha iyi bir anlayışın yollarını açıyor. 
 
Yazarın konukları
 
Kitapta Don Kişot, Nâzım’ı sorunsallaştırmanın ve anlamanın birinci sınıf bir dolayımı kılınmış. İkisinde ortak olan yönleri ve bir araya getirilmelerinin arzu, güven, dava, adanmışlık gibi bir dizi kavrama dayalı gerekçelerini önsözden itibaren bütün kitap boyunca okuyabiliyoruz. “Şair ile Kahraman” kavramlarını ise, Vico’nun geliştirdiği kapsamlarla işe koşuyor Temizyürek. Bu çabada 'modern tarihbilimin babası' Vico’nun yanı sıra, Don Kişot’u daha önce sorunsallaştırmış olanlar başta olmak üzere kendisine kuramlar ve kavramlar düzleminde destek olacak çok sayıda düşünürü yardıma çağırıyor ve onları 'çağrılılar' diye adlandırıyor.
 
“Çağrılılar”, kitabın düşünce ırmağını besleyen güçlü kollardır. Temizyürek bunlardan başlıcalarını kaynağına kadar gidip getirerek onlarla birlikte düşünüyor. O arada, bir karşılaştırmalı edebiyat boyutu da olan denemesinin 'iki edebî kahraman'ının (s. 15) yanına üçüncü kişi olarak kendisini de katıyor ve bu katışlar çalışmayı niteleyen özellikler arasında. 
 
“Kendi anlatısının nesnesi”
 
Yazarımız 'kendi anlatısının nesnesi' olarak, ilki önsözde olmak üzere başlıca iki yerde karşımıza çıkıyor. Önsözün bir noktasında “kendim dediğim kişinin...” (s. 17) diyerek başlayan ve s. 20’de “seçtiğim arkadaşlarım” sözüyle biten “ben”li bölüm, önsözün yaklaşık yarısını oluşturuyor. Bu bölüm Temizyürek’i metnin esasa değgin bir parçası kılarak sonraki kurmaca nitelikli katışmanın haberciliğini yapıyor, ancak bu ilk belirmede bir kurmaca niteliğinden söz edemeyiz.
 
Yazarımızın kurmaca kişisi olarak karşımıza çıkışı kitabın üçüncü bölümünde, “Benim editörüm Celile” diye başlıyor. Celile adı Nâzım’dan ötürü tanıdık (bkz. s. 71).
 
Burada kurmacanın yalnızca bir yöntem olarak kullanıldığını belirtmeliyim. Kitabın bütünü biraz soyutlanmış bir 'ben'in anlatısı halinde yol almakla birlikte, esas olarak gidimli. 'Ben anlatı' da burada anlatıcımızın deneme boyunca kendi zihnini de gözlemleme yordamı. Metne Bahtin’deki anlamıyla ‘çokseslilik’ katan ise, 'çağrılılar'dan çok, yazarımızın zihninde araya giren 'bir ses', 'iç ses', 'gizli niyetli bir ses' vb. sesler oluyor.
 
Birkaç tashih: Efşak (Eşfak olacak, s. 178), İsveçli (İsviçreli olacak, s. 159) , Mehmet Fuat (Memet Fuat olacak, s. 191). S. 65’te Vico’nun, sözü nerede bırakıp nerede aldığı biraz karışmış. Bir de ilk eldeki tartışma konularından biri olarak, 'nesnel karşılık' kavramının kullanımını anmalıyım (s. 29, 33). Kavramı benim katılmadığım bir içerikle yorumluyor bu kullanım.