Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Milliyet Kitap » » Toprak ve mitologya
Temmuz 2015

Toprak ve mitologya

Necmiye Alpay
Geçtiğimiz ay kaybettiğimiz Mehmet Başaran'ın “Pir Sultan Ölür Ölür Dirilir”i de diğer kitapları gibi, Yunan mitoslarına ve tarihsel direnişlere göndermelerle dolu.
"Pir Sultan Ölür Ölür Dirilir"
Mehmet Başaran
Evrensel Basım Yayın
Fiyatı: 7 TL
ŞİİR
 
Kitabına “Ah’lar Ağacı” adını verdiğini duyunca sormuştum Didem Madak’a, Mehmet Başaran’a nazire mi diye. Hayır, nazire değildi. Madak o sıralar Başaran’ın “Ahlat Ağacı”nı (1953) ya duymamıştı, ya da duymuş ama bilinç katına kaydetmemişti. İki şairin sözü yalnızca bu seste kesişiyordu. Belki bir de Egelilik vardı, uzaktan uzağa.
 
Başaran’ı geçen ay, 89 yaşında kaybettik. İlk kitabına da adını vermiş olan “Ahlat Ağacı”, en güzel şiirlerinden biridir, hani bir insanı şair yapanlardan. İşte bu şiirin ilk dizeleri: "Eşin dostun yaşıyor bak bahçelerde / Sen çıplak bir doruğun üzerindesin / Tam rüzgârın engini sardığı yerde / Yekpare bir mavilik üstünden akar / Altında köklerini sıkan toprak var / Dertleşir durursun gölgenle”.
 
Şiirin güzelliği, seslendiği 'ahlat ağacı'nın baştan sona değişmeceli olarak okunabilmesinde, aynı anda hem bir ağacı hem de çeşitli deneyimleriyle insanı canlandırmasında yatıyor. Toprak burada kıraçlıkla göksel bir imgenin zemini olmak arasındadır. Asıl atılım ise şiirin son dizesindeki 'serv- i simin' imgesiyle gerçekleşir. 'Serv- i simin' (gümüş selvi), dolunayın gece denizlerde yarattığı ışıktan ağaçtır ve görünümüyle deruni bir tanrı ya da sonsuzluk duygusu uyandırır. Böylelikle şiirin baştan beri güçlü bir biçimde hissettirdiği yalnızlık büyüleyici bir yankı kazanmıştır.
 
Köy enstitüleriyle açılan ufuk
 
Mehmet Başaran’ın şiirlerinde hemen hiç terk etmediği dil ve kültür evreninde birkaç ana çizgi ayırt edilebilir: Genellikle Köy Enstitülü olmasıyla açıklanan, dünyaya açık, ama aynı zamanda cumhuriyetin kurucu mitlerini yansıtan motifler, köycülük ve doğacılık; Nâzım öncülüğündeki Toplumcu Gerçekçilik ve bunun 1940 kuşağıyla mazmunlaşan devrik cümleci yalın dili; Nev Yunanilik’le sona ermeyip canlılığını yer yer sürdürerek bir kanaldan bugüne kadar gelen hümanist çizgi... Bunların aynı şairde bir araya gelmesi bir bakıma özgün bir bileşim sayılabilir. Bir yanda mitolojiye, bir yanda cumhuriyet coğrafyasına ait sayısız özel adla bezenmiş, örgün şiirlerdir bunlar. Ancak, bu örgünlükten her zaman özgün bir alaşımın çıktığını söylemek zor. Diyebilirim ki Başaran, belki tek bir akımın değil ama, birkaç akımdan oluşan tarihsel cumhuriyet modernizminin önde gelen tipik temsilcilerindendir. 
 
“İda’nın Sesi”
 
Başaran’ın son kitabı, “Pir Sultan Ölür Ölür Dirilir”. Kitabın sonuna eklenmiş olan değerlendirme yazılarından birinde Ülkü Tamer, “Hades’i görmüş bir Trakyalı Orpheus” diyor Başaran için. O bir Trakyalı ve gerçekten bir Euridike’si var: Eşi Hatun Birsen.
 
"Ahlat Ağacı"nın yazarı, yaşamının büyük bir bölümünü bugün sermayenin gadrine uğramakta olan mitolojik İda coğrafyasında geçirmiş. Diğer kitapları gibi “Pir Sultan Ölür Ölür Dirilir” de Yunan mitoslarına ve tarihsel direnişlere göndermelerle dolu. Bursa’sı, Nâzım’ı, Karaburun’u, Börklüce’siyle bize her an bir başka dönemi yeniden hatırlatıyor. Destansı.
 
Başaran bu 11. kitapta sanki ilk kitabına ve ilk şiirinin yüceltici ağacına dönmek istemiş. “Unutur dillerini / İda’nın pınarları” demeden önce söze “Kaz Dağı” diye girmesine rağmen kendimizi “Ahlat Ağacı”yla aynı atmosferde hissediyoruz. O kadar ki, hemen ardından “Emar Tünelinde” adlı şiiriyle karşılaştığımızda, neredeyse her gün işittiğimiz bu aygıt adını tanımakta güçlük çekiyor ve “Emar” adlı bir kahraman hatırlamaya çalışıyoruz. Şiir ise o tüneldeki seslerin peşinde ilerliyor, bir uzay duygusuyla.