Milliyet Sanat
Nisan 2014

Yükte hafif...

Necmiye Alpay
Enver Ercan'ın "Türkçenin Dudaklarısın Sen" isimli şiir kitabının ilk bölümü anlatı şiirden oluşurken kitabın ikinci bölümünde, dil ve erotizm öğeleri ortaya çıkıyor.
"Türkçenin Dudaklarısın Sen"
Enver Ercan
Varlık Yayınları
Fiyatı: 10 TL
Şiir
 
Enver Ercan, neredeyse bütün etkinliği şiirle belirlenen bir şair; yayıncılığı, dergiciliği, dernekçiliği. Buna karşılık şiirleri, yeni kuşaklara örnek olmak istercesine yükte hafif sayılır: Otuz yedi yılda dört kitap. İlki 1977’de çıkmıştı, dördüncüsü dünyaya yeni geldi: “Türkçenin Dudaklarısın Sen”.
Bu kitap adı, içerdiği dil ve erotizm öğeleriyle Ercan’ın şiirleri konusunda fikir verebilecek nitelikte. Özellikle erotizm, şairi Karacaoğlan’ın torunu, Cemal Süreya’nın oğlu sayabileceğimiz ölçülerde belirleyen izleklerden. İki ana izlek ve iki ana şiir türü -lirik ve anlatısal-, yeni kitabın da göze çarpanları.
 
“Türkçenin dudaklarısın sen” sözü, kitaptaki son şiir olan “Dudak Tiryakisi”nden alınma bir dize. Bu şiirde “Türkçe” sözcüğü iki kez geçer, ilki şöyle:
"elini koyduğun yer var ya
ikimiz için de iyi
zorlasak, biliyorum
bir türlü beceremeyiz Türkçeyi"
 
Ercan’ın şiirlerinde 'dil', 'sözcük' ve 'harf' sözcüklerinin yanı sıra 'Türkçe' de tıpkı buradaki gibi bir tür doğallık içinde, neredeyse ‘dil’le eşdeğer kılınmıştır; "Benim için dil, Türkçedir" der gibi, ancak fetişleştirmeden ve ‘esasa dair bir bileşendir, hatta ana bileşendir, anmadan olmaz’ duygusunu yaratarak. Gerçi “Ah Kalbim” adlı şiirde Türkçenin diller arasında bir dil olarak anıldığını görüyoruz, İngilizceyle birlikte yer aldığı için bir sıralama mantığı beliriyor orada, ancak yine fetişleştirmeksizin, bütünüyle öznel bir saptama makamında, Dağlarca’daki ya da Seyhan Erözçelik’teki gibi...
 
Dil ve erotizm
 
“Türkçenin Dudaklarısın Sen”, bir giriş şiiri ile iki ana bölümden oluşuyor. İlk bölüm başlı başına bir olay, ona aşağıda değineceğim. Dil ve erotizm öğeleri daha çok ikinci bölümde karşımıza çıkıyor. Ancak, şair açılış konuşmasını yapma onurunu her zamanki ana izleklerine vermek için olmalı, “Di” adlı şiiri kitabın en başına almış. İzleklerin şahikası, şiirin bitiş dizelerinde:
"dilim sana değse
uyanıyor sözcükler"
 
Rüyadan kurgulanmış
 
İkinci bölümde bu izlekler, hastalık odağıyla iç içe. Hastalanan beden kendini hatırlatmakta ve şiir kişisini hayatla hesaplaşmaya itmektedir. Ama o, şiir ile dans arasında Paul Valery’nin kurduğu bağı hatırlatırcasına, zorlanmaksızın yürütür hesaplaşmasını: Dolaysız yarar beklemeksizin.
Ercan’ın çeşitli uzunlukta anlatı şiirleri var. Bir önceki kitabı olan “Geçtiği Her Şeyi Öpüyor Zaman”da da, kitaba adını veren şiir uzunca bir anlatı şiiriydi örneğin. Bu türe yeni kitabın ikinci bölümünde de rastlanıyor: “Kedi? ve Ben”, “Deprem Senaryosu”, “Ah Kalbim”, “Tanrı, Genç Kız ve Ben” ve “Son Tahlilde” adlı şiirler o damardan.
 
Kitabın ilk bölümü ise bütünüyle anlatı şiirlerden oluşuyor ve apayrı bir önem taşıyor. Bir dizi rüya anlatısı var bu bölümde. Daha doğrusu, bugün yaşamayan dokuz şaire dair, rüya çerçevesinde kurgulanmış dokuz anlatı şiir. Seçilen kurgu, hem şiir hem kişi olarak, ama daha çok da kişi olarak, o şairlerden anlatıcımıza, çoğu zaman da bizlere kalan en belirgin imgelere barınak olmuş. Ece Ayhan hariç, şairlerin hepsi anlatıcımızı 'evinde' konuk ediyor. Ece ise, tam da gerektiği üzere, anlatanın konuğu!
 
İmgeleme özgürlük kazandıran bir kurgu bu. Aksi halde, askeriyeden ayrılalı onyıllar olmuş Dağlarca’nın 'sırtında asker kaputu'nu kolay kolay görmez, 'kombi bozuk' meselesini Dağlarca’nın devboyutlu şiirini bir bütünlük içinde (kombine!) ele almanın zorluğu olarak anlamak eğiliminde olmazdık. İmgelerde boş yok, Çehov’un tüfeği gibi hepsi. Ve “Rüya” dizisi, şiir tarihine, dize düzleminde de nazireler içeren şiirsel bir katkı.