Milliyet Sanat
Eylül 2012

Nefsini Bilen

Şiirin hem klasik hem ayrıksı şairi Haydar Ergülen'in "Aşk Şiirleri Antolojisi", şairin 100 tanesi aşk, 75 tanesi de 'her telden çalan' şiirlerden oluşuyor.






















Haydar Ergülen bu yıl iki yeni kitap yayımladı: Biri, Mühür Kitaplığı'ndan "Şiir Gibi Yalnız" adıyla şiir yazıları derlemesi, diğeri Kırmızı Kedi Yayınları'ndan, "Aşk Şiirleri Antolojisi". Son otuz kadar yılın önde gelen şairlerindendir Ergülen. Türkçe şiirin dayanaklarındandır. "Aşk Şiirleri Antolojisi"nden aşağıda uzunca söz edeceğim. Düzyazıları için ise, paradoksal bir noktaya dikkat çekmekle yetineyim: Yaşadığı dönemin edebiyatına şiir açısından, içeriden ve bütün yaşarlığıyla bakmak için birebirdir bu yazılar. Paradoksal olan, yazıları kitap eklerinde ya da gazetede okurken bunu yeterince fark etmeyebilişimizdir.

Tek şairli antoloji

Şiirlere geçelim. Ergülen bir yanıyla 'klasik' bir şairdir, ama bir yanıyla da öngörülemeyen, bütünüyle ayrık bir şair. Son şiir kitabı "Aşk Şiirleri Antolojisi" bu iki özelliği bünyesinde topluyor. Bütünüyle ayrık, çünkü türünün pek rastlanmayan bir örneği olarak tek şairli bir antoloji bu.
Kaçınılmaz soru: Tek şairli antoloji olur mu? Benim yanıtım, Ergülen söz konusu olduğunda, bir soruyla başlıyor: Neden olmasın? Çokçu ve çoğul bir şairdir Ergülen. Bunu söylerken yalnızca yaratıcısı olduğu Lina Salamandre ve Hafız adlı kurmaca şairleri kastetmiyorum. Onları yaratmasında da payı olan bir başka ve daha temel bir özelliği var aklımda: Ego'yu fazlalıklarından arındırma ilkesine bağlı şiir kişisi. Böylelikle, 'ben'i kale gibi yapılandırma eğiliminin güç kazandığı bir çağda, çoğu çağdaşından temelli bir biçimde ayrılmaktadır bu şiir. Kitapta birbirinden çok farklı anlayışlarla yazılmış şiirlerle karşılaşmamız bu dediğimin belirtilerinden yalnızca biri. Anlamın kaçıncı katmanıysa, işte o etik katman, gücünü nefsine yetirme çabasıyla belirleniyor: "Diyor ki: Korkutmazdı başkalarının yalnızlığı bunca eğer konuk olabilseydik kendi yalnızlığımıza..." (s. 13)

Kendine özgü

Bu özellik yeni değil. Şairin kendine özgü çokçuluğuna, aynı terimi kullanmamakla birlikte en az iki yazar değinmiştir. Alıntıların ikisi de 1998'de yapılan "'40 Şiir ve Bir...' Odağında: Haydar Ergülen Şiiri" başlıklı Altın Portakal Sempozyumu'nun kitabından: "Ben'den ötekine geçen yolu bulma çabası" (Mahmut Temizyürek, s. 46); "benlik bölünmesi ve birleşmesi" (Mehmet C. Doğan, s. 81).
'Antoloji' teriminin tanımında, kitaptaki metin ya da parça sayısının çokluğu vazgeçilmez bir yer tutsa da, yazar sayısı, ölçütler arasında yer almayabiliyor. Terimin anlam alanında bulunan 'seçki' adlandırmasının tek yazar için de kullanıldığını biliyoruz. Ancak, Ergülen'in antolojisi 'seçki' de sayılmaz pek. Tam tersine, şairin bir ayıklanmışlık atmosferi yaratmaktan özenle kaçındığı izlenimini uyandırıyor. Bu bütün için "Aşk Şiirleri" adıyla yetinmeyip 'antoloji' demiş olması bence şairin bir 'persona' çokluğunun ötesine geçen 'ben'sizlik çabasını vurgulama arzusuna işarettir. Antolojideki şiir tarzları gerçekten çoklu: "Aşk türküsü" ve "Yapayanlış" gibi popüler atmosferli, sözü serbestçe çoğaltmaktan çekinmeyen şiirlerin yanı sıra, "Gözleriniz nereden geliyor?" gibi, 'Bu bir aşk şiiri mi?' sorusunu meşru kılacak ölçüde farklılaşan şiirler, ayrıca "Nişanlı sözler...", "Ankara Radyosu Konuşması" gibi ağır ve çok güzel, klasikleşmeye aday şiirler bir arada. "Kimse kimseyi anlamasın, biz de kendimizi... Hiçbir şey anlamayalım. Hadi kelimeleri kapatalım, sesleri unutalım, cümleleri kıralım, kendimizden dağılalım." (s. 82)