Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Annelerin kahrından öldüğü ülke

Annelerin kahrından öldüğü ülke

04 Mart 2014 - 01:03 | Onur Yaser Can ve annesi Hatice Can, devlet terörü ve adaletsizliğin kurbanları.
2010 yılında polisler tarafından uygulanan işkence sonucu intihar eden Onur Yaser Can'ın annesi Hatice Can'ın yüreği, bu acıya daha fazla dayanamadı
Onur Yaser Can, ODTÜ mezunu genç bir mimardı. Mimarlığın yanı sıra Belçika’da resim okumuş, mimarlık eğitiminin bir kısmını İtalya’da sürdürmüş, ayrıca müziğe meraklı; davul, bendir, gitar, saz çalan, üniversitenin sutopu takımında ve sualtı topluluğunda yer alan, üç dil bilen, güzel, mutlu, sağlıklı bir genç adamdı... Hakkında daha pek çok iç acıtıcı detayı www.onuryasercan.com adresinden öğrenebilirsiniz...
 
İç acıtıcı, çünkü bu güzel gülüşlü delikanlı, 2 Haziran 2010’da, esrar satın aldığı gerekçesiyle, İstanbul Narkotik Şube Müdürlüğü ekiplerince yakalandı.
 
Bu cinsel taciz
 
Savcının gözaltı kararı olmadığı halde nezarethaneye atıldı, avukat bulundurulmadan ve ailesine haber verilmeden sorguya alındı, çırılçıplak soyulup işkenceye ve cinsel tacize maruz kaldı.
 
Bu korkunç süreçte ve sonrasında yaşananları da yine aynı siteden öğrenebilirsiniz. Ertesi gün yeniden aranıp ‘tarih düzeltilmesi’ bahanesiyle yine emniyete çağrıldığını, bir kez daha baskı ve tehdide maruz bırakıldığını, tutanakların ‘dosya üzerinde gizlilik kararı var’ gerekçesiyle avukatından kaçırıldığını...
 
20 gün sonra üçüncü kez emniyete çağrılınca da kendisini üçüncü kattaki evinin penceresinden attığını...
 
Ve acılı Can ailesinin bunun ardından başlayan hukuk mücadelesini...
 
Annesi Hatice Can, “Çocuğumun el yazma notunda nasıl işkence gördüğü var. Çırılçıplak soymuşlar, yere çöktürmüşler, çırılçıplak halde duvara yüzü dönük şekilde saatlerce bekletmişler, sürekli ağlayan ve yalvaran bir çocuğun sesini dinletmişler. Bunlar polislerin savcılıkta verdiği ifadelerde de var. 28 yıl boyunca ailesinden tek bir kötü ses duymadan, bir fiske dahi vurulmadan büyütülen mimar, müzisyen, heykeltraş bir genci çırılçıplak soymak, aşağılamak, bu başlı başına bir cinsel tacizdir. Ki bu arada cinsel tacize girebilecek neler yaptıklarını bilmiyoruz çünkü hâlâ kamera kayıtları yok” diye anlatmıştı durumu...
 
16 Mayıs 2012’de sanık polisler işkenceden değil de ‘delil karartma’dan 2 yıl hapis cezası almıştı. Dava Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ne taşınıyordu...
 
Anne dayanamadı
 
Ama annesinin yüreği bu acıya daha fazla dayanamadı, Hatice Can’ın intihar haberi geldi dün.
 
Oğlunun kaybının üstüne sorumlulardan hesap da soramamak, attığı her adımda duvara toslamak, bu noktaya getirmişti annesini...
 
Böyle bir ülke bu; siz büyütürsünüz, birileri yok eder...
 
Hesap sormaya çalışırsınız, bütün dünya karşınıza dikilir; deliller karartılır, kamera görüntüleri kaybolur, katilleri gözünüzün içine bakar, eliniz kolunuz bağlanır...
 
Kahrından ölen annelerin ülkesi...
 
“Tiyatrodan iyi sığınak mı olur?”
 
Taksim’de rutin bir cumartesi gecesi. TOMA’lar gündüzden konuşlanmış, her sokağın başını kesmişler.
 
İstiklal Caddesi’nin bazı noktaları polis tarafından iyice daraltılmış, tek sıra halinde geçiyorsun.
 
Dünyanın ilk ve tek açılıp kapanan parkı olarak tarihe geçmesi beklenen Gezi Parkı gene kapatılmış, niye belli değil...
 
Biz saat 20.00 sıralarında Özen Yula’nın ‘Bakarsın Bulutlar Gider’ oyununun prömiyeri için Cihangir Bo Sahne’nin yolunu tutuyoruz. Daha iki-üç adım atmışken o çok iyi tanıdığımız patlama sesleri geliyor... Arkasından kesif bir duman...
 
Ve hepimizin gözlerinden yaşlar boşalıyor, nefes almak mümkün değil, ağzımızı yüzümüzü kapatmaya çalışarak koşuyoruz tiyatro salonuna.
 
Bo Sahne’nin ortaklarından oyuncu Levent Özdilek karşılıyor, koridora yığılan gözyaşlarına boğulmuş seyirci topluluğunu.
 
“Böceklere bile yapılmaz bu muamele” diye söylenenler, nefes almakta zorlananlar...
 
Daha saati gelmemiş ama açıyor hemen kapıları Levent Özdilek,  “Tiyatrodan iyi sığınak mı olur” diyor, bizi içeri buyur ederken; “Adolf oynuyoruz burada ayrıca” diyor... “Bekleriz ona da...”
 
Nereden aklına geldiyse?
 
Burak Sergen oynuyor, Adolf Hitler’i... “Ölüm bütün sorunları çözer. İnsan yoksa sorun da yoktur!” oyunun sloganı...
 
Dışarıda hâlâ gaz bulutları... Biz bekliyoruz ki bulutlar gitsin...