Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Antalya Antalya olalı...

Antalya Antalya olalı...

09 Ekim 2012 - 06:10
Altın Portakal Film Festivali'nden ilk iki gün izlenimleri...
Bu yılki Altın Portakal’ın magazin gündemini bolca meşgul edeceği Hülya Avşar’ın jüri başkanlığı açıklandığından beri belliydi. Ama herhalde Ömür Gedik’in ondan rol çalacağı pek tahmin edilemezdi. Açılış gecesinden beri baş mevzu Hürriyet yazarı Gedik’in konseri. Sosyal medya ve gazeteler unutsa bile Antalya’da hala iki kişi bir araya geldiğinde “Neydi o konser” konusu açılıyor...

Ömür Gedik dün sorunun NTV’nin ses düzeninde olduğunu, kendi programında bütün şarkılardan bölümler yayınlayarak işin aslını ele güne göstereceğini duyurmuş. Töreni salondan izleyenlerin durumunu hesaba katınca, sanki bu konuyu deşeceği yerde kapatsa daha iyi olurmuş gibi görünüyor. Çünkü ortalıkta hala “Antalya Antalya olalı böyle zulüm görmedi” cümleleri dolanmakta...



‘İdi’ demek daha doğru... Çünkü ikinci gün, bu konunun pabucunu dama atacak bir gelişme yaşandı. Yarışma filmlerinden “Derin Düşün-ce” izleyenleri bunalıma sürüklerken jüriyi de birbirine düşürdü. En son “Suskunlar” dizisini çeken Çağatay Tosun’un ikinci sinema filmi “Derin Düşün-ce”, annesi intihar eden bir kız çocuğunun babasını avutmak için adeta annesinin yerini alma çabasını anlatıyor. Fakat filmin sonunda bir seyircinin “Bu çocuk pornosudur” diye ayağa fırlamasına, Hülya Avşar’ın da “Bu filmi yarışmadan kovdurmak lazım” demesine neden olan ensest göndermeleri yönetmen tarafından reddedilince ortaya tuhaf bir tablo çıktı... Bir ensest filmi izlediğini düşünen izleyicilerle “Olağan bir baba kız ilişkisi anlattım” diyen bir yönetmen.



Sinema yazarları ise filmin üzerlerinde yarattığı travmayı onu izleyen “Elveda Katya” ile atmaya çalıştılar desem sanırım yeterli olur. Ahmet Sönmez’in ilk filmi, duygusal bünyelere hitap edecek bir film. Hatta arada aldığı alkışlara bakılırsa ‘Halkın Portakalı’nın en güçlü adaylarından biri. Kadir İnanır bir uzun yol kaptanını oynuyor. Gençliğinde bir Rus kadınla ilişkisi olmuş, ona kapılıp evi barkı dağıtmaktan korktuğu için veda bile etmeden kaçmış. Fakat yıllar sonra varlığından haberdar olmadığı kızı Katya gelip buluyor onu. Dizi olsaymış ne iyi olurmuş dedirten filmin en hoş yanı, “Ne olursa olsun baba babadır, bize kollarını açmışsa koşmalıyız” gibi klişelere saplanmadan babalığın da hak edilmesi gerektiğini söylemesi. Zaten kadın ağırlıklı izleyiciden bunca alkış almasının nedeni de bu... Ve tabii “Her aşk bir vedayı hak eder” gibi kalbe dokunan cümleleri...

Kafası karışık olan seyirci mi?

Altın Portakal’ın ilk günü, “Çanakkale Çocukları” ile son buldu. Ve yine yukarıda sözünü ettiğimiz “Çocuk pornosu bu” diye haykıran teyzenin başını çektiği “Sinan Çetin Antalya’ya giremez” sloganlarıyla. Nitekim Sinan Çetin’in de buna niyeti yoktu anlaşılan. Programa ‘Yıldızlı Geceler’ başlığından dahil olan filmin sonunda ekiple bir söyleşi olması gerekiyordu. Fakat ne yönetmen geldi gösterime, ne de başrolleri dağıttığı eşiyle iki oğlu. Filmde Anzak hemşireyi oynayan Wilma Elles oradaydı, ekibi temsilen. İşin ilginç tarafı, “Çanakkale Çocukları” önce başrolü Elles’in oynayacağı şekilde çekilmeye başlanmış, epey de ilerlemişti, çünkü ilk fragmanlarda birbirine karşı savaşan iki kardeşin anneleri rolünde onu görüyoruz. Derken gösterime yakın ikinci fragman çıktı ortaya, aynı sahnelerde bu kez Sinan Çetin’in eşi Rebecca Haas var. Tamam, zaten 26 yaşındaki Wilma Elles’in askerlik çağındaki iki çocuğun annesini oynaması tuhaftı. Ama herhalde çekimlere başlamadan hesaplanabilecek bir şeydi bu. O zamanı sebebi neydi bu değişikliğin?

Sinema dergisinden Ebru Çeliktuğ sormuş, Çetin’e, “Bu iki fragman kafa karışıklığı yarattı” diye... Cevap “Milletin kafası karışsın, karışık kafa iyidir” olmuş. Yetinmemiş, aynı söyleşide “Anne rolü için Nicole Kidman’dan Cate Blanchett’e kadar dolaştık ama hiçbiri Rebecca’nın gücünde değildi” demiş. Şimdi çok rica ediyorum, siz söyleyin, kafası karışık olan seyirci mi?