Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Avrupalı, işini yarıda bırakan insan mıdır?

Avrupalı, işini yarıda bırakan insan mıdır?

28 Mayıs 2013 - 10:05
"Muhteşem Yüzyıl"ın Hürrem’i Meryem Uzerli’nin gittiği tatilden dönmemek suretiyle diziyi 100’üncü bölümünde bırakması, görülüyor ki sektörün çarkına sokulmuş ‘muhteşem’ bir çomak olarak alkışlanmakta“İşte dizilerin insanları getirdiği hal”, “Birisi çıktı bu köle düzenine dur dedi”... Basbayağı devrimci bir hareket olarak takdir görmekte, Meryem Uzerli’nin gidişi. Bir de olayı Avrupalı olmasına bağlayarak medeniyet göstergesi sayıp ikinci kez beğeniyoruz bu hareketi. Bizim ezik olduğumuz için yapamadığımız her şeyi yapabiliyor. Hem devrimci, hem Avrupalı... Daha ne olsun? Da, benim aklım bir işi sezon finaline üç bölüm kalmışken ortada bırakmanın neresi Avrupalı, onu pek almıyor. Dizi piyasasında insanların ağır koşullarda çalıştığını, 90 dakikalık dizilerin bütün ekipleri ‘tükenmişlik sendromuna’ sürüklediğini, hepsini kabul ediyorum elbette. Ve buna karşı yapılması gereken radikal çıkışlar olduğunu da...

Öte yandan, içinde çalışanlardan ‘Muhteşem Yüzyıl’ın bu piyasanın en düzenli ve insani koşullarda çalışan seti olduğunu da duyuyorum. Üç yönetmenle çalıştıkları ve stüdyoda çekim yaptıkları için öyle gecelerini gündüzlerine katarak çalışmadıklarını söylüyorlar. Hatta çoğunlukla akşam 7’de paydos ettiklerini. Gidip görmüş değilim, duyduklarımı aktarıyorum, illallah etmiş ‘Muhteşem Yüzyıl’ set çalışanına rastlamadım. Ama varsa da tabii ki her insanın hakkıdır, beğenmediği, mutlu olmadığı koşullarda devam etmemek. İdeali, sezonun bitmesine üç hafta kalmışken sırra kadem basıp başta bütün hikayeyi kurmuş olan senaristler olmak üzere bütün ekibi her şeyi değiştirmek üzere yeniden çalışmaya mecbur etmek değildir, sanıyorum.
İnsanın mevcut hale bir an bile dayanamadığı, her şeyi yakıp yıkıp gitmek istediği anlar olduğunu elbette biliyorum. Bıçak kemiğe dayanmışsa yapar da. Ama bunun şahane bir devrimci hareket olarak bütün sektöre örnek gösterilmesine itirazım var.

O sette Meryem Uzerli’nin bir bölümde aldığı ama beğenmediği parayı herhalde birkaç yılda kazanan insanlar var. Ve onlar hiç tükenmiyor, böyle bir şansları yok. Ve piyasanın çarkına öyle ‘çomak’ sokulmaz. Gerçekten zor koşullarda çalışıldığı konusunda hemfikir olan sektör çalışanlarının topluca hareket etmesi gerekir. O zaman köklü değişiklikler elde edilebilir, gerçek bir ses getirilebilir. Sanırım o çok överek kullandığımız anlamda ‘Avrupalı’ olan davranış da budur...

"Altıdan Sonra Tiyatro" projesinin oyunlarından "O.B.E.B. (Ortak Bölenlerin En Büyüğü)".


Altıdan Sonra iyi ki doğmuş

Altıdan Sonra Tiyatro 15’inci yılına giriyormuş şaka maka. “Zaman ne hızlı geçiyor” dedikten sonra Kumbaracı50’de ‘15den önce 6dan sonra’ başlığı altında yapılan kutlamalar silsilesine göz atalım. Bence bir tiyatronun yapabileceği en şahane kutlamayı yaptılar, 15 senede oynadıkları 15 özgün oyunu mayıs ayında sahnelediler. Eski sezonların oyunlarını yeni kadrolarla üstelik. Misal, 15 yıl önce Yiğit Sertdemir, Onur Tuna, Sevi Orakoğlu tarafından oynanan ‘Bekleme Salonu’nu, biz Sertdemir’in yanı sıra Sevinç Erbulak ve Beyti Engin’den izledik. Ya da tek kişilik ‘Fail-i Müşterek’ oyunu, bu kez altı oyuncuya (İlyas Odman, Özer Arslan, Sezgi Mengi, Cem Uslu, İsmail Sağır, Murat Kapu) bölünmüş ‘Müşterek Faili Müşterek’ olarak çıktı karşımıza. Bu arada özellikle 2004’te ilk kez sahnelenen ‘O.B.E.B’in büyük ilgi gördüğünü ve kaçıranların yeni sezonda görme umuduyla
beklediğini hatırlatalım.

Şimdi kutlamaların son haftasına girdik ve sırada "Öldün, Duydun mu?" var. 2006’da Kumbaracı50’nin de kurulmasında hayati payı olan Nilgün Kurt’un yönettiği, Maya Sahnesi’nde oynanan oyunda bu kez Tomris İncer ve Ayşenil Şamlıoğlu gibi iki şahane oyuncu var. Bir de oyunların çoğunun yazarı, Altıdan Sonra’nın da kurucusu Yiğit Sertdemir. Kendini hareket edemez ve konuşamaz halde toprağa gömülü bulan bir adam ve ona hayatının önemli olaylarını hatırlatan bir masalcı ve de ebe arasında geçiyor olay... Cumaya kadar her gün 20.30’da.