Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Gitmek mi zor, kalmak mı?

Gitmek mi zor, kalmak mı?

01 Aralık 2015 - 12:12 | Fotoğraf: Ercan Arslan
Ahmet Ümit, ‘Elveda Sevgili Vatanım’da aşkı ve yazma tutkusundan vazgeçip İttihat ve Terakki fedaisi olan Şehsuvar Sami üzerinden doğruları, yanlışları heyecanları, hayal kırıklıklarıyla bir kuşağı anlatıyor
Gençsin, yolun başındasın, hayallerin, umutların, dünyaya dair naif soruların var... Kendi 19 - 20 yaşınız gelsin gözünüzün önüne... Yolunuzu çizmek için nelerle mücadele ediyordunuz? Hangi engellerle, belirsizliklerle? Onların istediği mesleği seçmenizi bekleyen anne - babanızla mı? Önünüze dağ gibi dikilen sınav sistemiyle mi? Yanlış seçimler yapma endişesiyle mi? Neydi sizi mutsuz eden?
 
Belki kafanızda her şey netti de, doğru zamanın gelmesi için gün sayıyordunuz. Öteden beri belliydi, seçeceğiniz meslek. Herkes farkındaydı, yazar olacaktınız, yeteneğiniz vardı. Hayat cömert davranmış, ömür boyu seveceğiniz kadını /adamı da genç yaşta çıkarmıştı karşınıza. O da sizi seviyordu, üstelik. Size elinden tutup yürümek kalmıştı. Şehsuvar Sami gibi...
 
Sene 1908 olmasaydı, Osmanlı İmparatorluğu’nun son dönemecine gelinmemiş olsaydı, Şehsuvar Sami deli gibi aşık olduğu Ester’le birlikte Paris’e gidecek, orada yepyeni bir hayat kuracaktı. Yazacaktı ikisi de, Ester ünlü bir şair olacaktı, Şehsuvar yazar... Ve biz belki bugün o yılların Avrupasını okuyacaktık, onların kaleminden... Aşklarının öyküsünü, belki de...
 
Asu Maro ve Ahmet Ümit Pera Palas'ta. Fotoğraf: Ahmet Ümit
 
Gitseydi, romancı olacaktı
 
Ama yıl 1908’di, memleket yangın yeriydi ve Şehsuvar Sami bir yol ayrımındaydı. Ya sevdiği kızla gidip, doğup büyüdüğü toprakları kaderine terk edecekti... Bir kere geliyordu dünyaya, hayallerinin peşinden gitmek onun hakkıydı. Hayat onu çağırıyordu olanca gücüyle... Ya da kalacak; aşkından, Ester’le birlikte mutlu bir gelecek umudundan tümüyle vazgeçip savaşacaktı. Memleket ondan görev bekliyordu, sırt çevirmek olur muydu? Hem burada bir tarih yazılırken, o dışında mı kalacaktı? Belki de elindeydi, kaderin çarkını tersine çevirmek?
 
Gitseydi, romancı olacaktı Şehsuvar Sami. Kaldı, roman karakteri oldu.
 
Ahmet Ümit, bugün Everest Yayınları’ndan çıkıp raflarda yerini alan ‘Elveda Sevgili Vatanım’da aşkından ve yazma tutkusundan vazgeçip İttihat ve Terakki fedaisi olan Şehsuvar Sami’nin hikayesi çevresinde doğruları, yanlışlarıyla, heyecanları, hayal kırıklıklarıyla bir kuşağı anlatıyor.
 
Tarihi bir roman evet ama 40’ına geldiğinde artık kendisini bir ayağı çukurda hissedecek kadar yorulup yıpranmış bir adamın ruh halini öyle iyi anlatıyor ki, siz o tarihle de başka türlü bir bağ kuruyorsunuz. Anlıyorsunuz, ne hangi koşullarda yapılmış.
 
Hak veriyorsunuz demiyorum da anlıyorsunuz. Kendinizce bir yargıya da varıyorsunuz kuşkusuz, ama yazar karar vermiyor sizin yerinize.
 
O kadar ayrıntılı, titiz bir çalışmayla o kadar sahici bir dünya kuruyor ki önünüze, bizzat kendiniz, 1926’da İttihat ve Terakki tasfiye edilirken büyük bir hezimet ve pişmanlık içinde gelgitler yaşayan bu adamın gözünden, o 20 yıla bakabiliyorsunuz.
 
Düşündüren bir roman
 
Ve tabii sürekli de soruyorsunuz kendinize; ben olsaydım ne yapardım? Ne yapsaydı mutlu olurdu Şehsuvar Sami? Olabilir miydi? Vatan neresiydi onun için? Sevdiği kadını terk ederken neleri bırakmıştı arkasında? Değer miydi? Sorular, sorular...
 
Sahiden ufuk açan, soru sorduran, düşündüren bir roman, ‘Elveda Güzel Vatanım.’ Çok da ciddi bir araştırmanın ürünü, okullarda ders kitabı olarak okutulsa, bir özgürlük hareketi olarak başlayıp tez zamanda karşı durduğu Abdülhamit’ten daha despot olmayı başaran İttihat ve Terakki çok daha bilinir ve anlaşılır olurdu bugün.
 
Ayrıca, Ahmet Ümit’le roman üzerine yaptığımız söyleşi, Şehsuvar Sami’nin, Ester’e mektuplarını yazdığı Pera Palas Oteli’nde Ercan Arslan’ın çektiği şahane kapağıyla bu ayki Milliyet Sanat dergisinde. Enine boyuna masaya yatırdık bütün bu konuları...