Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Nikah masasına oturtma kılavuzu

Nikah masasına oturtma kılavuzu

12 Şubat 2013 - 10:02 | Gürgen Öz, Cemal Hünal, Engin Altan Düzyatan, Sinem Kobal, Burcu Kara ve Sedef Avcı, Erol Özlevi'nin yönettiği "Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda"nın başrollerinde.
"Romantik Komedi 2: Bekarlığa Veda", anlatmak istediğinin hakkını veriyor. Bütün o güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, şıklık, şaşaa, pırıltı yerli yerinde
Filmin sonunda Ajda Pekkan sürprizi var. Kızlar “Yaşasın yüzüğü taktım!” diye oynarken, Ajda,“Ben senin yerinde olsam ufak ufak uzarım, durmam” diyor.

Üç kız arkadaş... Biri ‘muradına ermiş’, evlenip çoluk çocuğa karışmış... Öbürü, ‘her genç kızın rüyası’ olan teklifi almış, parmağına yüzüğü takmış. Üçüncüsü, kıskançlıktan ölüyor... Onun mutlu olma sırası ne zaman gelecek? O yüzük o kutudan çıkana kadar hayatı adeta beklemede... Planlar kuruluyor, ‘onu nikah masasına oturtacak’ tüyolar veren
kitaplar hatmediliyor, yapılması gerekenler madde madde tahtaya yazılıp ezber yapılıyor, yine de olmuyor bir türlü... Kafasını dondurma kasesine sokup “Ben nerede hata yaptım?” diye bunalıyor da bunalıyor kahramanımız...
Türünde başarılı bir Türk ‘Sex and the City’si olan ‘Romantik Komedi’nin ikincisi, 14 Şubat’ta, cümle alem Sevgililer Günü’nü kutlarken sinemalarımızda olacak. Bu kez alt başlığı ‘Bekarlığa Veda’dan da anlaşılacağı gibi, mesele tamamen nikah masasına odaklanmış durumda. Zaten filme girerken bize de birer yol gösterici kitap verdiler; filmin senaristlerinden Aslı Zengin imzalı ‘Evliliğe Giden Yol’. Bu aynı zamanda, hâlâ evlenme teklifi alamamış bahtsız kahramanımız Didem’in el kitabı filmde. Arka kapağına bakarsak, “Evde kalmış kızların kutsal kitabı”. “Hayat bazı kadınlar için ne kadar basit” diyor yazar... İlk aşık oldukları adamla pat diye evlenebilen kadınlarmış bunlar... “Üzüntü yok, çile yok, hayal kırıklığı yok, ‘Benimle evlenir mi?’ kaygısı yok, ‘Bu adam da olmadı’ sancısı yok, ‘Bu sene de evlenmezsem sı.tım’ paniği yok... O ‘mutlu azınlık’ ağızlarıyla kuş mu tutuyor acaba?” diye soruyor arka kapak yazısı... Merak ediyorsanız, herhalde cevabı içinde...

Keyifle izledim

Tekrar filme dönersek, geçen defa Ketche’nin çektiği filmin ikincisi de reklam kökenli bir yönetmenin, Erol Özlevi’nin elinden çıkma. Ve bütün o güzel kadınlar, yakışıklı erkekler, şıklık, şaşaa, pırıltı yerli yerinde. Anlatmak istediği dünya bu, Nişantaşı sokakları, ışıklı gece kulüpleri, tam ‘Sex and the City’ üçlüsü gibi uzun topuklular üzerinde şıkıdım şıkıdım yürüyen Sinem Kobal, Sedef Avcı ve Burcu Kara... Spor salonlarında baklava yaparak birbirlerine hayat dersi veren erkek arkadaşlar (Engin Altan Düzyatan, Cemal Hünal, Gökçe Özyol ve aralarındaki tek aşka inanmayan örnek Gürgen Öz)... Bütün bunları hakkını vererek yaptığı, hiç sakil kalmadığı için ben keyifle izledim filmi.

Fakat bütün filmin söz konusu kitaptaki gibi bir ‘erkekleri o masaya nasıl oturtursunuz?’ kılavuzuna dönüştürülmesi biraz iç bayıyor doğrusu. Bütün kadınların içinde yüzük olduğu sanılan o kutuyu görünce yerinde zıplayıp “Evet, evet, eveeet!” diye haykırmayacağı gerçeği bir yana, ‘nikah nikah’ diye delirmiş bir kadının (burada Sinem Kobal) ne derece cazip göründüğü de tartışılır. Onların ‘mürüvvetini’ görmek istemek şöyle dursun, insanın sevgilisine (Engin Altan Düzyatan) “Kaç kurtar kendini, bu kadın hayatını zindan edecek” diyesi geliyor.

Filmde evlilikle kafayı bozmamış tek bir kadın tanıyoruz, bütün erkek arkadaşlarını da ayartmaya çalışan, bağlanma düşmanı Yiğit’i (Gürgen Öz) yola getiren Hande (Bu role cuk oturmuş Öykü Çelik). Yiğit onu görünce afallıyor, çünkü dediği gibi “Birisi seni sallamayınca aşık oluyorsun.” Gelgelelim filmin sonunda o bile ehlileşme noktasına geliyor.

Sanırım filmin üçüncüsünde kadınların üçünü, Hande’yi de eklersek dördünü de, evli-mutlu-çocuklu ve aslında filmin tek evli çifti Zeynep’le Ergün’den gördüğümüz kadarıyla, fena halde sıkılıyor izleyeceğiz. Halbuki önlerinde ne de şahane bir örnek var: Filmin sonunda çıkan Ajda Pekkan sürprizi... Bizim kızlar “Yaşasın yüzüğü parmağıma taktım” diye sevinçten oynarken, Ajda kaya gibi duruyor: “Ben senin yerinde olsam ufak ufak uzarım, durmam. Pılımı pırtımı toplar giderim” diye... Bu da bir seçenek tabii...