Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Asu Maro | Ya 'uyarca'sındır ya değil

Ya 'uyarca'sındır ya değil

06 Aralık 2017 - 12:12 | Tansu Biçer (sağda), Doc rolünde oyunun adeta dinamosu.
‘Uyarca’, Ahmet Mümtaz Taylan’ın rejisiyle DasDas Sahne’de buluşuyor seyirciyle. Yazılışından bu yana geçen 45 yıla meydan okuyan güncelliği, hem kan donduran hem de iç burkan tanıdıklığıyla...
‘Uyarca’ - DasDas Sahne. Yazan: Friedrich Dürrenmatt / Çeviren: Yücel Erten / Yönetmen: Ahmet Mümtaz Taylan / Dramaturg: Aylin Alıveren / Işık Tasarım: Ayşe Sedef Ayter / Kostüm Tasarım: Funda Çebi / Dekor Tasarım: Tayfun Çebi / Afiş Tasarım: Ethem Onur Bilgiç / Reji Asistanı: Cansu Sıtacı / Mekanik Tasarım: İrfan Sayar / Ses Tasarım: Tuna Pase / Oynayanlar: Tansu Biçer, Mehmet Ali Nuroğlu, Arif Pişkin, Kanbolat Görkem Arslan, Zamire Zeynep Kasapoğlu, Serhan Onat, Armağan Döşlüoğlu, Kudsal Döşlüoğlu
 
'Eskiden depo olarak kullanılan, terk edilmiş bir yapının, yer altına doğru beşinci bodrum katı’ diye başlıyor oyun alanını anlatmaya yazar. Sonradan eklenmiş soğuk hava bölümünü, yeryüzüyle tek bağlantı olan asansörü, fayans kaplı duvarları, lavabodan sarkan hortumu, floresan lambaları detaylarıyla tarif ediyor. Burası bir ‘nekrodiyaliz’ laboratuvarı. Daha anlaşılır olmak gerekirse, “ölü çözeltme” işiyle uğraşılıyor.
 
“Zaman:” diye not düşüyor sonra; “Günümüz”. İsviçreli yazar Friedrich Dürrenmatt, Türkçede “işbirlikçi” anlamına gelen oyunu ‘Der Mitmacher’e noktayı koyup “Günümüz” derken takvimler 1972’yi gösteriyordu. Biz onu çevirmeni Yücel Erten’in bulduğu son derece parlak ismiyle ‘Uyarca’ olarak izlerken yıl 2017.
 
Yaşamla ölümün işbirliği
 
Kahramanımız Doc, esasen yaşamı incelemek üzere biyoloji okumuş, özel sektörde dünyanın parasını kazanıp lüks içinde yaşamış, ekonomik krizle beraber de karısı ve oğlu dahil varını yoğunu kaybetmiş bir bilim adamı.
 
Taksi şoförlüğü yaparak geçimini sağlamaya çalışırken bir gece arabasına işi insan öldürmek olan Şef biner. Cesetleri ortadan kaldıramamak, dolayısıyla cinayetlerini örtbas edememek gibi ciddi bir derdi vardır. Cenaze şirketleri çok pahalıdır, yakım evleri desen mahalleyi dumana boğar, çevre sağlığını tehdit eder.
 
Biri yaşamla diğeri ölümle haşır neşir bu iki adam, karanlık tarafta uzlaşıp işbirliği yaparlar. Doc, neye alet olduğunu sorgulamadan bilimin gücünü cinayet şebekesinin emrine sunacaktır artık. Yerin altında köstebek gibi yaşayacak, asansörün kapısında yığın olarak biriken siyah çöp torbalarını ‘eritecek’, cesetlerin çözünüp nehre karışmasını sağlayacak, her geçen gün de pisliğe daha fazla batacaktır. Bu işlere “biraz bulaşmak” diye bir şey yoktur çünkü, ya “uyarca”sındır, ya değil. Ve o laboratuvara kimler girip çıkacak - ya da çıkamayacaktır, izlemek bir düzenin otopsisine tanık olmaktan farksızdır.
 
Kanbolat Görkem Arslan (Cop), Mehmet Ali Nuroğlu (Şef) ve Tansu Biçer (Doc).
 
Hâlâ ‘Zaman: Günümüz’
 
Daha önce ülkemizde de farklı sahnelemelerini izlediğimiz ‘Uyarca’, bu kez Ahmet Mümtaz Taylan’ın rejisiyle DasDas Sahne’de buluşuyor seyirciyle. Yazılışından bu yana geçen 45 yıla meydan okuyan güncelliği, hem kan donduran hem iç burkan tanıdıklığıyla... Hâlâ “Zaman: Günümüz” ve mekân ülkelerin birinde bir laboratuvar.
 
Salona adım attığınız anda laboratuvarın tekinsiz havası içine alıyor sizi. Tayfun Çebi’nin metal ve ahşap ağırlıklı, son derece işlevli tasarımının Ahmet Mümtaz Taylan’ın başarıyla kurduğu gerilimli atmosfere katkısı büyük.
 
Düzenin işbirlikçisi bilim adamımız Doc, başarılı oyuncu Tansu Biçer’e emanet ve her an sahnede bulunan Biçer, adeta oyunun dinamosu ve bu boyun eğdikçe ezilen karakterde şahane.
 
Uzun monologlarıyla seyirciden yoğun dikkat ve oyuncudan büyük ustalık isteyen bir metin, ‘Uyarca’. Bu anlamda zaman zaman tempo düşüyor, özellikle Cop’ın (Kanbolat Görkem Arslan) monoloğunu takip etmek zor. Şef’te Mehmet Ali Nuroğlu’nu, Şef’in Doc’a âşık olan sevgilisi Ann’de Zamire Zeynep Kasapoğlu’nu, Doc’un oğlu Bill’de Serhan Onat’ı izlediğimiz oyunda Bill’in amcası Jack’i oynayan Arif Pişkin yüksek enerjisi ve mizah duygusu ile oyunun en keyifle izlenen sahnelerinden birine imzasını atıyor.
 
Tayfun Çebi'nin laboratuvar tasarımının gerilimli atmosfere katkısı büyük.
 
Sorularla kuşatıyor
 
Bir kara komedi olarak cümlenin tam anlamıyla “Ağlanacak hallere güldüren” ‘Uyarca’, polisiye bir gerilim gibi adım adım çözülür (ya da çözünür)ken, onlarca soruyla kuşatıyor seyircinin kafasını. Düzeni kim kurar, kimler yürütür, yasa dışı olanla yasa koyan arasındaki uçurum sanılacağı kadar derin midir, ya da olup bitene “dur” demek düşünüldüğü kadar zor? Tabii giderek kimdir uyarca, ne kadar uzağımızda - ya da içimizdedir diye sürüp giden sorular... Cevaplar mı? Onlar da artık size kalıyor, her şeyi tiyatrodan beklemek olmaz.