Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Annem elimi tutsun diye
19 Eylül 2016 - 03:09
Bütün yazarlık kariyerini siyahların sorunları üzerine inşa etmiş, acıyı da sevinci de satırlarına kanaviçe gibi işlemiş usta yazar Toni Morrison, 'Tanrı Çocuğu Korusun'da 'Bir çocuğa ne yaptığınız önemlidir' temasını işliyor
1990’lı yıllarda Kaliforniya’da Lula Ann adında bir kız çocuğu gelir dünyaya. Gece kadar siyah bir kız çocuğu. Siyahların ne kadar az siyahsa o kadar çok itibar gördüğü bir dünyaya böyle bir kız çocuğu getirdiği için üzüntüden, utançtan perişan olur anne Sweetness. Onu yetimhaneye vermeyi bile düşünür. Kocası Louis, bu kadar siyah bir çocuğun kendisinden olamayacağını düşünerek evi terk eder. Anne kız baş başa kalırlar. Kızının rengini her ikisinin de taşıdığı bir kambur gibi gören Sweetness, onunla mümkün olduğu kadar az iletişim kurar. Dokunmaz, sevmez, kötü muamele etmekten çekinmez ona. Annesine o kadar hasrettir ki Lula Ann, sırf onun gözüne girebilmek için, masum bir kadının hayatını karartır çocuk denecek yaşta. Daha sonraları tüm yaşamı boyunca vicdan azabını çekeceği bu olayı şöyle açıklayacaktır: “Annem elimi tutsun diye!”  
 
Gel zaman git zaman Lula Ann büyür. Adını Bride olarak değiştirir. Sıfırdan başladığı kozmetik işinde direktörlüğe kadar yükselir. Uzun boylu, zarif, herkesin hayranlıkla baktığı güzel bir genç kadın olur. Tasarımcı bir arkadaşının önerisiyle sadece beyaz giyerek, tüm güzelliğini olanca çarpıcılığıyla yansıtır etrafa.
 
Her şey yolunda giderken bir gün sevgilisi Booker tarafından terk edilir, “Sen istediğim gibi bir kadın değilsin” gerekçesiyle. Oysa ilk kez bir adama bütün yaralarını göstermiş, onu sevmiştir. Bir süre bu duruma alışmaya çalışsa da sonunda onunla yüzleşmeye karar verir. Kuzey Kaliforniya’da yaşayan eski sevgiliyi ziyaret için yola koyulur. Eve yaklaşmıştır ki bir trafik kazası geçirir. Onu bulan ailenin yanında altı hafta süren bir nekahat dönemi yaşar. Bu süreçte, kadınlığından ağır ağır kaybetmeye başlar. Göğüsleri bir anda tahta gibi olur, âdetten kesilir... Bütün bunların Booker’ın gitmesiyle ilgili olduğunu fark eder. Sanki acısıyla başa çıkamamış bir kadından bir başka acılı insana o küçük kapkara kız çocuğuna dönüşüyordur yeniden. Yanında kaldığı ailenin evlat edindikleri küçük kızları Rain ile oyalanır bir süre. Rain’in öz annesinin yanındayken tacize uğradığını öğrendiğinde yıkılır. Onun çocukluğunda da etraf böyle hikâyelerle doludur zira. Büyük pişmanlıklarında, yaşadığı ağır travmalarda bu konu hep başrolde olmuştur.
 
Peki ya sonra? Bride iyileşecek mi? Booker’ı bulacak mı? Booker’ın hikâyesini öğrenebilecek miyiz? Barışacaklar mı? Bride’ın kaybettikleri geri dönecek mi? Sweetness pişmanlığı tadacak mı? Bütün bu soruların cevabı karkasını anlattığım, Toni Morrison’ın Sel Yayıncılık’tan çıkan ‘Tanrı Çocuğu Korusun’ adlı romanında. Afro-Amerikan edebiyatın dev kalemi, temel direği Nobel Ödüllü yazar Morrison, bu son romanında cennet taamı nefasetinde bir okuma lezzeti sunuyor okura. Yazar, diliyle, kurgusuyla, meselesine bakışıyla, iyi edebiyatın tüm unsurlarını kullanışıyla elden bırakılmayacak bir romana imza atmış. Bütün yazarlık kariyerini siyahların sorunları üzerine inşa etmiş, acıyı da sevinci de satırlarına kanaviçe gibi işlemiş usta yazar bu defa da “Bir çocuğa ne yaptığınız önemlidir” teması üzerinden esaslı bir hayat dersi veriyor. ‘Sevilen’, ‘Aşk’, ‘Katran Bebek’, ‘En Mavi Göz’, ‘Sula’... Toni Morrison, her romanı ihtişamlı, güçlü bir yazar oldu hep. Bugün 85’inde hâlâ öyle...