Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Ayın on dördü gibi
10 Eylül 2018 - 11:09
Bazı kadınlar vardır, hayatı kana kana su içer gibi yaşarlar. Yaz kış demeden soğuk, buz gibi sulardır içtikleri. Herkesten biraz daha fazla yanmıştır içleri, fazla anlamaktan sebep.
Kırık not almışlıkları vardır ama hayat bilgisi dersinden geçmiştirler hep. Maharetli kelime terzileridir. Biçtikleri kumaş seçtikleri duyguya tam oturur. Cesur, gözü pek kadınlardır onlar. En büyük bağımlılıkları özgürlüğe olan düşkünlükleridir. Bulaşık yıkarken misal, eser bazen, elleri köpük köpük atıp kendilerini dışarı saatlerce yürüyebilir, akşamdan kapatıp kendini bir kitaba sabaha kadar durabilirler. İçtikleri su gibi aziz kadınlardır onlar. Bilgedirler. Kahkahaları da gözyaşları da en hakikisindendir. Kendileri de...
 
 
‘O kadın’lardan biridir Nazan Öncel. Şarkılarındaki aritmetiğin ve duygunun sağlamasıyla da ortaya çıkabileceği gibi. Bunu, geçtiğimiz ayın sonunda DMC etiketiyle çıkan ‘Ve Nazan Öncel Şarkıları’ albümünü dinlediğimde bir kez daha fark ettim. 14 sanatçı 14 Nazan Öncel şarkısını seslendiriyor albümde. Öyle imza şarkılar ki bunlar, her kim söylerse söylesin, o kadın gelip oturuveriyor yanı başınıza, dikiyor gözlerini gözlerinize...
 
Birine gitme demenin en zarif şarkılarından biri olan ‘Gitme Kal Bu Şehirde’ ile açılıyor albüm: “Geceler kör dilsiz sanki / Konuşmaz oldu/ Hüzünler koyduk üst üste/ Ayrılık oldu”. Söyleyen gitmelerin/kalmaların efsanevi şarkılarını yazan Sezen Aksu olunca, geri kalan 80 şehrin kapısına kilit vuruluyor. Gitmek ne mümkün artık.
 
Olmayınca olmaz ya... Vardır ama yoktur aslında yahut gitmiştir yeni. Geriye yalnızlık bırakıp. Ki yalnızlık öyle çat kapı gelen misafirleri taklit eder. Oturdu mu kalkmayan, uykusu gelmeyen, gitmeyen. Bazen iki kişilik, bazen bir başına: “Aman bırak imkânsız olsun / İnceldiği yerden kopsun / Ne senin yüzün güldü / Ne benim içime sindi/ Olmayınca olmuyor/ Payıma yalnızlık düştü/ Kader hep beni çizdi/ Gülmedi mi gülmüyor”. Tarkan, tatlı bir kabullenmişlik katarak sesine söylüyor şarkıyı. Bize “Rezil mi rezil ‘sidikli kontes’e, Can Baba’ya selam olsun. Yalnızlık da hayattandır” demek kalıyor.
 
Dünyayla kavga edip durmalarımızı anlatan, dünyaya sıkı bir şekilde kafa tutan şarkılardandır ‘Zor Dünya’. Ki ayrıca bildiğim en güzel ömür tanımlarından biridir bu şarkı: “Eller üstünde geldik dünyaya/ Yine eller üstünde son yolculuk/ Yaşamak el mahkûm/ Ölmek el mahkûm”. Fatma Turgut, Nazan Öncel ruhuna uygun bir dikbaşlılıkla seslendiriyor.
 
Sevmek söz konusu olunca, özneyle yüklem kapışır bazen. Özne, kadını ya da erkeği değil bizzat sevmenin kendisini giyinmek ister. Bu durumu en güzel özetleyen şarkıda ‘Ben seni sevmedim’ diye üç kez tekrarlar Nazan Öncel, “Ben yalan söyledim” diye bir de vurgu yapar, sonra beklenmedik bir ters köşeyle ezberi bozar: ”Çok sevdim”. Ve ekler: “Bırak seveyim/rahat edeyim”. Hayko Cepkin şarkının hakkını fazlasıyla vererek, tadını da bolca çıkararak söylüyor.
 
Diğer şarkılar ve sanatçılar, on dördü de başka başka lezzetlerde. Her biri ayrı güzel. Velhasıl, ayın on dördü gibi bir albüm olmuş, yazının başında tarif etmeye çalıştığım ‘o kadın’a incelikli bir saygı ifadesi...