Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | ‘Daha’ ne olsun?
29 Ocak 2018 - 11:01
Bazı erkek çocukları yaşamak için hiç anlaşamadıkları babalarının ölmelerini bekler. Fiziksel ölümden çok babanın karanlık imgesini öldürmekle ilgilidir bu beklenti. Bazısı başarır bunu ama bazısı o kadar güçlü değildir.
O devasa karaltının içinde debelenirken acı çekerler uzun süre. Acı katlanılmaz hale geldiğinde de kötülük bilgisi gelişir. Canı yanan, bunu dönüştüremediğinde, can yakmak ister. 14 yaşındaki Gazâ gibi. Bir Ege kasabasında, Avrupa’ya kaçacak mültecileri, kâğıttan teknelerle ölüme açılmadan önce evinin yanındaki depoda mezalimin her türüne maruz bırakan babası Ahad’la yaşayan Gazâ... Büyük şehre gidip okumak istiyor ama babası karşı çıkıyor. Oğlunun da kendi işini yapmasına çoktan karar vermiş. Merhametsiz, zorba, kaba, hiçbir insani değere sahip olmayan bir babanın ağırlığı altında ezilip duruyor Gazâ. Koruyabildiği kadar koruyor masumiyetini. Depodaki mültecilere aklının ermeye başladığı günden itibaren kayıtsızlıktan şefkate uzanan karışık duygularla yaklaşıyor. Arapça konuşan, bildikleri tek Türkçe kelime ‘daha’ olan insanlar; daha su, daha hava, daha yemek...
 
 
Bir erkek çocuğun önündeki tek rol modeli, kötülükle beslenen, kötülüğün gücüne inanan bir babaysa... Ve bu rol modelin kötülüklerine bizzat kendisi de maruz kalıyorsa. Hakaretin, aşağılamanın, şiddetin bini bir paraysa... Kaçıp kurtulamıyorsa... Kalıp dayanamıyorsa... Yazının başında sözünü ettiğim karanlığın içine çekiliyor ve kendi ışığını yakamıyorsa ne yapar o çocuk?
 
Bu sorunun cevabını anlatıyor, geçtiğimiz hafta gösterime giren, Onur Saylak’ın Hakan Günday’ın ‘Daha’ adlı romanından esinlenerek sinemaya uyarladığı aynı adlı film. Roman, 2013’te Doğan Kitap tarafından yayımlandığında “Romanda baba-oğul çatışmasını Türk edebiyatında eşine az rastlanır bir ustalıkla kaleme alıyor Günday” diye yazmıştım. Aynı başarıyı bu defa Onur Saylak sinemaya taşıyor. Üstelik ‘daha’ yönetmenliğini yaptığı ilk uzun metrajlı film denemesinde... 420 sayfalık bir kitabın dünyasını iki saate sığdırmak zor. Aynı lezzeti bire bir vermek de. Nitekim roman Gazâ’nın 14-24 yaş aralığındaki duygu dünyasına tanıklık ederken, filmde 14 yaşına odaklanılıyor. Ama romanın özünden kopulmuyor. Yepyeni bir sanatsal lezzet sunuluyor okura/izleyiciye... Ahad’ı oynayan Ahmet Mümtaz Taylan, Gazâ’yı canlandıran Hayat Van Eck başta olmak üzere tüm oyuncular, kendi tatlarıyla katkıda bulunuyor.
 
‘Daha’ az ‘daha’ çok karşılaştırması içinde benzer bir hapishanede hayatta kalmaya çalışan mültecilerle 14 yaşındaki bir çocuğun dramının anlatıldığı film, hiçbir duygu sömürüsüne izin vermeyen, hayat kadar ‘gerçek’ kurgusuyla sinema eleştirmenlerinden de olumlu notlar aldı. İnsan hayatının hoyratça harcanışının, babadan oğula geçen kötülük bilgisinin sinemadaki görkemli bir anlatısı ‘Daha’. İzleyin isterim. Eğer romanı okumadıysanız, onu da listenize almanızı...
Dört başı mamur bir sanat ziyafeti bu olsa gerek.
“Daha” ne olsun?
Etiketler: Daha