Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Değmez mi?
18 Ağustos 2014 - 12:08
Felsefi bir metin olarak da kabul edilen bu 58 sayfalık "Bilinmeyen Adamın Öyküsü", bilinmeyen adasını bulmak isteyenler için biçilmiş kaftan
Adamın biri bir gün kralın kapısını çalıp ondan kendisine bir tekne vermesini ister. “Tekneyi ne için istiyorsun?” diye sorduğunda kral, “Bilinmeyen adayı bulmak için” diye cevaplar. Saçma gelir krala bu durum, bilinmeyen ada mı kalmıştır? Hepsi haritalarda vardır zaten. “Neyin nesiymiş bu ada?” diye sorar bu kez. Adam kararlı bir şekilde “Bunun cevabını bilseydim ada zaten bilinmeyen olmaktan çıkardı” der. Bilinmeyen bir adanın olmaması imkânsızdır ona göre.
 
Uzun pazarlıklardan sonra tekne sözü almayı başarır adam. Bir de yol arkadaşı vardır, artık işini değiştirme vaktinin geldiğini düşünen, sarayın temizlikçi kadını. Liman reisiyle konuşup bilinmeyen adayı bulmak için açılacağı okyanuslar için en uygun olan tekneyi seçer adam. Aradığı bir diğer özellik de bu teknenin saygı duyacağı, ona saygı duyacak bir tekne olmasıdır ki reisin önerdiği karavela bu özelliğe de uygundur. Onların arasında da bir bilinmeyen ada var mıdır, yok mudur polemiği başlar. Adam aynı kararlılıkla savunur varlığını. Bir de ricada bulunur reise: “Başıma bir kaza gelse bile en son vardığım noktayı liman kayıtlarına geçirmeni istiyorum”. “Mühim olan varış değil, gidiştir mi demek istiyorsun?“ diye sorar reis. Aldığı cevap müthiştir: “Kim olduğunu bilmiyorsan kendin olabilmen mümkün değildir”. O sırada temizlikçi kadın ortaya çıkar, adam şaşkın, durumu anlamaya çalışır: “Niye kapıları açmak için sarayda değilsin?”. Bir bilge cevap da kadından gelir: “Çünkü asıl istediğim kapılar çoktan açıldılar ve bugünden itibaren sadece tekneleri temizleyeceğim”.
 
Kadın tekneye, adam tayfa bulmaya gider daha sonra. Ama akşam olduğunda yalnız başına döner, hiçbir tayfa kabul etmemiştir, onunla birlikte bilinmeyen adaya gitmeyi. Kimse evlerinin huzurunu, yük gemilerindeki güzel hayatlarını bırakıp, bilinmeyen ada uğruna okyanusta maceralara atılmak istemez. Ama adam yine kararlıdır: “Ben bilinmeyen adayı bulmak istiyorum, o adaya ayak bastığımda kim olduğumu öğrenmek istiyorum. Bilmiyor musun ki kendinden dışarı çıkıp, kendine bakmadıkça kim olduğunu asla bilemezsin.”
 
Tadını kaçırmamak için sonunu yazmayacağım bu hikâye, Kırmızı Kedi Yayınevi’nden yeni baskısı çıkan Jose Saramago’nun “Bilinmeyen Adanın Öyküsü” adlı kitabında yer alıyor. Felsefi bir metin olarak da kabul edilen bu 58 sayfalık kitap, bilinmeyen adasını bulmak isteyenler için biçilmiş kaftan. Yola da çıkarabilir, yoldan da çıkarabilir. Duruma göre ikisi de işe yarayabilir. Önemli olan, ada metaforunu doğru okuyabilmek. Saramago gibi usta bir kalemin elinden çıktığı için zorlanacağınızı düşünmüyorum. Bütün mesele size kim olduğunuzu öğretecek o adayı bulmak istiyor musunuz, istemiyor musunuz? Kendinizden dışarı çıkmaya hazır mısınız bunun için? “Benim bilinmeyen adam mı kalmış, kitap gibi okudum kendimi” demek işin kolay yanı; bir nevi kaçmak.  Saramago’nun dediği gibi, bilinmeyen ada olmaması imkânsız... Her yaşta, her dönemde, her koşulda. İş ki ‘uygun’ tekneyi seçin, yol arkadaşınız olmasa bile olur. Öte yandan, insan bir defada okuyup bitirilecek bir kitap değil, içindeki adalar da sayılı değil. Ama işte yapacağınız yolculuk, okyanuslarda, karanlıklar içinde dolaşmanızı gerektirebilir, canınız yanabilir, size eşlik edecek tek tayfa bulamayabilirsiniz... Bütün bunları göze alma maharetiyle başlıyor her şey... O adaya ayak basıp kim olduğunuza dair bir çentik daha attığınızı düşünün kendi haritanıza... Değmez mi?