Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Gerçek hikâyenizi biliyor musunuz?

Gerçek hikâyenizi biliyor musunuz?

30 Nisan 2018 - 11:04
Geçtiğimiz hafta Psikolog Mine Özgüzel’in ‘kendi hikâyemize dönüş yolunu bulmak için’ verdiği ‘Ayıptan Özgürlüğe’ adlı seminere katıldım. 12 yaşında annesiyle yaşadığı bir hikâyeyle başladı Özgüzel.
Annesinin, arkadaşlarının geldiği bir gün ona “Ayıp şeyler konuşuluyor burada Mine, odana git” dediğini, görkemli duruşuyla verdiği direktifin kendisini kilitlediğini anlattı: “Ne hissettiğimi bilmiyordu. Kadın olmanın, anne olmanın, yetişkin olmanın hakkını yaşıyordu arkadaşlarıyla. O hakkın karşılarındaki çocuğun kendi olma hakkını yok ettiğinin farkında değildi.”
 
/* */
Odasına gitme gerekliliği çocuk aklıyla şöyle bir duyguya neden olur: “Sen anlayamazsın, sen yetersizsin”. Ve bunu gerçek kabul eder. Yıllarca sessiz kalır, neyi konuşacak neyi anlatacaktır ki, o anlayamaz ki... Oysa gerçek başkadır, elbette anlayabilir, elbette yeterlidir. Ne var ki çocuk varoluşunun önü kapatıldığından, durum doğru izah edilemediğinden yanlış bir bilgiyi gerçek sayar. Kitaplara sığınır Özgüzel. Dostoyevski’yle başlayan ve varoluşçu yazarlarla süren okumaları, duygularını algılardan idraklere dönüştürerek değişimine, varoluşunun zeminini oluşturmasına kaynaklık eder.
 
Yolu Sartre’a düşer elbet: “Her insan hikâye anlatıcısıdır, kendi hikâyeleriyle ve başkalarının hikâyeleriyle yaşar”. Yetişkinlik döneminde anlattığımız hikâyeleri deşmeye başlar. Ve görür ki bugün anlattığımız pek çok hikâye - ben zaten başarısızım, değersizim, vb. - gerçek değil. 0-17 yaş arasında yazılmış, gerçek kabul edilmiş bir yanılsama: “Çocuk, bilinç eşiğinin altında, 0-17 yaş arası kendi varoluşunu yaşamak isterken toplum ve ebeveyn tarafından kuşatılıyor ve gerçek varlığını yok ederek kendine yazdığı hikâyeyle bilinç üstüne çıkıyor. Bu hikâyeyi yıllarca gerçek zannediyor. Sürekli yol almayı, kendi gerçeğini bulmaya yeğliyor. 0-17 yaş sürecini yok et, hatırlama, iç gerçeği bilme sonra kendine bir gerçek yarat, o gerçekle yaşamaya çalış, olmaz.”
 
Gerçek sandığımız dış hikâyelere inanmanın anksiyetelere, kaygılara, bir dizi psikolojik soruna neden olduğunun altını çiziyor Özgüzel. Aslolan, bugün anlattığımız hikâyelerin kaynağındaki 0-17 yaş arası gerçek olan hikâyeye ulaşarak onu analiz etmek, bu analizin sonucunda gerçek olmayan hikâyeyi gerçeğiyle değiştirmek: “İçle dış arasındaki psikolojik bağınızı kurun, kendinizi yaratın. Bunları yapmadığınız, imitasyon yaşamlarınızla devam ettiğiniz sürece sorun yaşarsınız”.
 
O da bu süreci takip ederek annesinin odana git uyarısından çıkardığı ‘yetersizim’ sonucunu ‘yeterliyim’ ile değiştiriyor. Bu süreçte yazarları en büyük yol göstericileri oluyor: “Terapi odalarında duyduklarımı yazarların kitaplarında buldum. Yazar dediğimiz insan, içsel algıları, içsel, şiirsel sezgileriyle doğuştan bizden daha bir zenginlikle gelen ve kendilerini dış hikâyelerle yaşatmayan, iç hikâyeleriyle var olan insanlar.”
 
Bugün bize acı veren ve gerçek sandığımız hikâyeleri gerçek olanla değiştirmek için bilinçdışına yolculuk şart. Kitapların yol arkadaşlığıyla bu zor da değil, imkânsız da... Hele sıkıcı hiç değil. Değil mi ki Freud “Ozanlar ve filozoflar bilinçdışını benden çok daha önce açığa çıkarmışlardır. Benim açığa çıkarmış olduğum şey ise bilinçdışının incelenmesine yardımcı olacak bilimsel bir yöntemdir” demiş... Alın arkadaşlarınızı yanınıza, çıkın yola... Özgüzel diyor ki “İnsanın en büyük şansı kendi üzerinde çalışma yapmasıdır”. Özgürlüğümüzü de beraberinde getirecek bu şansı niye kullanmayalım ki?