Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Gorki, Tolstoy’u anlatıyor
03 Eylül 2018 - 10:09
Maksim Gorki’nin, Tolstoy’un ağır hastalığı sırasında onunla ettiği sohbetleri aktardığı ‘Tolstoy’dan Anılar’ Yapı Kredi Yayınları’ndan çıktı. Anlatan Gorki, anlatılan Tolstoy olunca, tarifsiz bir edebiyat lezzeti kaçınılmaz...
Keskin bir gözlem gücü, yer yer psikolojik tahliller kullanıp Tolstoy’u yüceltmeye kalkmadan olduğu gibi tarif eden Gorki, ünlü yazarla ilgili bilmediğimiz ayrıntılara da yer veriyor kitabında. Tolstoy’un hastalığa bakışını “Lev Tolstoy olarak, bir salgın mikrobu karşısında eğilmeyi onuruna yediremiyor” sözüyle açıklıyor ve şöyle devam ediyor: “Hastalık daha da kuruttu onu, ondan bir şeyi yaktı tüketti. İçin için daha ışıklı, daha seçik, her şeyden elini eteğini çekmiş görünüyor. Gözleri daha keskin, bakışları işleyici. Can kulağıyla dinliyor, unutmuş olduğu bir şeyi anımsıyor sanki, ya da yepyeni bilinmeyen bir şey bekliyor.”
 
‘Savaş ve Barış’, ‘Anna Karenina’, ‘Kroyçer Sonat’ ve diğerleri... Bütün o ölümsüz kitapları yazan elleri, Rusya’nın olduğu kadar, dünyanın da en büyük yazarları arasında yer alan Tolstoy’un... Nasıldı acaba? “Elleri olağanüstü” diyor Gorki: “Güzel değil, şişkin damarlarla düğüm düğüm, ama eşsiz bir anlamla, yaratma gücüyle dolu. Leonardo da Vinci’nin elleri böyleydi belki. Böyle ellerle başaramayacağı şey yoktur insanın.”
 
Kadınlar konusunda konuşmayı sevdiğine dikkat çekiyor Gorki: “Bir Fransız romancısı gibi tıpkı, ama her zaman bir Rus köylüsünün kabalığıyla”. Parkta, Gorki, Çehov ve Tolstoy bir araya geliyor. Kadınlardan açılıyor konu gene. Tolstoy Çehov’a soruyor: “Çok zamparalık yaptın mı gençliğinde?” Küçük sakalını çekiştirip anlaşılmaz bir şeyler mırıldanadursun Çehov, Tolstoy kendi cevabını veriyor: “Ben durmak dinlenmek bilmezdim”. Bu arada Çehov’u da çok seviyor Tolstoy. Onunla ilgili yorumu şöyle: “Ah, ne güzel, ne görkemli bir adam: Bir kız gibi alçakgönüllü, sessiz! Bir kız gibi güzel yürüyor. Düpedüz olağanüstü bir şey bu”.
 
Gorki, canı istediğinde son derece sevimli, duyarlı, anlayışlı olabilen büyük yazarın konuşmasındaki büyüleyici yalınlığı, inceliği vurguladıktan sonra, kimi zaman onu dinlemenin bir işkenceye dönüştüğünü itiraf ediyor ve şu çarpıcı açıklamayı yapıyor: “Kadınlar konusunda söylediklerinden her zaman tiksinmişimdir, ağza alınmayacak ölçüde kaba şeyler söylerdi, sözlerinde bir yapmacıklık, içtenlikten yoksunluk sezilirdi, çok da kişisel şeylerdi üstelik.” Neden ki? Tuhaf... Ama tabii Gorki de büyük yazar, bir cümlede tahlil ediyor Tolstoy’un kadınlar konusundaki bu tutumunu: “Bir kez incinmişti de sanki, ne unutabiliyor ne de bağışlayabiliyordu”. 
 
Bir gün Tolstoy’a ‘Ayaktakımı Arasında’ adlı oyunundan birkaç bölüm okuyor Gorki. Can kulağıyla dinledikten sonra, bir edebiyat dâhisine özgü müthiş bir yorum yapıyor Tolstoy: “Bakıyorum, bir daldan ötekine konuyorsun hep. Üstelik bütün çatlakları, izleri kendi boyanla örtmeye çalışıyorsun... Çıkarırken çekeceğin acıyı önceden düşünerek, yapışkan-yakıyı kullanmamak çok daha iyi olur”. Gorki için olduğu kadar, yazıyla ilgilenenler için de ders niteliğinde, insanı kalbinden vuran bir cümle!
 
Tolstoy’un bütün yaşamı boyunca ölümden korktuğunu, nefret ettiğini, o yıldırıcı korkuyla kendisine şöyle dediğini ifade ediyor Gorki: “Ölmek zorunda mıyım?” İnsanın ölümle ve hayatla hesaplaşmasının başyapıtlarından olan ‘İvan İlyiç’in Ölümü’nün yazarı Tolstoy soruyor: “Bir insan, düşünmeyi öğrenmişse, ne konuda düşünürse düşünsün, hep kendi ölümüdür düşündüğü. Bütün filozoflar böyledir. Ölüm olduktan sonra, hangi gerçekten söz edilebilir ki?”
 
Ben bir solukta okudum kitabı... Daha önce basılmış olmakla birlikte, yeni baskısıyla bu yazın en iddialı kitaplarından biri ‘Tolstoy’un Anıları’. İçinde olmazsa kütüphaneyi eksik kılacak kitaplardan.