Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Hafızamız kimliğimizdir
12 Ocak 2015 - 02:01 | Nicole Kidman ve Colin Firth, "Uyuyana Kadar"ın başrollerinde.
Nicole Kidman, Colin Firth, Mark Strong ve Anne-Marie Duff'ın başrollerinde olduğu 'Uyuyana Kadar', hafıza üzerine düşünmek için biçilmiş kaftan
Zihnimizde hayatımızla ilgili kayıtları saklayıp, onları çağırdığımızda gelmelerini sağlayan hafıza, kimliğimizi oluşturan bileşenlerden en önemlisi belki de. Hatırladıklarımızla var olur, kendimiz oluruz. Gerçi hafıza-i beşer, nisyan ile malüldür; insan unutur, unutmaya yatkındır. Hatta iyi ki de öyledir, bazı şeyleri unutmadan devam etmek zordur zira. Ama ya tamamen unutursak? Geçmişle aramıza kurulan hafıza köprüsü tümden zarar görürse bir gün, misal, kafatasına alınan darbe sonucu oluşan travmatik bir amnezi geçirirsek neler olur? Kaybolup giderse hafıza?
 
Bu soruya yanıt veren filmlere bir yenisi daha eklendi: Yönetmenliğini Rowan Joffe'nin yaptığı ‘Uyuyana Kadar’.  Sabah uyandığında hiçbir şey hatırlamayan, gün içinde kendisiyle ilgili anlatılanları uyuyana kadar koruyup, ertesi sabaha yine anısız şekilde uyanan Christine’in hikayesi bu.  2012’de Doğan Kitap’tan aynı adla çıkan, S.J. Watson imzalı gerilim romanı ‘Before I Go to Sleep’in sinema uyarlaması.
 
‘Uyuyana Kadar’ bir ilk roman ama dünya çapında 1 milyon satıldı, yayımlandıktan kısa süre sonra. Hakları tam 42 ülke tarafından alındı. New York Times’ın çok satanlar listesinden haftalarca inmedi. Wall Street Journal onu 2011’in en iyi kitapları listesinde gösterdi. Kazandığı ödüller de cabası. 
Kitabın edebiyat dünyasında yarattığı etki, sinemada karşılığını bulacak gibi görünmüyor. Sinema yazarlarının büyük bölümü vasatın üstünde değerlendirmesini yaptı. Yine de başrollerinde Nicole Kidman, Colin Firth, Mark Strong ve Anne-Marie Duff'ın yer aldığı film, hafıza üzerine düşünmek için biçilmiş kaftan. Öyle sürekli yay gibi gergin halde izlenmiyor ama 90 dakika boyunca ilgiyi canlı tutmayı beceriyor. Kidman, uykuda geçen süreçte adını, geçmişini, anılarını unutan Christine rolünde, Grace Kelly performansından çok daha iyisini çıkarıyor bana kalırsa.  Sabahları kocası Ben (Colin Firth) hikayesini baştan anlatıyor ona. Evli olduklarını, yıllar önce bir kaza geçirdiğini, hafızasını kaybettiğini, 40’lı yaşlarını sürdüğünü… Ben’in evden çıkmasıyla birlikte Christine'in psikiyatrı Nasch (Mark Strong) arıyor telefonla. Onun yönlendirmeleriyle bir video günlük tutmaya başlıyor Christine. Gün boyunca doktoru tarafından kendisine hatırlatılan geçmişini kendi cümleleriyle kameraya kaydediyor. Sabahları kocası işe gittikten sonra bu kayıt işlemine düzenli olarak devam ediyor. Daha ilk günden birtakım çelişkili ifadelerle karşılaşıyor. Kocasına göre amnezinin nedeni geçirdiği trafik kazası, psikiyatrına göre uğradığı saldırı… Bir yandan geçmişi kaybetmek diğer yandan onu yeniden kurmaya çalışırken sürekli şüphe içinde olmak, kime inanacağını bilememek… Bütün bunların dehşetini yüzüne yansıtıyor Kidman. Filmin en önemli gerilim unsurlarından biri de Kidman’ın yüzündeki o ifade.
 
Bu karmaşa içinde çevresindeki herkesi sorgulamaya başlıyor Christine. Bir önceki gün öğrendiklerini ertesi gün, çektiği video aracılığıyla hatırlayıp, parçaları birleştirmeye çalışıyor. Parçalar birleştikçe, hafızasının karanlık köşeleri ışıdıkça, kimliği hakkında fikir sahibi olmaya başlıyor, nasıl bir kadın olduğu, nasıl bir yaşam sürdüğü… Bunlara paralel, bakışları ve tavırları da değişiyor; sabahları uyandığında duvar gibi bakan kadının yüzüne hikayesi olan bir insanın ifadesi yerleşiyor. Filmin ters köşeye yatıran finalini sürprizli bulmak da mümkün, yavan bulmak da… Ama Kidman’ın “hafızamız kimliğimizdir” dedirten bakışlarından etkilenmemek zor.