Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Hawking'in muhteşem dönemi
26 Ekim 2015 - 10:10
^Benim Kısa Tarihim', Stephen Hawking’in doğumundan, hastalığına, fizik çalışmalarından evliliklerine hayatının her dönemecine değiniyor. Kısa ve vurucu cümlelerle
Tedavisi mümkün olmayan bir hastalığa yakalandığınızı öğrenseniz? Birkaç yıl ömrünüz kaldığını... Bir de yaşınız bu bilginin üstesinden gelemeyecek kadar küçük olsa; 20 bilemedin 21... Ne yaparsınız?
 
O, dünyaca ünlü fizikçi Stephen Hawking, belki de hepimizin sorabileceği soruyu soruyor kendine ilkin: “Böyle bir şey benim başıma nasıl gelir?” Sonra cevabını beklemeksizin, hastanede karşı yatağında yatan bir çocuğu gözlemlemeye başlıyor; onun lösemiden ölüşüne gün gün tanıklık ediyor. Ve kararını veriyor: “Durumu benden kötü olanlar da var; benim hiç değilse içim dışıma çıkmıyor”. O günden sonra ne vakit kendine acıyacak olsa o çocuğu hatırlıyor. Hastalık ilerlerken o durmaksızın Wagner dinliyor. Kendini içkiye vurduğu iddiasını ise külliyen yalanlıyor. Derken hastaneden çıkıyor. Bir süre sonra rüyasında idam edileceğini görüyor. Ve bir karar daha alıyor: “Hayat benden koparılmadan önce yapabileceğim pek çok anlamlı şey olduğunu o zaman idrak ettim. Madem ölecektim, o zaman iyilik yapmalıydım”.
 
Hayat bu ya... Ölmüyor Hawking, tüm doktorları yanıltarak. Çünkü başına şahane bir şey geliyor. Âşık oluyor. Kendisine ALS teşhisi konduğu sıralarda tanıştığı Jane Wilde adlı kızla nişanlanıyor: “Bu da bana uğruna yaşanacak bir şey kazandırdı”.
 
İyilik yapma isteği ve aşk; bu ikisine sıkı sıkı sarılıp hayata devam ediyor Hawking. Hastalığı ondan her gün bir parçasını daha götürse de hareket kabiliyetinden sesine kadar, o hiç vazgeçmiyor. Evliliğinin ikinci yılında oğlu Robert doğuyor; üç yıl sonra kızı Lucy. Kara delikler üzerine çalışmaya başlıyor. 1974’te Kraliyet Doğa Bilimleri Topluluğu’na seçiliyor. Profesör oluyor. Elektrikle çalışan tekerlekli sandalyeye geçiyor. 1979’da eskiden Sir Isaac Newton ve Paul Dirac’ın da bulunduğu Lucas Matematik Kürsüsü’ne seçiliyor. Aynı yıl üçüncü çocuğu Tim doğuyor. Karısı kilisenin orgunu çalan müzisyenle bir ilişkiye girince bu defa evi terk ediyor. Onun için yazılmış özel bir program sayesinde kurduğu sessiz cümleleri yapay konuşma cihazına gönderebiliyor. Hemşiresi Elaine Mason ile evleniyor. Eski karısı da dokuz ay sonra ikinci evliliğini yapıyor. Hayat hep devam ediyor. Fizikle, ilişkilerle, çalışarak, iyilik yaparak, hâlâ yapacak çok şey olduğunu bilerek...
 
Bu anlattığım hikâye, Doğan Kitap’tan çıkan Stephen Hawking biyografisi “Benim Kısa Tarihim”den. Yayınevi bundan önce Jane Hawking’in “Stephen’la Hayatım” adlı kitabını çıkarmıştı. Orada da Stephen Hawking’in portresini okumuştuk. Eski eşinin gözünden yazılan o portre, birlikte geçirdikleri 25 yılı anlatıyordu. Bu kez kalem Hawking’in gözlerinde. Onun sözcükleriyle, onun hikâyesi: “Yirmi bir yaşında ALS teşhisi konması büyük adaletsizlik gibi geldi. Ama üzerinden elli yıl geçtiğinde ‘İyi yaşamışım’ diyebiliyorum.”
 
Kitap Stephen Hawking’in doğumundan, hastalığına, fizik çalışmalarından evliliklerine hayatının her dönemecine değiniyor. Kısa ve vurucu cümlelerle. Biraz özetleyerek ama yoğunluğunu eksiltmeyerek... Engelli oluşuna da göndermede bulunup “Engelliliğim bilimsel çalışmalarıma ciddi ket vurmadı” diyor ve devam ediyor: “Dolu dolu bir hayat yaşadım. Engelli insanların, yapamadıkları şeylere üzülmek yerine, yapabildikleri şeylere yoğunlaşmaları gerektiğini düşünüyorum”. Aslında sadece engellilere değil, kendine engel koyanlara da söylüyor bunu.
 
Çok da doymuş, memnun kalmış. Giderken, bilse Cemal Süreya’nın dizelerini “Aldığın şu hayat fena değildir. Üstü kalsın” diyecek kadar tokgözlü. Zira şöyle özetliyor onu: “Yaşamak, teorik fizik üzerinde araştırmalar yapmak için muhteşem bir dönemdi”.