Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Hayatın sertliği
17 Eylül 2023 - 03:09
.
Şehir hayatının kodlarıyla yaşayan biri için taşrada mecburi hizmet zordur. 23 yaşımda matematik öğretmeni olarak İstanbul’dan Diyarbakır’ın küçük bir kasabasına atandım. ‘90’lı yıllar olduğu için terör korkusu ilk sıradaydı. Onun dışında hiç bilmediğim bir coğrafyanın kültürüyle, insanlarıyla, doğasıyla kaynaşmak başlangıçta epey zorladı beni. Kış mevsiminin çok zorlu geçmesi, yağmurun günlerce aralıksız yağması, kalkmayan kar, kesif soğuk, ince yorganım, soba yakmayı bilmediğim için sürekli üşemem, bu yüzden hasta olmam. Sonra çektiğim yabancılık, tekinsiz sokaklarında dolaşırken yüzüme taktığım asık suratla başıma gelebilecek her türlü kötülükle arama mesafe koyma çabalarım. Bütün bunlara rağmen benim hikâyem mutlu sonla bitti. Evime at arabasıyla yün yorgan gönderdi komşum, esnaf her türlü kolaylığı sağladı, odama soba kurdu ev sahibim… Hayatımın en kıymetli bilgilerini o kasabada öğrendim.  
 
Selcen Ergun’un geçen hafta vizyona giren ilk uzun metraj filmi, 59. Antalya Altın Portakal Film Festivali’nden En İyi Kadın Oyuncu ve Behlül Dal En İyi İlk Film ödüllerini kazanan, 10. Boğaziçi Film Festivali’nde En İyi Film, En İyi Senaryo, En İyi Kadın Oyuncu, En İyi Görüntü Yönetmeni, En İyi Kurgu ödüllerini alan, 66. San Francisco Uluslararası Film Festivali’nden Yeni Yönetmenler Ödülü’yle dönen “Kar ve Ayı”yı izlerken taşradaki o ilk dönemlerimi hatırladım. O ilk kaygılarım, huzursuzluklarım tetiklendi karlar altındaki Akçeken köyüne tayini çıkan Aslı Hemşire’yi (Merve Dizdar) izlerken. 
 
Daha ilk sahneden başlamak üzere bütün köyü kaplayan inatçı bir karla karşılaşıyoruz filmde. Kış uzun sürmüş, bahar bir türlü gelememiş, kış uykusundan normal mevsim döngüsüne göre uyanan ve köye inmesinden endişe duyulan ayılar köy halkının en önemli korku nesnesi olmuş. Genç hemşire Aslı bu şartlarda ayak basıyor Akçeken’e. Köyün doktoru hasta için gittiği başka bir köyde mahsur kaldığından ilk günden işe koyuluyor Aslı Hemşire. Geldiği Aydın’ın kışlarına göre alınmış kışlık mantosu incecik. Soba yakmayı bilmiyor. Onun da yüzünde suratsız sert bir ifade, kendini korumaya almak için.  
 
İlk hastalarından Cemile zorlu bir doğum süreci geçiriyor. Doktor hamilelik boyunca yatmasını istemiş. Ama anlayışsız ve sürekli kendini aldatan kasap kocası Hasan, onu gün boyu dükkânda ayakta çalıştırıyor. Et almak için gittiğinde Cemile’yi bir kez daha uyarıyor Aslı Hemşire, yatması için. Hasan bu durumdan hoşlanmıyor. Bir zaman sonra körkütük içmiş evine giderken Aslı’yla karşılaşıyor, işine karışmaması konusunda onu uyarıyor, kadının konfor alanına kadar girip elle de sataşıyor. Aslı da korkudan, ayakta duramayan bu sarhoş adamı itip yoluna devam ediyor.  
 
Doğaya uyumlanmak 
 
O geceden sonra bir daha Hasan’dan haber alınamıyor. En büyük korku, ayılar tarafından parçalanmış olması. Bir de Aslı’ya her fırsatta yardım eden, ayıları öldürmek yerine onların kendi döngüleri içinde kendi mekânlarında yaşamalarına izin verilmesini isteyen, bu nedenle onları köyün kenarındaki ormanlık arazide kuru kemiklerle besleyen Samet var. Hasan’la bu ayı meselesi yüzünden husumeti olan. Gözler ona çevriliyor. 
 
Film boyu Hasan’ı arama çabaları sürüyor. Çalışmalara Samet de katılıyor. Aslı Hemşire, o gece Hasan’ı ittiğinden suçluluk duygusunun pençesinde kıvranıyor ama kimseye bir şey söylemiyor. Köylü bir yandan da ayılar köye inmesin diye ateşler yakıyor, tencere tavalarla sesler çıkarıyor. Cemile ağırlaşıyor. Hasan bulunamıyor. Doktor köye dönemiyor. Kar kalkmıyor. Aslı huzursuzluktan nefes alamıyor. Kar kalkmıyor! Hasan bulunamıyor! Hasan bulanamıyor! Jandarmanın da devreye girdiği bu polisiye ritim içinde sürüyor film. 
 
Hasan öldü mü? Yaşıyor mu? Bulunabilecek mi? Hepsi filmin sonunda. Ama genel olarak genç bir hemşirenin varolma çabasına tanıklık ediyoruz filmde. Onun ruh hâllerindeki çarpıcı geçişlere. Suçluluk duygusunun ağırlığına. Suç kesinleşmese bile insanın içinde kurulan vicdan mahkemesinin sert kararlarına. Doğayla savaşmak yerine onunla uyumlanmanın önemine.  
 
Merve Dizdar, Aslı Hemşire’yi oya gibi işliyor, yüzünde, mimiklerinde, beden dilinde, ses tonunda. Aldığı En İyi Kadın Oyuncu ödülünün hakkını fazlasıyla veriyor. En çok da yüzündeki benim bir vakitler taşrada mecburi hizmette yüzüme yerleştirdiğim asık surat maskesi dokundu bana. Filmin finalsizliği, Aslı’nın fazla derinleştirilememesi, oraya geliş sebebinin idealizm mi yoksa başka bir şey mi olduğunun belirsiz kalması… Bütün bunlar eleştirildi. Ama gerçek şu ki, filmi izlediğimizde kışın sertliği üzerinden son derece başarılı bir hayatın sertliği farkındalığımız oluşuyor - artıyor. Su gibi akıyor sahneler. Aslı’nın iç sıkıntısını gönüllü paylaşıyoruz. Köylünün yaşam mücadelesini. İnsana ait birçok duyguyu ve özellikle korkuyu.  
 
Ben çok sevdim “Kar ve Ayı”yı. Vizyondan kalkmadan, beyaz perdede izlemenizi çok isterim.  
 
İyi pazarlar.