Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Hediye gibi bir sergi
27 Ocak 2014 - 10:01
Yurtdışında sık sık düzenlenen koleksiyoner paylaşım sergilerinin bir örneği olan “Koleksiyonerlerden Başyapıtlar” önemli bir adım. Öte yandan tarifi imkansız bir görsel şölen...
İstanbul Resim Heykel Müzesi, Beşiktaş’ın orta yerinde kırık bir kalp malumunuz. Türk resim sanatının en seçkin eserlerine sahip olduğu halde, bunlar kilitli kapılar ardında ve kendilerini görmekten mahrumuz.
 
Ankara Resim Heykel Müzesi’nden çalınan eserler konusu ayrı bir yara. Klasik Türk resim sanatının ikon denilebilecek eserlerini görebileceğimiz en geniş envanterli iki kurumda hal böyleyken, hediye gibi bir sergiyle karşımıza çıktı Antik Palace: “Koleksiyonerlerden Başyapıtlar”. Koleksiyonerlerin gözü gibi baktığı, en değerli ressamlarımızın eserlerinden oluşan bir sergi bu. Türkiye’nin önde gelen koleksiyonerlerinden ödünç alarak bu sergiyi hazırlayan Antik A.Ş Yönetim Kurulu Başkanı Turgay Artam, aslında bir tür sosyal sorumluluk projesine imza atmış oluyor. Zira Osman Hamdi Bey’den, İbrahim Çallı’ya, Halil Paşa’dan, Sami Yetik’e, Avni Lifij’den Şevket Dağ’a, Hale Asaf ve Ruhi Arel’e çok sayıda ressamın ancak bir müzede rastlayabileceğiniz çeşitlilikte ve değerde eserlerini bir arada görmek büyük şans. Sanat severler ve sanat eğitimi alanlar için... Yurtdışında sık sık düzenlenen koleksiyoner paylaşım sergilerinin bir örneği olan “Koleksiyonerlerden Başyapıtlar” önemli bir adım. Öte yandan tarifi imkansız bir görsel şölen... Antik Palace’ın üst katında yer alan serginin ihtişamını anlatmak güç. Mutlaka görmelisiniz. 31 Ocak’a kadar vaktiniz var.
 
Sema Moritz.
 
Mutluluk diyarından şarkılar
 
İstanbul’la özdeşleşmiş şarkılar söyleyerek başladı Sema müzik hayatına. İlk albümü 1990’da çıkardığı “İstanbul’u Dinliyorum”du. Nam-ı diğer “Taş plak sesli kadın”, o gün bugündür hiç vazgeçmedi İstanbul’a ses vermekten, bu kentin sesi olmaktan. Kandilli’den Kalamış’a, Adalar’dan Üsküdar’a adanmış şarkılarla biz onun insanın içine işleyen o mucizevi sesinden hayranlıkla dinledik İstanbul’u.
 
Bu kez “Ma-i Sa’d Abad”, “Mutluluk Diyarının Suları” adlı albümüyle İstanbul’un bir başka simge köşesini anlatıyor: Albümün tamamı Kağıthane şarkılarından oluşuyor. Eski ismi Sa’d Abad olan, Lale devrinin meşhur mesire yeri Kağıthane’yle anılan  şarkılarından...
 
Güftesi Nedim’e, bestesi Arif Sami Toker’e ait “Erişti Nevbahar” ile açılan albümde bir başka Nedim güftesine Ergüder Yoldaş’ın yaptığı besteyle bilinen “Sa’d Abad” da var, Attila İlhan-Ergüder Yoldaş çalışması “Sultan-ı Yegah” da... Lavtacı Hristo da bu albümde, Hacı Arif Bey, Muhlis Sabahattin Ezgi de... Nihavendden, segaha, kürdilihicazkardan sultaniyegaha, makamlar arasında dolaşarak bu büyük isimlerin yankısı oluyor Sema. O huzur veren, hüzünlendiren, mutlu eden, her türlü duyguya yakışan sesiyle.
 
Albümde Safiye Ayla’ya yazılmış bir beste de var. Anne babasını küçük yaşta kaybettikten sonra Kağıthane’deki Yetimler Yurdu’nda çocukluğunu geçirir Safiye Ayla. Bu bina 1791’de Sultan 1. Mahmud zamanında tamir ettirilen Sa’d- Abad Sarayı’dır aslında. Özgün Yetkin İşeri’nin bu nefis bestesine dikkatinizi çekmek isterim. Bir de anonim Balkan şarkısı “Tumbalalaika”ya Sema’nın sözlerini yazdığı “Sa’d-Abad Masalı” var ki, taaa Lale Devri’nin o mutlu günlerine götürüyor insanı. Bu şarkıda Mustafa Avkıran’la düet yapıyor Sema. Bir şarkı insanı bu kadar mı mutlu eder? Ediyor işte.
 
Hani böyle yorgun, üzgün bir günün sonunda biraz huzur arayacak olursanız Sema’nın sesinden iyi ilaç olmaz. Çünkü gerçekten mutluluk diyarının suları akıyor sesinden.