Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Mutluluğun anahtarı
31 Ağustos 2015 - 10:08
Al Pacino'ya Holly Hunter'ın eşlik ettiği 'Manglehorn / Hayallerimdeki Kadın', 40 yıl önce yollarını ayırdığı bir kadınla tekrar bir araya gelme hayalini kuran bir adamı konu alıyor
Bir adamın bir kadını 40 yıl boyunca sevmeye devam edebileceğine inanılır mı? Başka bir kadınla evlense de, bir oğlu, bir torunu olsa da... Her gün, her yerde, her saatte ona mektuplar yazmaktan hiç vazgeçmeyeceğine... Belki bir gün kavuşurlar umuduyla yaşayabileceğine...
 
Ben inanırım doğrusu.  Hele bunu beyazperdede izliyorsam ve adamı Al Pacino canlandırıyorsa... Geçen hafta gösterime giren “Manglehorn/Hayallerimdeki Kadın” filminden söz ediyorum. David Gordon Green’in yönettiği, Al Pacino’ya Holly Hunter’ın eşlik ettiği.
 
Manglehorn, etrafı insanlarla dolu ama bu kalabalığın kendisine hiçbir şey ifade etmediği 60 yaşlarında bir çilingir. Onu hayatta tutansa 40 yıl önce yollarını ayırdığı Clara’yla bir araya gelme umudu. Ama öyle neşeli, saf saf bir bekleyiş değil bu. “Canım yanıyor Allah’ın her günü” diyor Manglehorn. Hele de Clara’nın yerini hiç kimsenin dolduramadığını düşündükçe... Pişmanlıksa diz boyu: “Aptalın tekiyim. Bana bir şans vermiştin, ben onu yerle bir ettim”. Mutsuzluk akıyor yüzünden, zift gibi...
 
Bu arada fazla hayırlı bir evlat olduğunu söyleyemeyeceğimiz bir oğlu var. Ara sıra buluşup zoraki bir akşam yemeği yiyorlar, sohbetleri kuru mu kuru. Ama torunu Patricia ile ilişkisi gayet iyi. Kedisi Fannie ise en büyük neşe kaynağı. En iyi arkadaşı da banka memuru Dawn (Holly Hunter). Üstelik bu aksi adamdan hoşlanıyor. Ne var ki yemeğe çıktıkları bir gün Manglehorn, yemek boyunca Dawn’a Clara’yı anlatıp duruyor. Bu da onun karşısındaki kadınla arasına mesafe koyma şekli... Dayanamıyor Dawn, “Ben sana duygularımı açıyorum sen bana âşık olduğun kadından bahsediyorsun” diyerek çıkışıyor, onu restoranda bırakıp gidiyor.
 
Evine dönen Manglehorn, kapının önünde arıların altına yuva yaptığı posta kutusunu açıp içindeki zarfları alıyor. En üstte Clara’ya gönderdiği son mektup... Geri gelmiş. Üstelik bunların devamı var. Açılmamış, okunmamış, 40 yılda birikmiş birikmiş yüzlerce olmuşlar. Ve o an bir karar alıyor Manglehorn. Son derece etkileyici bir aksiyon planıyla çıkıyor karşımıza sonraki sahnelerde. Çilingir, mutluluğun anahtarının kendi evinde olduğunu fark ediyor. Bizzat kendi elleriyle yarattığı mutsuzluğu dip köşe temizliyor.
 
Al Pacino’nun bütün karizmasıyla muhteşem bir oyun çıkardığı “Manglehorn” kırılmayacak sertlikte bir kabuk olmadığını gösteriyor, insanoğlunun bedeninde, aklında, kalbinde... Hayatın, kendisine tutunmak isteyenlere kapıları kapamadığını... Arayıp durduğumuz yaşama sevincinin bazen yanı başımızda durduğunu... Hayallerimizin kadının/erkeğin kılık değiştirebileceğini...