Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Nâzım’ın hatırasını özgürleştiren oyun

Nâzım’ın hatırasını özgürleştiren oyun

30 Haziran 2013 - 07:06 | Tülay Günal ve Genco Erkal, Nazım Hikmet'in Bursa Cezaevi günlerinin anlatıldığı oyunda Nazım ve Piraye'yi canlandırıyorlar.
Merdiven, tahta masa, sandalye, şiire durmuş bembeyaz kağıtlardan oluşan dekorda Genco Erkal ve Tülay Günal bütün ustalıklarını konuşturuyorlarEminönü Küçükpazar’daki tam üç yüz yıllık Ali Paşa Hanı’nın avlusundayız. Dostlar Tiyatrosu’nun yeni mekanı burası. Genco Erkal'ın sahneye koyduğu "Yaşamaya Dair - Bursa Cezaevi'nden Mektuplar" adlı oyun başlayacak az sonra. Güzel bir yaz akşamı. 150 kişi, avludaki setlere dizili sandalyelere oturmuş bekliyoruz. Hanın çatısı açık, hani uzansak yıldızları toplayabilecekmişiz gibi, üçer beşer. Işıklar sönüyor, derken Genco Erkal beliriyor avluda. Erkal, Nâzım’ın ta kendisi! Oynamıyor, Nâzım olmuş karşımızda duruyor. Ve Nâzım Hikmet, Bursa Cezaevi'ndeki günlerini anlatmaya başlıyor bize. Piraye’ye olan büyük aşkını, oğluna, memleketine hasretini, kavgasını, umudunu, umutsuzluklarını… Hepsini ezbere bildiğimiz şiirleriyle... Okumaya doyamadığımız mektuplarıyla... Sahnede bir köşe tasarlamış Erkal onun için. Nâzım'ın cezaevindeki köşesi bu. Yanı başında sardunyalar var, hafiften esen rüzgarla kokusu hanın içine dolan fesleğenler...

Tülay Günal ve Genco Erkal, "Yaşamaya Dair - Bursa Cezaevi'nden Mektuplar" oyununda seyirciyi büyülüyor.


Mekan Bursa Cezaevi ise Nâzım Piraye'siz olur mu? Olmaz. O da orada. İkinci katta asmaların arasında görünüyor ilkin. Bir buçuk saat boyunca, sesiyle ve oyunuyla izleyiciyi büyüleyen Tülay Günal canlandırıyor Piraye'yi. Günal aynı zamanda, piyano ve viyolonsel eşliğinde Nazım Hikmet şarkıları seslendiriyor, Fazıl Say, Zülfü Livaneli, Cem Karaca, Tarık Öcal, Edip Akbayram, Tolga Çebi, Nadir Göktürk ve Timur Selçuk'un bestelediği... "Yaşamaya Dair"in öyle sağlam bir matematiği var ki, Günal'ın sesiyle oyunu arasındaki geçişler de 'şiir gibi'. Yalnız kalmıyor ayrıca. Seyirci, yıldızların altında, şarkıları ufak seslerle söyleyerek ona eşlik ediyor.

Oyun boyunca art arda bir sürü duygu dolaşıyor aramızda… Başta özlem olmak üzere; her biri "Yaşamaya Dair"... “En güzel günlerimiz henüz yaşamadıklarımız” derken Nâzım, bir umut yayılıyor hanın avlusunda nefesini tutmuş oyunu izleyen seyirciye… Uzanmış Piraye’yi düşünürken, "Hay aksi lânet, fena bastırdı kış / Sen ve namuslu İstanbul’um ne haldesiniz kim bilir?” diye merak ederken, hüzün geçiyor birimizden diğerine. “Ben yanmasam / sen yanmasan / biz yanmasak / nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa” dizeleriyle gözler yangın yeri oluyor. “Karşı yaka memleket/ sesleniyorum sana Varna’dan işitiyor musun Memet, Memet” diye haykırırken 'baba' şair, hasrete düşüyoruz ki öyle böyle değil.

Hanın üst katından üzerimize yağarken kar taneleri, “Karlı Kayın Ormanında”yı seslendiriyor Tülay Günal. "Ne ölümden korkmak ayıp/ne de düşünmek ölümü"... O an, bir kez daha fark ediyoruz bunu.

Merdiven, tahta masa, sandalye, şiire durmuş bembeyaz kağıtlardan oluşan dekorda Genco Erkal ve Tülay Günal bütün ustalıklarını konuşturuyorlar. "Dostların arasındayız/ güneşin sofrasındayız" diyerek veda ediyorlar. Onlar handan ayrılırken, başlarının üstünde o yıldızlı gökyüzü, peşleri sıra Nâzım da geliyor ihtimal, 'sayelerinde' Bursa Cezaevi’nden çıkmış, hatırası biraz daha özgürleşmiş halde…