Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Öğrenenlerden misin?
16 Aralık 2013 - 11:12
Elif Şafak’ın tüm külliyatını okumuş biri olarak diyebilirim ki, bu roman yazarın ‘ustalık’ dönemi işlerinden biri. Öncelikle, gerçekten büyük bir işçilik var içinde
 
Bu hafta çıkan son romanı 'Ustam ve Ben'de kahramanı Cihan’ın kitaplarla ilişkisini anlatırken şöyle diyor Elif Şafak:  “Bir kitaba burnunu gömerek herkesi ve her şeyi unutmanın, unutabilmenin verdiği hazzı hiçbir şeyden alamayacaktı. Aşk gibiydi okumak da… Neden, nasıl müptelası olduğunu, bilen zaten gayet iyi bilirdi; bilmeyene de anlatamazdın bir türlü.”
 
Bir haftadır bir kitaba,  'Ustam ve Ben'e burnumu gömdüm, onu okuduğum zamanlarda herkesi ve her şeyi unuttum ben de, Cihan gibi; tam 472 sayfa boyunca. İlk 200 sayfa usul usul ve bin lezzetle anlatılmış bir masal dinliyormuş gibiydim. Sayfalar ilerledikçe, yazarın attığı düğümlerle roman tadını yakaladım;  kitabı ‘tanıdıkça’ sevdim, sevdikçe ona ayırdığım zaman arttı, düğümler çözülmeye başladıkça da heyecanım… 
 
Elif Şafak’ın tüm külliyatını okumuş biri olarak diyebilirim ki, bu roman yazarın ‘ustalık’ dönemi işlerinden biri.  Öncelikle, gerçekten büyük bir işçilik var içinde. 16. YY İstanbul’unu seslerinden, kokusuna, iktidar kavgalarından, saray entrikalarına, hareminden Hürrem’ine, aynı gökkubbe altındaki çok kültürlülüğünden, salgın hastalıklarına, yangınlarına kadar dev bir sahnede, müthiş bir koreografi içinde izliyoruz. Yazar, ilk dönem romanlarındaki kendine has edebi lezzeti bu romana da taşımış, yeni tatlarla zenginleştirmiş. 'Aşk'ın bilgeliğinden de üflemiş 'Ustam ve Ben'in içine, 'Bit Palas'ın esrarından da…
 
 
Konusu için, bir fil ile bakıcısının hikayesi demek, şu ana kadar yazılıp çizildiği gibi, eksik bir tanımlama olur. Bir kere fil bakıcısı Cihan, aynı zamanda Mimar Sinan’ın dört çırağından biri. Sinan’ın en ünlü cami ve köprü yapımlarında onunla birlikte çalışıyor. Yani aslında roman, ismiyle müsemma bir usta-çırak hikayesi. Sonra Mimar Sinan’ın hikayesi. Mihrimah Sultan’ın, babası Kanuni’yle ilişkisinin hikayesi. Tek taraflı bir aşkın hikayesi. İyilikle, kötülük arasında sıkışıp kalmışlığın hikayesi. İhanetin hikayesi. Bir filin insana neler öğretebileceğinin hikayesi.  ‘Merak’la ve ‘öğrenme’yle sınanmış hayatların hikayesi. 
 
Bütün bu hikayeler sarmalında, insanın ‘kendi’ne yaptığı o en zorlu yolculuğa, ince bir tasavvuf damarından geçen derin bir anlatımla yeni güzergahlar açıyor Elif Şafak. Altı çizilecek, üzerinde uzun uzun düşünülecek çok satır var.
 
Romanın en keyifli yanlarından biri de, sermimar sıfatıyla geçirdiği elli yılda dört yüzden fazla bina, sayısız türbe, çeşme yapan Sinan’ın yaratı süreçlerine tanık olmak. Bu tanıklık boyunca, dönemin sosyal, toplumsal, dini atmosferi birbirinden çarpıcı yan hikayelerde canlanırken, aslında çok iyi bilmediğimiz Mimar Sinan da ete kemiğe bürünüyor. 
 
Son olarak, her romanın bir diyeceği, bir sözü vardır. 'Ustam ve Ben', "Öğrenme aşkıyla geçti ömrümüz, aşkı öğrenemesek de…” cümlesini harcı harf olan bir bina gibi inşa ediyor. Anahtar ise kitapçı Simeon’un sorusunda gizli: “Öğrenci misin demedim, öğrenenlerden misin?”