Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Filiz Aygündüz | Sevdaya dahil bir ayrılık
17 Temmuz 2022 - 09:07

Bu hafta, şahane bir “Ayrılık da sevdaya dahil” öyküsü okudum: Aylin Balboa’nın İletişim Yayınları’ndan çıkan kitabı “Bu Hikâye Senden Uzun Osman”. Tadı damağımda kaldı, döndüm bir daha okudum. Bu kez satır altlarına kalemle ‘kırmızı kurdele’ler takarak. Öyle çok sevdim.

Kitap 20 öyküden oluşuyor. Her birini bağımsız okumak mümkün. Topluca ve sıralı okunduğunda hoş bir novella tadı da veriyor. Uzun süren bir ilişkiden yara bere içinde, duygusal aksamı bozulmuş şekilde çıkmış bir kadının, ayrıldığı sevgilisi Osman’a yazdığı mektupları okuyoruz kitapta. Her ayrılık sevdaya dahil olmaz. Misal, saygısızca bitmiş ilişkilerin ayrılığında sevda olmaz. Ama kitaptaki ayrılık, yıllar süren derin bir ilişkiye ait. Güzel günleri çok olmuş, iki insanın birlikte tadabileceği her türlü güzellikten nasibini almış günleri. Ama işte hayat bu ya, çok da yaralamış Osman, sevgilisini. Bazen bile isteye, bazen istemeye istemeye. Her ilişkide olduğu gibi. Kadın tamire muhtaç hâle gelince ayrılık kaçınılmaz olmuş.

Kitap, bu kadının ayrılığın ilk günlerinden başlayarak yaralarını sarmasının, bozulan aksamını tamir etmesinin hikâyesi aslında. İlk öykü “Ayrılmalıyız Osman”da devasa bir öfke içinde buluyoruz onu. Samimiyet karinesi tükenmiş bu ilişkinin bitmesini bütün kalbiyle diliyor, “seni seviyorum ama…” notuyla. İkinci öykü “Barışalım mı Osman?”da gördüğü güzel şeyleri yıllardır süregeldiği gibi Osman’la paylaşamayınca yaşadığı eksiklik duygusuyla nedamet getiriyor. Kitap boyu ayrılığın evreleri “Senin Canın Sağ Olsun Osman”, “Yuvarlanıp Gidiyorum Osman”, “Daha Ne olsun Osman!” , “Gülelim Gitsin Osman”, “Tadilattayız Osman” gibi başlıklarla kanaviçe gibi işlenip “Astalavista Osman” ile nihayete eriyor. Elveda Osman!

 

Ölümün bilgeliği

 

Uzun sürmüş bir ilişkinin uzun sürmüş ayrılığının güncesi olan kitapta, bir yandan acısını çekiyor kadın, bir yandan da alet çantasından çıkardığı gereçlerle tamire başlıyor kendini. Yeni bir şeyler öğrenerek baş etmeye çalışıyor bazen. Yaşama hevesi ve direnci kısmını iyice bir elden geçiriyor. “Zamanla geçsin diye beklediği ağrının zamanın da geçip gitmesine çare olmadığı” çivisini çakıyor zihnine. “Düzeneğimizin bizi koruyan ve kollayan şefkatli numarası” dediği ‘unutmak’ kavramının gevşemiş cıvatalarına müdahale ediyor. İçinde şarkı çalmadığı günlerde yürüyüş yapıp güzel bir gün batımına denk gelmenin tadını çıkarıyor. Kırılıp kırılıp yapışan kalbine öz evladı gibi bakmayı öğreniyor. “Yapılacak hiçbir şey kalmadığını anladığın andaki kafa rahatlığı”nı deneyimliyor. Tamirat devam ederken ‘ölüm’ün bilgeliğiyle karşılaşıyor ve şöyle diyor: “Her geçen günün bizi kendi cenazemize yaklaştırdığı bilgisini önbellekte tutunca hiçbir şey çok mühim değil”. Sisifos’un kayasını tepenin en yüksek yerine taşımak yerine, açıyor çantasını, alıyor alet edavatı onu heykel gibi yontuyor. Ortaya çıkan ‘kendilik’ eseriyle övünürken, Cem Karaca’ya da bir selam gönderiyor: “Yar beni, o yar beni… İlle de yar oyar beni”… Tüm bu tamir sürecinde işin içinden çıkamadığı umutsuzluğa kapıldığı günler de oluyor elbet. Ama onun da bir yolunu buluyor: “Bugünden başka hiçbir güne yüz vermiyorum”. “Elimden geleni yaptım” cümlesinin nane esintisiyle ferahlıyor. Ve en kırmızı kurdeleyi taktığım satırlar dökülüyor kaleminden: “İnsan şahsi hayatının sürdürülebilirlikle ilgili olan kısmını değişken, kendinden bağımsız olarak hareket eden fani bir şeye bağlarsa ayvayı yiyor gerçekten de. Tutunacak bir şey arayan herkese kendilerine tutunmalarını tavsiye ediyorum”. Hayat kurtarır bu cümle! Kendine tutunmayı tamir edenin duygusal düzeneği tıkır tıkır çalışır. Onunki de çalışıyor zaten. Sevincini Osman’la paylaşıyor son mektupta: “Ben bu yolun sonunda kendime çıktığım için çok mutluyum. Zor bir yolculukmuş ama doğrusu değdi, manzaram gayet iyi. Umarım sen de mutlu olduğun manzaralara bakıyorsundur Osman”.

Özetle “Bu Hikâye Senden Uzun Osman”, sevdaya dahil bir ayrılıkta özenli bir tamirat sonrası insanın nasıl iyileşebileceğinin bugüne kadar okuduğum en güzel hikâyelerinden biri. Aylin Balboa’nın kalemi, koyu karanlık bir deneyime ışıklar saçıyor. Okumanızı çok çok isterim.

İyi pazarlar.