Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Mutlu Tanberk | Devlet Opera ve Balesi'nin kapatılma tasarısı

Devlet Opera ve Balesi'nin kapatılma tasarısı

16 Ocak 2014 - 01:01 | İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin Zorlu PSM'deki "Giselle" temsili kapalı gişe oynadı.
Kısacası tasarı ile neredeyse “Türkiye’de sanatçı olmayın” deniyor

Geçen Mayıs ayında, Devlet Opera, Bale ve Tiyatroları’nı kapatmaya yönelik, Kültür Bakanlığı tarafından hazırlanmış “Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” ortaya çıktı. Devletin sanat kurumlarını kapatmaya ve sanatın desteklenmesini bir kuruma bağlamaya yönelik tasarı, sanat çevrelerinde inanılmaz bir gerginlik yarattı. Tasarının örnek aldığı İngiliz Sanat Konseyi modelinin, uygulamada ne gibi problemler yarattığı ve Türkiye’ye neden uygulanamayacağı bir çok sanat yazarı tarafından incelendi. Hükümetin meclis kapanmadan bu tasarıyı kanunlaştırılacağı  kulaktan kulağa fısıldanıyordu. Ama ne oldu? Gezi eylemleri patlak verdi. Hükümetin gündemi tamamıyla değişti. Yaz tatili sonrası meclis açıldı, ortalık biraz sakinleşti. Ve Aralık başında hükümete yakın olduğu bilinen bir gazete, Ankara Eki’nde “Opera’da Seyirci Çıkmazı” başlığıyla, Devlet Opera ve Balesi’nin 2008-2009 sezonunda, 2001-2002 sezonundaki seyirci sayısının yarısını kaybettiğini iddia etti. Zemin hazırlanmaya başlanmıştı. 13 Aralık’ta, Kültür ve Turizm Bakanı Ömer Çelik, 2014 Yılı Merkezi Yönetim Bütçe Kanunu Tasarısı'nın Genel Kurul’daki görüşmelerinde yaptığı konuşmada,“Kültür sanat kurumları kapatılıyor' ya da kültür sanat kurumları lağvedilecek gibi yaklaşım, bizim vizyonumuzun dışındadır. Bahsettiğimiz şey, Türkiye'de devlet sanat üretimi ilişkisi yeniden yapılandırılması ve çağdaşlaştırılmasıdır. Sanatçının memur olduğu, devletin bu kadar kültür ve sanat alanı içinde mali bir güce sahip olduğu kültür sanat ortamı, hiçbir şekilde çoğulcu ve özgürlükçü olmaz. Kültür ve sanat, nihayetinde rekabetle kendisini yükselten ve rekabetle ayakta duran ve rekabetle geleceğe yürüyen alanlardır. Bu alan içerisinde hiçbir ideolojik, oligarşik yaklaşıma, hiçbir ideolojik önceliğe yer verilmemesi gerekir.” dedi.

 

"Giselle" balesinin ikinci perdesinden bir sahne.

 

Peki biliyor musunuz Sn. Bakan kültür sanat ortamının “özgürlükçü” kimliğe bürünmesi için ne öneriyor bu kanun tasarısında? Bu taslağı duymamış ya da okumamış iseniz, ben söyleyeyim. “Türkiye Sanat Kurumu ile Sanatın Desteklenmesi Hakkında Kanun Tasarısı Taslağı” değiştirilmemişse, Kültür Bakanlığı bünyesindeki üç genel müdürlüğü, Devlet Opera ve Balesi Genel Müdürlüğü, Devlet Tiyatroları Genel Müdürlüğü ve orkestraların bağlı olduğu Güzel Sanatlar Genel Müdürlüğü lağvedip, 11 üyeden oluşacak ve üyelerinin Bakanlar Kurulu tarafından atanacağı, Kültür ve Turizm Bakanlığı’na bağlı Türkiye Sanat Kurumu (TÜSAK)’nun kurulmasını öneriyor! Yine bu tasarı ile, kültür ve sanat için ayrılan, hazine yardımı, Başbakan tarafından gereksinime dayalı (ihtiyaca binaen) yapılacak aktarımlar ve Milli Piyango İdaresi bilet satışlarından ayrılan tutarlar ile oluşacak bütçe, tamamıyla TÜSAK’ın karar organı “Türkiye Sanat Kurulu” tarafından yönetiliyor olacak. Ve bu kurulun 6 üyesi desteklenen sanat dallarında öğrenim görmüş, görev yapmış veya seçkinleşmiş kişiler arasından seçilirken 5’i ise nedendir bilinmez bürokratlardan seçilecek. Yani 5i bürokrat olan 11 kişi Türkiye’de hangi sanatların destekleneceğine, ne kadar destekleneceğine karar verecek. Nasıl geldi kulağınıza? Sizde inandınız değil mi bu tasarı ile sanatın özgürleştirileceğine? Genel müdürülükler kapandıktan sonra, halen devlet kurumlarına bağlı ve emeklilik yaşı gelmemiş sanatçılar, il kültür turizm müdürlüklerinin bünyesine geçiriliyor.  Ve zaten batı ülkeleri ile karşılaştırıldığında düşük olan maaşları daha da düşürülecek bir hale geliyor. Kısacası “Türkiye’de sanatçı olmayın” deniyor.

 

Sonra ne gibi gelişmeler yaşandı derseniz… Devlet Opera ve Balesi ve de bu haberi yapan gazetenin köşe yazarı(!), seyirci sayısının düştüğüne dair haberi yalanladılar. 2002 yılında 232,760 olan seyirci sayısının,  2009 yılında 300,552’ye, 2012-2013 yılında ise 442,849’a ulaştığı açıklandı. Aynı günlerde, sanat çevrelerinde, tasarının 18 Aralık’ta meclise getirileceği konuşulmaya başlandı. Ama tabii sonra gündem nasıl değişti, hepimiz biliyoruz.

 

Şimdilerde 22 Ocak’ta Kültür Bakanlığı’nın sivil toplum örgütleriyle ve sanatçılarla bir toplantı yapacağı ve onların görüşlerini alacağı gibi bir söylenti var. Bir geri adım mı? Sanmıyorum ama umuyorum. Çünkü Bakanlığın bu kanun tasarısını ivedilikle değiştirmesi lazım. Devlet sanatçılarının ömür boyu memuriyeti konusunda reform yapmak, sanatın daha iyi gelişmesini sağlayacak çözümler bulmak, seyirci sayısını daha da arttırmak için projeler geliştirmek konusunda gereklilikleri ve önerileri kabul etmemek mümkün değil. Ancak bunların Türkiye’deki koşullar iyice incelenerek, dünyadaki örneklerle tercihen bu sanatlarla ilgili öğretim görevlilerinin  eşliğinde detaylı karşılaştırmalar yapıldıktan sonra ve  devlet sanat kurumlarına danışılarak yapılması şart.

Yine İDOB'un seslendirdiği "Carmina Burana", 2200 seyirci kapasiteli salonu tamamen doldurdu.

 

Sanata ilginin ne kadar arttığı ile ilgili  geçen haftaki kendi gözlemlerimi de paylaşarak yazıma son vermek istiyorum. Geçen hafta 2 gece Zorlu Performans Sanatları Merkezi’ndeydim. Pazartesi akşamı Istanbul Devlet Opera ve Balesi Carmina Burana’yı sahneledi. Çarşamba akşamı ise, AKM kapatıldığından beri hasret kalmış olduğumuz, büyük sahnede klasik bale seyretmek keyfine ulaştık. Daha evvelde yazdığım, Istanbul Devlet Balesi’nin muhteşem prodüksiyonu Giselle hıncahınç dolu bir salonda dakikalarca ayakta alkışlandı! 1980’li yılların sonunda, haftanın 3 gecesini AKM’de geçirdiğim zamanları hatırladım. Fuayedeki keyifli sanat muhabbetleri, sanata saygılarını göstermek amacıyla kılığına kıyafetine dikkat etmiş bir sanatsever topluluğu, dekoruyla, kostümüyle, sanatçılarının icraları ile olması gerektiği gibi olan muhteşem prodüksiyonlar, alkışlar, bravolar, tebrikler…Sanki üzerinden 6 seneye yakın zaman geçmemiş gibi AKM’den Zorlu PSM’ye ışınlanmıştı. Ve de artan izleyici sayısıyla.  AKM’nin büyük salonu 1300 kişilik kapasiteye sahipti. Zorlu PSM’nin Büyük Salonu ise  2200 kişilik. Hem Carmina Burana’da, hem Giselle’de benim oturduğum parter bölümü ve 2 balkon sonuna kadar doluydu. Hatta Zorlu’da Carmina’yı seyreden arkadaşlarım temsilden bir gün önce Giselle’e bilet almak istediler. Ama bilet kalmamıştı!