Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Nil Kural | Büyük Buhran sinemada
11 Ocak 2013 - 10:01 | Shia LaBeouf ve Mia Wasikowska, John Hillcoat'un yönettiği "Kanunsuzlar / Lawless" filminde.
Bu hafta gösterime giren, Büyük Buhran dönemi filmi "Kanunsuzlar / Lawless" üzerinden, başyapıtlara konu olan bu dönemi inceliyoruz...
John Hillcoat’un imzasını taşıyan “Kanunsuzlar / Lawless”, ABD’nin 1920 ve 1930’larının yani Büyük Buhran döneminin klasik konularından biri olan içki yasağı ve içki kaçakçılığını ele alıyor. İçki kaçakçılığı yapan üç erkek kardeşin, bir otorite figürüne pay vermemek için girdikleri kanlı mücadeleyi izlediğimiz “Kanunsuzlar” vesilesiyle sinemanın çok önemli yapımlarına kaynaklık eden bu dönemi işleyen filmleri hatırlayalım.

“Bir Zamanlar Amerika’da / Once Upon A Time in America” (1984)

Spagetti westernleriyle tanınan Sergio Leone’nin 1920’ler ve 1930’lar ABD’sinde geçen filmi, başyapıtlarından biri olarak kabul ediliyor. Filmde, New York’un gettolarında 1920’lerde Noodles liderliğinde kurulan, yakın arkadaşlardan oluşan bir sokak çetesinin 1930’larda içki kaçakçılığı işine girmesini takip ediyorduk. 1970’lerde de geçen bir bölümü olan film, Büyük Buhran dönemindeki düzen ve değerler değişimini benzersiz bir şekilde gözler önüne seriyordu. Noodles rolünde Robert De Niro’nun kariyerinin en iyi performanslarından birini sergilediği film, hırs, sadakat, arkadaşlık, ihanet gibi pekçok konuyu da ele alıyordu. Uzun süresi nedeniyle kesilen ABD’de kısa versiyonuyla gösterime giren yapım, bu nedenle sinema tarihindeki yerini bir hayli geç buldu.

“Dokunulmazlar / The Untouchables” (1987)

Büyük Buhran ve suç denince ilk akla gelen isim şüphesiz gangster Al Capone... Film, zamanında “İçki yasağı sadece bela getirdi. Ben de herhangi bir adamım. Sadece talebi karşılıyorum” diyen Capone’u mahkeme karşısına çıkarmaya çalışan ajan Eliot Ness’in hikayesinin konu edildiği filmin ekibinde iki çok önemli isim bulunuyordu: Yönetmen Brian de Palma ve ünlü senarist David Mamet. Filmde, aynı “Bir Zamanlar Amerika’da”da olduğu gibi şiddetin öne çıktığı, sokakların suçla kontrol edildiği buhran dönemini izledik. Ama meselenin kanun tarafını da ihmal etmeden…

“Bülbülü Öldürmek / To Kill A Mocking Bird” (1962)

Harper Lee’nin bir Amerikan klasiğine dönüşen romanın sinema uyarlaması, buhran dönemine bambaşka bir açıdan, ırkçılık üzerinden bakıyordu. Film, Gregory Peck’in performansıyla bütünleşen idelist avukat Atticus Finch’in bir siyahın suçlandığı bir davayı üstlenerek, önyargılara karşı verdiği mücadeleyi, çocuklarının gözünden gösteriyordu. Anlatıcı rolünü üstlenen küçük kız Scout Finch (Mary Badham), filmin en başında üst anlatımda ‘para yoktu’ diyordu. Film, Atticus’un avukatlık ücretinin para değil, azar azar verilen mallarla ödendiğini görmemiz de, o yılların ekonomik durumunu gösteriyordu. Ama asıl mesele, Atticus’un kasabanın ırkçılığı, çocukların ise hiç görmedikleri ve hakkında korkunç dedikodular çıkan Boo Radley’e karşı önyargılarıyla verdiği mücadeleydi.

Warren Beatty ve Faye Dunaway, filmde
ünlü suçlu çifti canlandırıyordu.
“Bonnie ve Clyde / Bonnie and Clyde” (1967)

Büyük Buhran döneminin ünlü suçlu çifti Bonnie ve Clyde, Arthur Penn’in yönetimi, Warren Beatty ve Faye Dunaway’in canlandırmasıyla sinemanın en ünlü karakterleri arasında girdiler. Kriz döneminde küçük suçlar işlemeye başlayan, zamanla banka soygunlarıyla nam salan Bonnie ve Clyde, çıktıkları dönemde de ünlüydü elbette. Ama asıl izleyici kitlelerini 1960’ların sonunda yani karşı kültürün yükselişte olduğu yıllarda buldular. O dönem Hollywood için alışılmadık bir şiddet ve karakterlere sahip film, devrim niteliğindeydi. Dolayısıyla, Yeni Hollywood sinemasının temellerini atan yapımlardan biri haline geldi.

“Bazıları Sıcak Sever / Some Like It Hot” (1959)

1929’un Chicago’sunda Tony Curtis ve Jack Lemmon’ın canlandırdığı, iki caz müzisyenini takip ettiğimiz, Marilyn Monroe’nun performansıyla hatırlanan film, komedi klasiklerinden biri. Ünlü Hollywood yönetmeni Billy Wilder’ın imzasını taşıyan film, aynı dönemi gangsterler, şiddet ve acılarla ele alan filmlerin tersine o yıllara mizahla yaklaşmasıyla ayrı bir yerde duruyordu.