Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Bir düş alışverişi
14 Kasım 2012 - 07:11 | Ingeborg Bachmann, Avusturyalı yazar ve şair (1926-1973).
Ingeborg Bachmann'ın ilk radyo oyunu, sıradan yaşamların dışına çıkabilmek için büyük düşler kuran, ancak özveri göstermeyen insanların öyküsüdür
Seçeceğimiz her yolun bizi götüreceği adımları vardır. Adımlarımızın kılavuzu düşlerimizdir. Düşler gelecekten bugüne gelir ve geçmişe doğru kayar.

Bazıları her günü sürekli değişen bir serüvenmiş gibi yaşar, bazıları için defalarca tekrarlanan hep aynı öyküdür.

Bir yaşama kaç düş sığar? Düşlerimizin bedeli var mıdır? Neyle ve nasıl ödenir?

Ingeborg Bachmann, yazdığı ilk radyo oyunu olan “Bir Düş Alışverişi’nde memurluğun boğucu bürokratik yapısının etkilerini anlatır. Oyunda, ilkin, bir şirkette çalışan memur ve işçilerin gündelik rutin hayatları, kişilerin kimlikleriyle kişiler arasındaki ilişkiler uzun uzadıya sergilenir. Ardından sesler konuşmalar aracılığıyla oyun, sokağa taşınır. Daha önce tanıtılmış olan, oyun kişilerinden, Madl mesai arkadaşı Laurenz’le karşılaşır. Medl, karısına yaşgünü hediyesi alacaktır. Laurenz Madl’ın alışveriş yapmasını beklerken vitrini iyice aydınlatılmamış bir dükkâna girer. Düş satan bir dükkândır burası.

Satıcı, Laurenz’e beğendirmek için, birbirinden farklı üç düş gösterir.

Birinci düşte Laurenz ve mesai arkadaşları olan öteki küçük memurlar genel müdürün bombalı saldırıları altında korku içinde çırpınmaktadırlar. Bu düş, gerçek hayatlarının bir yansıması, adeta bir karabasandır. Laurenz’in “acıyın” çığlığıyla Satıcı, ışığı yakarak düşün sergilenmesini keser. Onun bu düşü beğenmemesi üzerine Satıcı kendisine başka bir düş gösterir.

İkinci düşte Laurenz, uluslararası üne sahip şirketiyle iktidara talip bir genel müdürdür. Herkesin ve her şeyin üstündedir. Emrindekileri faşizan bir yaklaşımla yönetmeye kalkışır. Laurenz bu düşü de beğenmez.

Üçüncü düşte, aynı şirkette çalışan ve ilgi duyduğu Anna, Laurenz’in bütün uyarılarına karşın onu terkedip bir gemiyle maceraya atılır. Gemi batar, Laurenz her şeyi göze alıp Anna’nın yanına gider. Onunla deniz altında yaşamaya razıdır. Laurenz’in aşkı ve sadakati karşısında Anna da onu sevmeye ve ona sadık olmaya karar verir. Laurenz, üçüncü düşü beğenir ve almaya karar verir. Hesabı ödemek ister. Ancak, düşü para karşılığında alamayacaktır. O düşü sahip olmanın bedelini ancak hayatının bir ayını vererek ödeyebilecektir.

Satıcı: “Ben şaka yapmıyorum. belki parayla ödeyeceğinizi dündünüz. Ama hiçbir yerde para karşılığı düş alamayacağınızı öğreneceksiniz. Zamanla ödemek zorundasınız. Düşlerin bedeli, zamandır, bazıları çok fazla zamana mal olur. Elimizde bir düş var – belki onu da görmek istersiniz – karşılığında bütün bir yaşam istiyoruz.”

Laurenz şaşkına döner: “Korkarım o kadar zamanım yok, küçük düş için gereken zamanı bile bulamam. Bu düş karşılığında size belki de biriktirdiğim bütün parayı verebilirim. Ama çalışmak zorundayım, işim, zamanımdan önce gelir ve kışın bana kalacak birkaç günü de dağlarda geçirmek istiyorum. Bu tatilden vazgeçsem bile, zamanım bu pahalı düşü ödemeye yetmez.”

Laurenz, sonunda “bizim gibiler böyle şeyler alamazlar” der ve koşarak dükkândan ayrılır.

Ingeborg Bachmann’ın bu oyunu, sıradan yaşamların dışına çıkabilmek için büyük düşler kuran, ancak bu düşlere sahip olabilmek için gerekli özverilerde bulunmayan, sıradanlığın yazgısını kendine kendi eliyle biçmiş insanın trajik öyküsüdür.