Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Çok şey bilen ressam
20 Kasım 2013 - 10:11 | Leonardo da Vinci'nin yaklaşık 1490 yılında yarattığı "Vitruvius Adamı", insan vücudunun oranlarını ortaya çıkarmak için yaratılmış bir çizimdi.
Leonardo da Vinci doğaya bir sanatçı gözüyle bakmıştı. İnsan vücudunun nasıl çalıştığını anlamak istemiş, makinelerin işleyişiyle insan gövdesinin çalışması arasında ilişkiler kurmaya çalışmış, doğadaki en önemli öğenin, devinimi sağlayan güç olduğu düşüncesine varmıştıLeonardo da Vinci’yi eşsiz kılan şey neydi? Modern çağı öngeren bir kahin miydi, yoksa bilim ve teknolojiyle uğraşan bir ressam mıydı sadece? Onun aklı nasıl işliyordu? Müzmin kaygıları nelerdi ve bu kaygılar büyük bir çeşitlilik içeren yapıtlarında nasıl ifade buluyordu? Projelerini tamamlamaktaki başarısızlığı ortadayken nasıl olup da bir kariyer inşa edebildi? Tarihin hiçbir döneminde eşine benzerine rastlanmayan defterlerinde bulabileceğimizin ötesinde, bu ölümsüz efsaneyi nasıl açıklayabiliriz?

Oxford Üniversitesi Sanat Tarihi profesörü Martin Kemp, “Leonardo” adlı kitabında, bu sorulardan yola çıkarak Leonardo da Vinci’nin yaşamı, yapıtları ve taslaklandırdığı binlerce çalışmanın hayret uyandırıcı ayrıntıları arasında iz sürüyor. Kemp, onun çok yönlülüğünün altında yatan değişmez yapıları araştırırken, okuyucuya onun yapıtlarının ele alınmayan çok sayıda özelliğine anlam vermekte kullanabileceği bir çerçeve sunmaya çalışıyor. Bir anlamda, Mona Lisa ile uçma makinesinin Leonardo için neden aynı türden bir şey olduğunu anlatıyor.

1452 yılında Toscana’nın Vinci tepeliğinde, evlilik dışı bir çocuk olarak dünyaya gelen Leonardo her zaman ünlü biri oldu. On yedinci yüzyılda, Fransa Kraliyet Güzel Sanatlar Akademisi’nde iyi sanatın esasları konusunda sürdürülen sert tartışmaların odağında yer aldı. On yedinci ve on sekizinci yüzyıllarda, asil koleksiyonların envanterlerine eklendi ve mezat yerlerinden geçti. On dokuzuncu yüzyılın sonlarına doğru, Leonardo’nun defterlerinde yer alan engin miras yayınlanmaya başladı. Yirminci yüzyılda ise, sağlam bir şekilde belgelendirilebilecek nitelikteki bilgilerin asil gerçeğine dönüldü ve Leonardo’nun kendi elinden çıkarak günümüze ulaşan gerçek yapıtları belirlendi.

Leonardo doğaya bir sanatçı gözüyle bakmıştı. İnsan vücudunun nasıl çalıştığını anlamak istemiş, makinelerin işleyişiyle insan gövdesinin çalışması arasında ilişkiler kurmaya çalışmış, doğadaki en önemli öğenin, devinimi sağlayan güç olduğu düşüncesine varmıştı. Leonardo’nun notları ve çizimleri tam anlamıyla olağanüstüydü. Leonardo’nun seleflerinden ya da çağdaşlarından biri bile, onunkiyle kıyaslanabilecek bir şey üretememişti. Çizimlerinin birçoğuna sözcükler eşlik ediyordu. Özgün ve etkili bir üslupla yazıyordu. Sözcüklerin ardındaki zekanın doğası, baskın bir şekilde görseldi. Yazdığı hemen her şey temelde gözleme ve hayal gücüne dayalıydı. Ses, temas, tat ve koku, görüntüden çok daha sonra gelirdi. Ona göre göz, tüm görsel uğraşların analitik efendisiydi. Tasarımlarının en iyilerine, insanın bunun neden başka kimse tarafından düşünülmediğini merak ettiren, yoğun bir kaçınılmazlık havası hakimdi. Leonardo bundan sonra, özellikle popüler imgelemde, modern çağ diye anılacak olan şeyin ilk temsilcilerinden biri olarak, “zamanın ötesinde” bir adam olarak karakterize edilecek, uçma makinesinin, atsız arabanın, denizaltının, bisikletin, kile imha silahlarının, akışkan dinamiğinin ve buzdolabının da öncüsü ilan edilecekti.

Leonardo’nun hayatını belgelerde ortaya çıkan haliyle inceleyen Martin Kemp, neredeyse hiç resim satmamış ve kayda değer hiçbir heykel projesini tamamlamamış bir sanatçı olarak Leonardo’nun son derece garip kariyerini gözler önüne seriyor. En ünlü tablolarının bazılarının sipariş sahiplerine hiç ulaşmadığını, önemli sayıda tablosunun da ölümüne kadar kendisinde kaldığını belirten Kemp, Leonardo’nun efsane zenginliğiyle boy ölçüşemeyen kariyerinin maddi koşullarına da odaklanıyor. Leonardo’nun genelde sarayda yaptığı işlerle geçindiğini, biri yaklaşık on sekiz, diğeriyse altı sene olmak üzere iki dönemi Milano’da, üçer senelik iki dönemi de Roma’da ve Fransa’da geçirdiğini, kariyerini Fransa kralının hizmetinde noktalandığını, ki o dönemde son derece etkileyici bir maaş aldığını ve muhteşem bir malikânede ikamet ettiğini uzun uzadıya anlatıyor. Ancak, Leonardo'nun yaratıcı dehasına bakıldığında kaç yapıtını bitirip kaçını bitirmediği önemsiz kalıyor. Kemp, sonunda şunları söylüyor: “Bana sorarsanız Leonardo olağanüstüydü ve hâlâ da öyle. Bu niteliği tek bir cümleyle (belki aşırı süslü bir cümleyle) özetlemek gerekse, “anlamak” manasında “görmeyi” öğrenirken edindiğimiz görsel içgörünün tazeliğini hiç yitirmeyen heyecanını aktarmak için görsel temsil araçlarını tarih boyunca kimse ondan daha etkileyici bir şekilde ve daha büyük bir yaratıcılıkla kullanmamıştır derim.”

Martin Kemp, bir Rönesans ressamının zaman içinde içerikleri göz ardı edilerek, bir efsanenin zar zor okunabilen tuhaf yazıları olarak değerli bulunan defter ve çizimlerine gerçek değerini veriyor. Farklı perspektiflerden baktıkça anlaşılması daha da zorlaşan; zengin, çok yönlü, düşündürücü ve baştan çıkarıcı dünyasının kapılarını açıyor.