Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | En büyük ödül
20 Şubat 2013 - 10:02
Rıfat Ilgaz, yazmanın bedelini ağır ödeyen, 1940 kuşağının toplumcu-gerçekçi yazar ve şairlerindendi. Kitapları yasaklanmış, kovuşturmaya uğramış, tutuklanmış, hapiste yatmış, işkence görmüştü
1911 yılında Cide’de doğan Rıfat Ilgaz, hayata öğretmen olarak atıldı, edebiyata şiirle başladı. Edebiyatın tüm dallarında emek verdi. Yapıtlarında siyasal ve ideolojik sorunları, ezilen insanların yaşamlarını yansıttı. 1944 yılında yayımladığı “Sınıf” adlı şiir kitabı toplatıldı, kendiside tutuklandı. Asıl ününü Türkiye’deki eğitim düzenini eleştiren “Hababam Sınıfı” ile yapan Ilgaz, “Benim amacım tümüyle güldürmek olmamıştır. Tedirgin eden bir mizah tipidir, uyuşturup yatıştıran bir mizah değil. Hep bozuk düzenin köküne gitmeye çalıştım. Gözümü toplumdan hiç ayırmadım. Kulağımı da halktan. Beni sarsan olaylara da tanık aldım” diyordu.

Cumhuriyet tarihine tanıklık etmiş koca bir edebiyat çınarı olan Rıfat Ilgaz, hem güldürdü hem düşündürdü. Çok satan kitapları, hem ödüllendirildi, hem de yasaklandı. Filmleri hem sansüre takıldı, hem de kapalı gişe oynadı. Yazı ve şiirleri nedeniyle toplam beş buçuk yıl hapis yatan Ilgaz, 12 Eylül rejiminin 70 yaşında gözaltına aldığı bir sanatçı olarak tarihe geçti. Sivas katliamının acısına dayanamayan duyarlılığı 7 Temmuz 1993 günü aramızdan ayrılmasına neden oldu. Ilgaz katliama karşı duyduğu isyanı bu kez ölerek anlatmıştı.

Rıfat Ilgaz’ın, 1943 yılında yazdığı bir şiirin başlığı “Kitaplar”dı.

Üç odalı bir ev kiraladığım gün,
kurtulacak kitaplarım
merdiven altındaki şeker sandığından.
Belki de gün geçtikçe,
tabanında halı döşeli bir kütüphanem olacak.
Benden bahsedilirken
evvelâ kitaplarımın sayısı söylenecek
sonra Barem’deki derecem…
Bense her şeyden uzak
kitaplarımın ortasında kendimi unutacağım!
Evde bulunmadığım günler
“Meşgul!” diyecek beni soranlara
güler yüzlü hizmetçim.
Başka bir gün masamın başında
en kalın kitabımı okur görünürken
bastıracak misafirlerim…
En yakın dostumun bile
dalgın dalgın bakıp yüzüne
ismini soracağım!
Çıkarırken gözlüğümü
eski mahalle arkadaşıma
“Nerde tanıştıktı,
yabancı gelmiyor yüzünüz,” diyeceğim;
dalgınlığım onları güldürmeyecek.
Sorarlarsa dünyanın gidişini
duvardaki büyük adam resimlerine bakarak
Eflâtun’dan satırlar okuyacağım.


“En büyük ödülü halkımdan, okurlarımdan aldım” diyen Rıfat Ilgaz, Asım Bezirci’ye şunları anlatıyordu: “Yazı yazmak, şair, romancı olmak, yazar olmak… Ben o kadar küçük yaşta düşündüm ki bunları… yazar olmak amacıyla giriştim işe. İlerde bir muhasebe yapmayı düşünmedim. Yazamaya başladığımda babam henüz sağdı, yazı yazdığımı görmüştü. Sonradan, bir mektubunda dedi ki: ‘Oğlum, ben senin mühendis, doktor olmanı düşünüyordum. Sen kalktın şair oldun, yazar oldun. Ne istersen ol, karışmam, ama neyi iyi yapacağına aklın yatıyorsa onu yap. İstersen zurnacı ol, ama zurnayı en iyi biçimde çal!’ Gelgelelim, ben o zamanlar en iyisini yapmayı değil, yalnızca yazmayı düşünüyordum. Yazdıklarım dergilerde çıkacak, halk okuyacak, arkadaşlarım okuyacak, hoşlarına gidecek… bu amacıma erken kavuştum, ilkgençliğimi yaşarken tattım bunu. Fakat hala kendime sormadan edemiyorum: Acaba, babamın istediği gibi iyi zurna çalabiliyor muyum, çalabildim mi? Buna karar vermek zor…”

Ardında şiir, öykü, roman, oyun, anı ve fıkra türünde altmışı aşkın yapıt bırakan Rıfat Ilgaz, yapıtlarıyla, onurlu sesiyle halkımızın yüreğinde yaşamayı sürdürüyor…