Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Siz hâlâ mutlu musunuz?
18 Haziran 2014 - 10:06
Vernon'a göre, birçok insan tüm enerjilerini aşırı derecede mutlu olacaklarını sandıkları uğraşlara yönelterek hayatlarını büyük bir kısmını boşa harcıyor ve sonunda da tükenmiş, uyuşturulmuş ya da borca batmış bir hale gelerek tüketim çağının kurbanları olup çıkıyorlar
Mutluluk ile ilgili sık sık kulağımıza çalınan, “Daha az çalışın”, “Bir aile kurun”, “Size yetecek miktarlarda para kazanın”,”Formda kalın”, “Hayatınızın bir anlamı olsun”, “Özgürlüğün tadını çıkarın,” gibi genel kabul görmüş tavsiyeler ne kadar doğru? Dahası, mutlu olmak bu kadar kolay mı? 
 
Mark Vernon, "Mutluluk İçin Felsefe" adlı kitabında “Eğer iyi bir hayata böylesine açık bir şekilde ulaşılabilseydi, herkes bu formülü uygular ve kişisel gelişim sektörü sona ererdi.” diyor ve ekliyor: “Genel olarak hayatın mutluluk uğrunda verilen bir savaş olduğunu düşünmek boşuna. Fakat dürüst olmak gerekirse, çoğu zaman bende bu yanılgıya düşüyorum.” 
 
 
Vernon, eski çağlardan bu yana süregelmiş felsefi ve dini geleneklerin neredeyse tamamının değindiği konuya farklı bir açıdan bakıyor. Ünlü İngiliz filozof John Stuart Mill’in “Kendimize mutlu olup olmadığınızı sorduğunuz an, artık mutlu değilsiniz demektir” sözünü anımsatıyor. On dokuzuncu yüzyılda yaşamış Amerikalı yazar, Nathaniel Hawthorne’un bu konunun özünü oluşturan sözlerine yer veriyor: “Mutluluk bir kelebektir. Peşinden koşsanız da yakalayamazsınız, ama eğer sakince oturup beklerseniz, bir gün gelip sizin de omzunuza konabilir.” 
 
Birçok insanın hayatlarına hükmeden korkulara ve endişelere yeni bir yön vermesinin söylendiği kadar kolay olmadığını, bunu yapmanın muazzam bir bilinç değişimi gerektirdiğini belirten yazar, kitabında, insanın bilinen bir takım şeylerin dışında mutluluğu nerede ve nasıl bulduğunu olabildiğince açık bir şekilde gözler önüne sermeye çalışıyor. Yüzeysel mutluluk anlayışının derinine inerek, psikologların ve filozofların yönelttikleri sorularla birlikte “iyi hissetme” kavramını geniş bir şekilde ele alıyor. 
 
Ona göre, birçok insan tüm enerjilerini aşırı derecede mutlu olacaklarını sandıkları uğraşlara yönelterek hayatlarını büyük bir kısmını boşa harcıyor ve sonunda da tükenmiş uyuşturulmuş ya da borca batmış bir hale gelerek tüketim çağının kurbanları olup çıkıyorlar. Vernon, ilk olarak, atalarımızın iyi bir yaşama dair öne sürdükleri fikirlerin insanı neden bu kadar zorladığı ve modern iyi yaşam reçetelerinin neden uzun soluklu sonuçlar vermediği sorusunun yanıtını arıyor. Mutlulukla ilgili yaşanan buhranın nedenlerini çözmeye çalışıyor. Mutluluğa dair en yaygın düşünceden, yani mutluluğu haz ya da olumlu herhangi bir his olarak algılayan anlayışa ilişkin şunları söylüyor: “Hazlarınızı mutluluğunuzla eşit gördüğünüz sürece mutluluğunuz tıpkı yaşadığınız hazlar gibi gelgitlere maruz kalacak, en az hoşnutluk duygusu kadar da kaygıya sebep olacaktır. Daha da kötüsü, beklediğimiz hazlara her zaman ulaşamayız, işte tam da bu yüzden haz peşinde koşmak hedeflenen şeyin tam tersine, yani acıya neden oluyor.” 
 
Mutluluğun anlam boyutunu inceleyen yazar, sorunun büyük bir kısmının “mutluluk” sözcüğünün kendisinden kaynaklandığını öne sürüyor. Yazar, mutluluğumuzdan bahsetmekten vazgeçmeyi ve onun yerine esenlik kavramını ele almayı,  bunun mutluluk adına bize daha fazla fayda sağlayacağını söylüyor ve aklımızdaki hatalı varsayımları ve yanlış sezgileri tümüyle unutmamızı öneriyor. Aşkınlık kavramının ve günümüzde unutulmuş birçok yüksek ongunluk becerisinin ne anlama geldiğini anlatıyor: “İyi hissetme, anlatılan ya da yapılan değil, gösterilen ve açığa çıkarılan bir şeydir. İyi hissetme bir kural değil, bir deneyimdir; akılla beslenmesine rağmen akılcılığın sınırlarının ötesine geçer.”      
 
Yazar kitabının son bölümünde sevgi konusuna değiniyor. Teologların iyi hissetme halini, yani esenliği sonsuz bir değere sahip olan bir gizem olarak gördüklerini, filozofların ise esenliği koşulsuz bir manevi ihtiyaç olarak ele aldıklarını, Platon’un ise bu ikisini birleştirerek sevginin insanı esenliğe nasıl erişebileceği üzerinde düşündüğünü söylüyor. Platon’a göre sormamız gereken en önemli soru “Neyi seviyorum?” olmalıdır. Çünkü insan sevdiği şeye dönüşür ya da en azından yakınlaşmaya çalışır. Ayrıca, sadece sevdiğimiz şeyleri içten bir şekilde anlayabiliriz. 
 
İyilik kavramını iyi hissetmenin temeli ve insanı sevgiyi esenlikle birleştiren, onu keşfetmesini ve içinde barındırmasını sağlayan bir şey olarak gören anlayışı derinlemesine inceleyen yazar şu sonuca varıyor: “İyi olan her şey kolay olduğu kadar zordur da. Buna rağmen elde edilebilecek olan şey varlığın ve vazgeçilemeyen, tarifi olmayan ve insanı aydınlatan aşkınlığın gizemine dair bir histir. İnsan güzelliği sever; iyiliğin çekimine kapılır. İyilik mutluluğun, hazzın, kuralların, sorumlulukların hatta anlamın ve erdemin de ötesinde ve buna rağmen yine bu unsurları içinde barındıran bir hayat görüşüdür. Esenliğe hayatta iyiliğin izini sürerek erişebilirsiniz.”
 
Mutluluk İçin Felsefe, mutlu olan insanların bile üzerinde durup düşünmesi gereken bir kitap, çağdaş mutluluk kavramının anlaşılması yolunda atılmış önemli bir adım.
 
 
(Mutluluk İçin Felsefe/Mark Vernon/Türkçesi: Elçin Karadoğan/Sel Yayınları)