Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Utopia adasındaki kitaplar
02 Ocak 2014 - 11:01 | Thomas More'un saray ressamı Hans Holbein (Genç) tarafından yapılan portresi (1527).
Avrupa’da zorbaca saltanat süren kralların baskısı varken, Utopia’da kralsız bir özgürlük vardır; Avrupa’da yıkıcı bir kargaşa varken, Utopia’da kusursuz bir düzen vardır

Thomas More, yıllarca süren yargıçlığı sırasında dürüstlüğü ve yoksullara gösterdiği anlayış ve iyilik sayesinde Londra’da ün salmıştı. İngiliz halkına en hoş gelen özelliklerinden biri de güler yüzlülüğüydü. Ünlü yapıtı Ütopia, 1516’da yayımlandığında büyük ilgi uyandırdı. More, Utopia’da hayali bir ada ülkenin, hayal gücüyle kurduğu kusursuz düzenini anlatıyor; neredeyse insanlığın tarihi kadar eski olan yeryüzünde Cennet özlemini dile getiriyor, kendi ülkesindeki ve tüm Avrupa’daki durumun, Utopia’nın düzeniyle karşılaştırılınca ne denli berbat olduğunu göstermeye çalışıyordu. Okuyucuların, “bir şu Utopia’lıların, bir de bizim halimize bakın” demelerini istiyordu.

Ütopia sözcüğünün hiçbir yer anlamına geldiği herkesçe bilindiği halde, More, öyle bir yer sanki gerçekten varmış gibi, Raphael Hythloday adlı gemici sanki gerçekten yaşamış da, onun anlattıklarını kaleme almış gibi kurgular yapıtını.

Raphael Hythloday varını yoğunu kardeşlerine bırakıp, dünyayı görmek sevdasına tutulmuş; Amerigo Vespucci’nin yolculuklarına katılmış, sonra Vespucci’den ayrılmış, birkaç arkadaşıyla yeni ülkeleri gezmiştir. More, bu gemiciyle arkadaşı Peter Giles aracılığıyla tanışır. Konuşmaya başlarlar. More, uzak yerlere gidenlerin masallarını dinlemeye meraklı kimi kişiler gibi, devler, canavarlar, ejderhalar ve bunlara benzer acayip şeyler konusunda soru sormaz; çünkü More’u asıl ilgilendiren bu gemicinin “doğrulukla, akıllıca düzenlenmiş bir topluma” rastlayıp rastlamadığıdır. Raphael, tüm dünyayı gezdiği halde, ancak ve ancak Utopia adasında gerçekten kusursuz bir devlet gördüğünü söyler. More, gemiciden bu mutluluk ülkesini en küçük ayrıntısına kadar anlatmasını ister.

Avrupa’da zorbaca saltanat süren kralların baskısı varken, Utopia’da kralsız bir özgürlük vardır; Avrupa’da yıkıcı bir kargaşa varken, Utopia’da kusursuz bir düzen vardır; Avrupa’da vicdan özgürlüğü yokken, Utopia’da dinsel açıdan hoşgörü vardır; Avrupalılar para kazanmayı ve mal mülk edinmeyi düşünürken, Utopia’lılar kafalarını bilgiyle donatmayı düşünürler; Avrupa’da küçük bir azınlık gereğinden fazla varlıklı ve büyük bir çoğunluk yoksulluk içineyken, Utopia’da herkes ulusal servetten eşitçe yararlanmaktadır.
 

Utopia’da en geniş anlamıyla Hümanizm, yani insanlık sevgisi ve saygısı hakimdir. Devletinin yönetimi, demokratik bir düzen üstüne kuruludur. Ortaçağın hiçbir izi bulunmaz ve Rönesan’sın tüm özellikleri görülür. Ortaçağ hiristiyanları insanların doğuştan günahkar olduklarına inanırken; Utopia da insanların iyi olarak yaratıldıkları, doğru dürüst bir toplumsal düzende kusursuzluğa erişebilecekleri kanısı savunulur. Ortaçağ, şövalyelik ruhunu ve savaşkanlığı överken, ü da her çeşit savaş, ancak kiralık askerlere yaptırılabilecek iğrenç bir uğraş olarak yerin dibine batırılır. Ortaçağ ruhu yüceltmek amacıyla, tüm kötü isteklerin kaynağı bildiği bedeni ezmek isterken, Ütopya da bedene ve bedenin hazlarına ayrıca önem verilir. Ortaçağ insanları gerçek mutluluğu ancak ölümden sonra öteki dünyada ararken, ü da insanların bu dünyada, yeryüzünde nasıl mutlu olabilecekleri anlatılır. Ortaçağ dinsel bağnazlığın karanlığı içinde bocalarken, ütopya düşünce özgürlüğünden yanadır ve tüm dinlere tam bir hoşgörü gösterir. Tomas More’un dünyaya toplumsal mutluğun bir örneği olarak sunduğu bu ülkede kitaba da yer vardır: “Ütopia’ya dördüncü gidişimde, bir daha ayrılmaya pek niyetli olmadığım için, satılık eşya yerine bir hayli kitap götürmüştüm. Ayrılırken kitaplığımı Utopia’lılara bıraktım. Bu kitaplar arasında Platon’un bütün eserleri, Aristoteles’inkilerin birçokları ve Theophrastos’un bitkiler üstüne yazdığı kitap vardı. Bu kitap, ne yazık ki, yer yer yırtık pırtıktı. Gemide öteye beriye bıraktığım bu kitabı bir maymun bulmuş ve yapraklarını benim gibi çevire çevire hırpalamıştı. Gramercilerden yalnız Lascaris’in kitabını bulabildim Utopia’lılara. Theodoros’unkini götürmemiştim. Sözlük olarak yalnız Hesikhios ve Dioskoros’unkiler vardı.



Plutarkhos en sevdikleri yazardır. Lukianos’un hoş sözlerine bayılırlar. Ozan olarak Aristophanes, Homeros, Euripides ve Aldus’un Sophokles’i vardır ellerinde. Tarihçi olarak Thukidides, Herodotos ve Herodianus’u bıraktım onlara.

Hekimlik üstüne Hippokrates’in birkaç eseri vardı. Bir de yol arkadaşım Triclus Apinas’ın getirdiği bir kitap: Gallien’in Mikrotekhne’si. Bu iki hekimi Utopia’lılar pek tutarlar. (…) Bilimler ve sanatlara ayırdıkları zamanla kafalarını geliştiren Utopia’ların teknikte büyük başarılar göstermeleri, rahatlık sağlayacak yararlı buluşlara yatkın olmaları şaşılacak bir şey değildir. Kitap basmasını, kağıt yapmasını bizden öğrendiler; ama biz onlara ipuçları vermekle kaldık, çünkü her iki sanatın da inceliklerini bilmiyorduk. Aldus baskılarını gösterdik sadece; kağıdın neden yapıldığını, baskı makinesinin nasıl çalıştığını pek üstünkörü anlatabildik. Üst tarafını kendileri kısa zamanda bulup çıkardılar. Eskiden deriler, kabuklar, papirüs yaprakları üstüne yazıyorlardı. Kağıt yapma ve basma işine giriştiler. İlk denemeleri pek parlak olmadı; ama yılmadan yaptıkları yüzlerce denemeden sonra tam başarıya ulaştılar. Ellerinde bütün Yunanca metinler olsa hepsini çoğaltacaklardı. Bugün enim bıraktıklarımdan başka kitapları yok; ama bu kitapları binlerce basmışlardı.” More, İnsanın geleceğine umutla bakıyordu. Ona göre insanın yaradılışında hiçbir kötülük yoktu. İnsan aklını kullanarak, karşısında dikilen engelleri aşabilir, kusursuz toplumlar kurabilirdi günün birinde.

Thomas More, Rönesans’tan ve Hümanizm’den yanaydı; Reformasyon’a, yani dinsel reforma karşı çıkışı ise, vatan hainliğiyle suçlanıp, ölüm cezasına çarptırılmasına neden oldu.

Yayımlanır yayımlanmaz büyük ilgi uyandıran, Avrupa dillerine çevrilen, baskı üstüne baskı yapan Utopia ancak 1551’de, yani yazarın ölümünden 16 yıl sonra İngilizce’ye çevrildi. Çünkü More, İngiltere’nin siyasal ve toplumsal düzenini kıyasıya yermekte kalmamış, bir ülkede ulusal servetin ortaklaşa paylaşılmasını da önermişti. More, dünya klasikleri arasına giren ve bugün hâlâ ilgiyle okunan yapıtını şu sözlerle noktalamıştı: “Utopia devletinin birçok özelliklerini şehirlerimizde görmeyi isterdim. Bir umuttan çok bir dilektir bu.”

(Utopia/Thomas More/Çevirenler: Vedat Günyol, Sabahattin Eyuboğlu, Mina Urgan/İş Bankası Yayınları)