Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Orhan Tüleylioğlu | Yazmak çıplak kalmaktır
27 Kasım 2013 - 07:11
İnci Aral, "Yazma Büyüsü" kitabında romandaki ustalığını denemelerine de yansıtıyor. Yazmak konusunda düşünmek isteyenlere yeni ufuklar açıyor

İnsan neden yazar? Yazarların çoğu bu soruyu ilk anda ‘bilmiyorum’, diye yanıtlasa da yazmak konusundaki görüşleri her zaman merak edilir. Yazar, sürekli okuduğunuz ve sevdiğiniz bir yazarsa bu görüşler sizin için daha bir önem kazanır.



Usta romancımız İnci Aral’ın yazmak, roman ve yazarlar üzerine denemelerini topladığı "Yazma Büyüsü" adlı kitabı, benim için böyle bir önem taşıyor. Kitap, hemen başında, okuru sarıp sarmalayıp içine çekiyor: “Kim olduğunu hem biliyorum hem de bilmiyorum. Hem bilmek hem de bilmemek istiyorum. Sesimin sana nasıl, ne kadar uzanabileceğini elbette merak ediyorum. Çünkü ben seni sarsmak, eğlendirmek, unutmuş olduklarını hatırlatmak ve aşındırdığın soruları yeniden canlandırmak için yazıyorum… Yazarken sahteliğe düşmekten, sana yalan söylemekten ve olmadığın biri gibi görünmekten sakınıyorum ve o kadar kendim oluyorum ki dünyaya karşı korunaksız kalıyorum… Benim için sana yüreğimi sunmanın tek ve en iyi bildiğim yolu yazmak. Bunu sen de dahil bütün riskleri göze alarak yapıyorum. Çünkü seni seviyorum ve dostluğumuz sonsuzluk vaadi taşıyor.”

İnci Aral, “Okura Mektup” başlıklı bu denemesinin ardından yazma endişesine, sözcüklerin büyüsünden yazmanın buyruğuna, yazarın yalnızlığından yazma sıkıntısına, roman sanatından başucu kitaplarına, aşk ve romandan hayal ve gerçeğe uzanan birçok konuda görüşlerini incelikle işliyor.
“Yazmak, her şeyden önce verili hayatla yetinmemek, bizim için çizilmiş sınırlara başkaldırmaktır.” diyen Aral, sözcüklerin büyüsünü şöyle anlatıyor: “Bütün bu zaman içinde fark ettim sözcükler büyülü. Özellikle yan yana gelişlerinde çözemediğim ve asla bozmak istemediğim bir tılsım var. Beni uğraştıran asıl bu. Ben bunun peşindeyim, bu büyünün delisiyim, bunun için bağlandım yazıya durmadan cümlelerin daha güzelini, yakışıklısını, kanlı canlısını arıyorum. En uçucu, en sivri, en yumuşak, dokunaklı ve aklı başında sözcüklerden oluşanını.”

Yazar olarak ortaya çıkıp kolayca kabul edilmenin çok zor olduğuna dikkat çeken Aral, yazmaya başlamanın ciddi bir serüven olduğunu belirtiyor. Ona göre yazmaya girişmek, heyecan verici ve güzel olduğu kadar nereye düşeceğimizi bilmediğimiz tehlikeli bir sıçrayış, sonunu önceden göremediğimiz bir serüvene atılmaktır. Yazar olma rüyası uzun sürer. Bu yüzden, yazmayı öncelikle talepsiz bir arz olarak kabul etmeliyiz. Yazmaya özenmenin, anlatmayı öğrenmenin ve yazının derinliği korumanın öteki ayağı okumaktır. Okumayla yazma arasındaki diyalektik ilişki moral cesaretinin temelidir. Yazmak isteyen, sürekli, bıkmadan, tutkuyla, yutarcasına okumak zorundadır.

Roman sanatının, insan duygularının ve sezgilerinin dilini kullandığını, romancının iyi bir gözlemci, dikkatli, duyarlı bir izleyici olmasının yeterli olmadığını düşünen Aral, iyi bir romanı şöyle tanımlıyor: “İyi roman, kahramanları aracılığıyla okurda hayatı yeniden yorumlama isteği uyandırır. Boş sözlerle değil elbette. Duygusal özdeşlik kurarak. Fazla söze gerek yoktur, roman çözüm önermez, soruları çoğaltır… Kısaca, roman insan ruhunda derin kazılar yapabilir, bize hayatın nasıl olmasını istediğimizi hissettirebilir ve onu değiştirebilir.”

İnci Aral, roman yazmanın hayal zenginliği, dil sezgisi, kurgu becerisi ve yüklü bir birikim yanında, güçlü bir zaman duygusuna sahip olmayı da gerektirir görüşünü dile getiriyor. Peki, hayatı roman kılan yol nedir? Hayatın ilginç ve inişli çıkışlı durumlarla dolu olması roman olması için yeterli mi? Kurmak, kurgulamak nedir? Hayattan Romana başlıklı denemesinde bu sorulara yanıt arayan Aral, “Kuşkusuz edebiyat hayattan beslenir. Ancak yaşadıklarımız, bilgi ve birikimlerimiz bir romanda yaratmak istediğimiz gerçeklikle bir araya getirilip sentezlenebilirse anlam kazanır.” diyor.

İnci Aral, romandaki ustalığını denemelerine de yansıtıyor. Yazmak konusunda düşünmek isteyenlere yeni ufuklar açıyor. Edebiyatın büyük dilinin peşinde geçen 40 yıldan süzülen bir deneyimle yüz yüze getiriyor bizi: “Beni yazar olarak uçlarda savrulmaya iten, kendime inancımı zorlayan, kırılgan, inatçı, zor beğenir kılan, göz önünde, yani iyilik ve sevgiye olduğu kadar kötü niyet ve yargılara da açık oluşumdur. Çünkü yazmak çıplak kalmaktır.”

Romanlarının büyüsüne kapılanlar, eminim ki, bu kitabı da kaçırmayacaklardır…