Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Özge Yılmaz | "Rüzgarın Tersi" üzerine

"Rüzgarın Tersi" üzerine

04 Nisan 2013 - 11:04 | "Desen - Drawing #1", 2013, 70x100cm.
İrem Tok, ikinci solo sergisi “Rüzgarın Tersi”nde belleğinde yaşadığı zaman yolculukları, iç hesaplaşmaları ve dünya üzerindeki varlığının geçiciliği üzerine yoğunlaşıyorGenç kuşağın başarılı isimlerinden İrem Tok’un ikinci solo sergisi, “Rüzgarın Tersi” Cihangir’de yer alan Pilot Galeri’de 27 Nisan’a dek izleyiciye açık. Tok, 2011 yılında açtığı ilk solo sergisi “Gözden Kayıp”ta toplum içinde yalnız olan bireyin kırılgan ve yara almaya açık varlığı üzerine çalışmıştı. Bu sefer, bireyin belleğinde yaşadığı zaman yolculukları, iç hesaplaşmaları ve dünya üzerindeki varlığının geçiciliği üzerine yoğunlaşıyor. İstanbullu bir sanatçı olan İrem Tok, sergi öncesinde üç ayını Münih, Feldafing’te bir artist residency’de geçirmişti. Feldafing’de kaotik kent hayatını geride bırakıp dingin bir dönem geçiren sanatçı, burada birey - doğa ilişkisi üzerine düşünme ve üretme fırsatı da bulmuş.

"Kalpli Otoportre /
Self-portrait with the heart", 2013
c-print, 100x66 cm.
“Rüzgarın Tersi”nde yer alan bu üretimlerde İrem Tok, bizzat kendi bedeniyle doğanın karşısında ve içinde yer alıyor. Kimi zaman elinde tuttuğu bir dal parçasıyla bir kar fırtınasına direniyor, kimi zamansa bir rüzgar gülünün tepesinde dengede durmaya çalışıyor. Bazen bize gece yürüyüşlerini gösteriyor, bazense elindeki iki parçaya ayrılmış kalp maketine bakarak dalıp gidiyor. Dolayısıyla "Rüzgarın Tersi"nde doğaya ve hayata karşı bir "kabul etmişlik" hâli var ama bir yandan da buna rağmen hüküm süren bir "direnç" hissediliyor. Kısacası, kabul etme hali bir "teslim oluş"u getirmiyor beraberinde. "Rüzgarın Tersi”nde, karşımızda kabul etmenin bilgeliğine ulaşmış bir genç kadın ve onun anlatıları var. İrem Tok, Feldafing'te geçridiği zamanın işlerine olan etkisini "Zamanın akışını saatlerde değil, ışığın ağaçlara vuruşundaki ufak ya da net değişimlerde arıyor, şehir söyleminde yer alan zaman nasıl da hızlı geçti’nin, zamandan değil, bizim yaşantımızdaki hızdan kaynaklandığını daha iyi görebiliyorsunuz. ‘Geçen zaman değil, benmişim’ duygusu oluşuyor. ‘Sonra eğer ben onun içinde eriyorsam, tamamen erimeden onu nasıl muhafaza edebilirim’ diye düşünüyorsunuz. Ben de orada olduğum sürece bunu hissedip, bunları kaydetmeye, artık anımsamanın güçleşeceği günler için, kendime beni oraya götürecek izler oluşturmaya çalıştım." diyerek anlatıyor.

Feldafing’de geçirdiği zaman boyunca İstanbul’la ilgili neler düşündüğünü sorduğumda ise şu yanıtı aldım İrem’den: “Uçakta dönerken İstanbul’a hava çok karanlıktı ve bulutlar katman katmandı. Sanki bir kara deliğe düşüyor, bir hortumun merkezine iniyor gibiydik. Feldafing’den baktığımda İstanbul ona benziyordu. Doğada benzeri görülmemiş bir hortumun içinde, insanların hayatta kalma mücadelesi verdiği, sürüklendiği, güvensiz olsa bile ailemi, sevdiklerimi içinde taşıyan, biraz hırpalayıcı bir yerdi.”