Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Bağdakini kovanlar
11 Mart 2017 - 11:03
Sahne3 Zeynep Kaçar’ın “TOK” adlı oyunuyla ikili insan ilişkilerinden kitlelere açılan ilişkileri ironik bir mercek içinden sunuyor
TOK- Yazan- Zeynep Kaçar, Yöneten: Ümit Çırak, Yardımcı Yönetmen: Tolga Çıklaçiftçi, Dekor tasarım-uygulama: Atilla Evgen, Aliasker Buğur, Kostüm tasarı-uygulama: Levon Kordonciyan, Işık tasarım-uygulama: Serdar Ece, İlkay Eren, Müzik: Kutsal Kaan Bilgin, Afiş-illüstrasyon: Ahsen Eroğlu, Oynayanlar: Zeynep Kaçar, Ümit Çırak.
 
Geçtiğimiz günlerde yayımlanan ilk romanı “Kabuk”ta toplumsal sorunlara kadın perspektifinden bakan Zeynep Kaçar, “Tok” oyununu da şöyle tanımlıyor:
 
“Her şeye hakkı olduğunu düşünen bir adam. Adamın güzel ve zengin karısı. İnsan ilişkilerinin  tuhaf yanları. Adalet nedir? Vicdan nedir? Talep etmenin sınırları nelerdir?
 
TOK soyut bir dünyada kadın/erkek, adalet/suç, iktidar/kitle ilişkilerini tartışmaya açıyor.
 
Çağımız gibi… Hem vahşi, hem ironik…”   
 
Kendi dramaturji metodu ile çalışılmış oyunları seyirciyle buluşturmayı amaçlayan Sahne3’ün kurucusu Ümit Çırak da oyunu şu sözlerle sunuyor:
 
“Sürekli değişen insan, değerlerini, yaradılışıyla kendine sunulmuş erdemlerini bile yitirebilir. Herkes bir gün vicdanına hesap verir. Peki ya sizi temize çıkaracak vicdanınızı da kaybederseniz… O zaman işiniz kötü. Vicdanını yitirmişlere nöbetçi vicdan ofisimiz iş başında!
 
Sizinkinin daha zamanı gelmedi mi?
 
Bence beklemeyin çok sıra var diyorlar.”
 
Oyun ve yorumu
 
Her şeyin alabildiğine soyutlandığı oyunun kurgusunda karısını (üstelik yiyerek) öldürmüş bir adam, kendini aklamak, daha doğrusu asıl kendisinin mağdur olduğunu kanıtlamak için huzura çıkıyor. Kürsüdeki kadın, erkeğin vicdanı da olabilir, grotesk açıdan bakarsak karısında tecessüm etmiş toplumsal vicdanın yargı makamı da olabilir. 
 
Kenar mahalleden gelmiş, yakışıklı sayılamayacak, kültürel birikimi, hatta belki diploması bile olmayan bir genç, asla ulaşamayacağı güzel mi güzel, zengin mi zengin bir kadına nasıl âşık olur, kadını, babasının holdingini nasıl ele geçirir, nasıl “saygın” bir iş adamı olup çıkar. Âşık olduğu için kadını hak ettiğine, varoştan geldiği için koltuğu hak ettiğine öylesine içtenlikle inanır ki, yaptıklarının hiçbiri onun gözünde suç niteliği taşımaz.
 
 
Yüksek bir platforma oturtulmuş, üzerinde bir mercek ve mühür olan bir kürsü. Yerde (Sahne3’ün boyutlarına ustalıkla oturtulmuş) ışıklı çizgilerle belirlenen bir labirent. Bir köşede bir tabure, diğer köşede sanık bölmesi de, holding ofisi de, çay bahçesi de olabilen tabureli bir üçgen. Tavandan renk renk gözlükler sarkıyor. İncelenen her dosya için farklı bir bakış açısını simgeleyen değişik renk ve biçimdeki gözlükler. Kimse verilen kararları beğenmezse, “Hakeme gözlük” misali “Hakime gözlük” diye çıkışamayacak, çünkü her şey gözlükle görülüyor, dahası kürsüdeki büyüteçle de inceleniyor. Bir duvarda sıra sıra üçüncü sayfa erkekleri, kocalar, sevgililer, babalar, ağabeyler, kardeşler… Nasıl da benziyorlar birbirlerine. Yaşları, yapıları, tarihçeleri farklı bile olsa, aynı zihniyetin ürünleri olmaktan gelen bir benzerlik. Alabildiğine hayvansı…
 
Bu dekor tasarımı dolayısıyla Atilla Evgen ve Aliasker Buğur’u oyunun özüne katkıları için kutlamak gerek. Aynı kutlama kostüm tasarımcısı Levon Kordonciyan için de geçerli. Gece mavisi tafta (ya da tafta izlenimi veren kumaştan) giysi, stilettolar ve takılarla birlikte kadının sınıfsal konumunu, dünyaya bakışını, genel davranışını çok iyi yansıtıyor. Erkeğin yine gece mavisi, kırmızı astarlı ceketi ve ceketinin (ciddi bir takım elbiseyle bağdaşmayacak) yaka, cep, hele de dirsek süslemeleri, aynı kumaştan kravatı, ille de o kırmızılı, iki renk Chicago mafyası ayakkabıları her şeyi yerli yerine oturtuyor. Türk marşının leit-motif oluşu da bu olayların bize özgün niteliğini vurguluyor.
 
 
Kadını canlandıran Zeynep Kaçar, oyunun grotesk atmosferine uygun bir makyaj ve tavırla oynuyor. Anlamsız bürokrasinin masa başında örgü ören memurelerinden farksız davranış biçemini bir anda işveli, cilveli bir sevgili adayına da, haksızlığa uğrayan zevceye de ustalıkla dönüştürüyor. 
 
Ümit Çırak, o çok bildik erkeği daha da bildik kılan bir esneklik ve kıvraklıkla canlandırıyor. Her mimiği, her jesti, ağzından çıkan her sözcüğü vurgulayışı, evde, iş yerinde, televizyonda, miting meydanlarında her gün karşılaştığımız, ne yapsa haklı, ne yapsa mağdur olan o errkekkk! Kaçar ve Çırak iyi bir ikili oluşturuyor.
 
İletişim: 0212. 231 19 31- 0537. 649 47 21
 

* * * *

Tiyatro DOR ve “Bir Picasso” 

 
 
Jeffrey Hatcher’ın, tüm sahnelenmelerinde büyük beğeni toplayan, Türkiye’de de 2007-2008 tiyatro döneminde Bursa Devlet Tiyatrosu’nda (Bir Picasso Lütfen) ve Duru Tiyatro’nun ilk oyunlarından biri olarak (Bana Bir Picasso Gerek)  olarak Şükran Yücel çevirisiyle sahnelenen, Duru Tiyatro’da oyuna biçilmiş kaftan mahzeni, Arif Akkaya’nın rejisi, Ayça Bingöl ve Sezai Altekin’in unutulmaz oyunculuklarıyla sunulan yapımdan sonra şimdi de Eda Söylerkaya çevirisi ve  “Bir Picasso” adıyla Tiyatro Dor yorumuyla sahnede. 
 
Yönetmenliğini Murat Şen’in üstlendiği oyunun konusu 1941 yılında Paris’te geçiyor: Nazi işgali altındaki Fransa’ da, hayatını Paris’te sürdüren ünlü İspanyol ressam Pablo Picasso ile Nazi Almanya’sının kültür bakanlığı sorumlusu Bayan Fischer arasında, sanatın, politikanın ama en önemlisi kadın-erkek ilişkisinin, zaman zaman ironik ve kesinlikle çarpıcı bir dille işlendiği, yarı tarihsel yarı kurgusal öyküsü… 
 
Sahne ve kostüm tasarımında H.Sahra Kınay, ışık tasarımında Hakan Özipek imzası olan oyunun oyuncuları Murat Şen ve Suzan Acun.
 
 
Neşet Ömer Sokağı No:7, Kadıköy, İstanbul
 İletişim: 0216. 321 21 61 - info@tasrakabare.com