Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Fransa’daki Yüzsüz Yobazın Hikâyesi

Fransa’daki Yüzsüz Yobazın Hikâyesi

01 Kasım 2019 - 11:11 | Aldatanların gözü dönmüştü de, düşündük mü hiç aldananların hayatı pür-i pak mıydı diye ?
Moliere’in ölümsüz komedisi Tartuffe, 2019-2020 tiyatro sezonunda Mam’art Tiyatro’nun yapımında, güçlü kadrosu ve Emrah Eren’in yenilikçi yorumuyla seyirci karşısına çıktı.

TARTUFFE- Yazan: Molière, Çeviren&Uyarlayan: Irmak Bahçeci, Yöneten: Emrah Eren, Müzik: Tolga Çebi, Dekor: Melih Karakurt, Kostüm: Sadık Kızılağaç, Işık: Yakup Çartık, Hareket Düzeni: Utku Demirkaya, Şarkı Sözleri: Faruk Üstün, Korrepetitör: Buket Bahar, Afiş&Broşür Tasarım: Ethem Onur Bilgiç, Oyun Fotoğrafları: Emre Mollaoğlu, Yönetmen Yardımcıları: Zeynep Yazıcıoğlu-Melis Mete, Proje Koordinatörü: Çiğdem Ersoy, Oynayanlar: Beyti Engin, Fatih Al, Feri Baycu Güler, Goncagül Sunar, Cemil Büyükdöğerli, Sefa Tantoğlu, Sevi Demirçivi, Ziver Armağan Açıl.

 

Mam’art Tiyatro, başkalarıyla karıştırmayalım diye olsa gerek, oyunun tanıtım yazısına “Olay Fransa’da geçmektedir” notunu koymuş. Karıştırmazdık zaten, başkalarının yüzsüzlüğünün, sapıklığının, ahlâksızlığının, aç gözlülüğünün, din bezirgânlığının yanında Tartuffe sütten çıkmış ak kaşık kalıyor.

 

“Ben bilmem, büyüklerim bilir”ci, sorumluluk almaktan kaçınan, beynin çalışması gereken bir organ olduğunu bilmeyen, sadece doğa vergisiyle çalışan organını kullananların yoksul kesimi, egemen güçler tarafından kandırılmaya en uygun yaratıklardır. Bunların para babası olmayı, iş bitirmeyi, köşe dönmeyi bilenleri ise bilmeyenlerden de zavallıdır. Çünkü işlerin iç yüzünü bildikleri, oynanan oyunların farkında oldukları halde o oyunları bozmaya çalışmak yerine oyunun içinde olmaya teşnedirler. Üstelik aldanmaya da yatkındırlar; her türlü rezilliğin sonunda “Kandırılmışım” deyip günah çıkardıklarını zannederler. Belki de aldatılmayı en çok onlar hak eder.

 

Beyti Engin her türlü din adamını yansıtan bir karakter oluşturarak çok başarılı oynuyor.
 

Molièr’in 1664 yılında yazdığı Tartuffe oyunu işte bu kandırılmaya çanak tutan zengin bir aile reisinin ailenin başına açtığı dertleri aktarır. Karşımızda Fransa’nın zengin ailesi Perneller var. Aile bireylerinin kendilerine göre beklentileri, arzuları, ilişkileri olağan gelişimini izlerken, aile reisi Orgon’un, Tartuffe adındaki sahtekâr sofuya dizginleri kaptırması üzerine ailenin dünyası yıkılır. Tartuffe, Orgon’u parmağında oynatmaya, ailenin malını, mülkünü, namusunu sömürmeye başlar. Orgon’un kızını sevgilisinden ayırıp Tartuffe’le evlendirmeye kalkması, bütün servetini kendi rızasıyla Tartuffe’e kaptırması, o da yetmezmiş gibi adamı kendi yerine ailenin reisi olarak tescil ettirmesi din bezirgânlarının cirit attığı ortamlarda pek de yadırganacak şeyler değil.

 

Oyunun Yorumu

Molière’in oyununda ailenin temelini sarsan olaylar, kralın müdahalesiyle çözüme ulaşırken, Mam’art yapımını uyarlayan Irmak Bahçeci, işe kralı karıştırmadan, insanları başka çözümler aramaya yönelten bir yaklaşımı benimsemiş. Farklı oyun düzenleriyle yenilikleri kovalayan yönetmen Emrah Eren de klasik görüntüyü soyutlaştırarak yapıtı müzikli oyun biçeminde sahnelemiş. İyi de etmiş, oyuna yeni bir renk ve dinamizm katmış. Ancak Faruk Üstün’ün şarkı sözleri ve müziğe oturuş biçimi hayli tekdüzelik yaratıyor. Şarkılar çok da sık kullanıldığı için bu tekdüzelik dikkat çekiyor. Belki birkaç şarkı çıkarılsa bu sorun giderilirken, oyun da biraz kısalmış olur.

 

Melih Karakurt’un, yana eğik haç biçimindeki tek parçalık dekoru, görür görmez dindarlık görüntüsü altında çevrilen dolapları çağrıştırdığı için doğru bir yorumu yansıtıyor. Farklı yönlere çevrilerek bütün mekânların aynı dekor parçası içinde gerçekleştirilmesini sağladığı için de çok işlevsel. Ancak büyük, ağır, yekpare yapısı nedeniyle, yön değiştirme işini üstlenen oyuncuları zorluyor gibi görünüyor. Dahası genelde yerleşik tiyatrosu olmayan, çeşitli sahnelerde oynamak durumunda olan toplulukların daha pratik dekorlara yönelmesi, bu oyunda da belki şimdiki gerçekten iyi düşünülmüş haç dekorunu hafifletmenin çözümünün bulunması iyi olur diye düşünüyorum. Sadık Kızılağaç’ın her zamanki gibi şık, üstelik esprili kostümleri, oyunun bu yorumuna çok uygun düşüyor. Tolga Çebi’nin müziği, Yakup Çartık’ın ışık düzeni ustalıklarının ürünü.

 

Tartuffe’de Beyti Engin enfes bir yüzsüz yobaz karakteri yaratıyor. Ses tellerindeki oynamayla sözüm ona dini bütün geçinenlerin tümünü yansıtıyor. Fatih Al, ailenin reisi Orgon’da biraz rahat değilmiş gibi göründü. Oyunun eksen kişilerinden hizmetçi Dorine’i canlandıran Feri Baycu Güler, oyunun başarısına büyük katkı yapan bir ustalıkla oynuyor. Evin hanımı Elmire’de Goncagül Sunar, kocasından beklediğini pek bulamayan, o yüzden de aldatılmaya ve aldatmaya hazırlıklı kadını anlayışla karşılayacağımız bir tarzda canlandırıyor. Damis’te Sefa Tantoğlu, Marianne’da Sevi Demirçivi, Valere’de Ziver Armağan Açıl oyunculuklarıyla ekibe uyum sağlıyorlar. Hayli zamandır sahnede özlediğimiz Cemil Büyükdöğerli oyunun ironisini güzel vurguluyor.

Emrah Eren’n rejisi ve bütün ekibin başarılı çalışmasıyla, Tartuffe her yana gönderme yapan, keyifle ve ibretle izlenen bir yapım olmuş.

 

Etiketler: Seçkin Selvi  tiyatro