Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Friedrich Dürrenmatt’ın her daim güncel oyunu "Uyarca"

Friedrich Dürrenmatt’ın her daim güncel oyunu "Uyarca"

11 Kasım 2017 - 03:11 | Kanbolat Görkem Arslan, Mehmet Ali Nuroğlu, Tansu Biçer: Yozlaşma üçgeni
DasDas Tiyatro “Büyük Romulus”, “Yaşlı Kadının Ziyareti”, “V.Frank”, “Fizikçiler” gibi oyunlarıyla Türkiye’de iyi tanınan İsviçreli oyun yazarı Friedrich Dürrenmatt’ın “Uyarca” adlı oyununu sunuyor
UYARCA - Yazan: Friedrich Dürrenmatt, Yöneten: Ahmet Mümtaz Taylan, Çeviren: Yücel Erten, Dramaturg: Aylin Alıveren, Dekor tasarımı: Tayfun Çebi, Kostüm tasarımı: Funda Çebi, Işık tasarımı: Ayşe Sedef Ayter, Ses tasarımı: Tuna Pase, Mekanik tasarım: İrfan Sayar, Reji asistanı: Cansı Sıtacı, Oynayanlar: Tansu Biçer, Mehmet Ali Nuroğlu, Arif Pişkin, Kanbolat Görkem Arslan, Zamire Zeynep Kasapoğlu, Serhan Onat, Armağan Döşlüoğlu, Kudsal Döşlüoğlu. 
 
“Büyük Romulus”, “Yaşlı Kadının Ziyareti”, “V.Frank”, “Fizikçiler” gibi oyunlarıyla Türkiye’de de çok izlenen ve tanınan İsviçreli oyun yazarı Friedrich Dürrenmatt, insan gerçeğinin ancak güldürüyle yansıtılabileceğine inanan bir yazar. Sanatın belirli mesajlar vermesini de desteklemeyen Dürrenmatt bu görüşünü şöyle dile getirir: “Sanat kendi başına güçsüzdür, ne bir avuntu, ne bir dindir, genel ümitsizlik içinde hep yeniden birilerinin umut beslemesine yarayan bir göstergedir yalnızca. Yazar ahlaki görevini ancak anarşistçe yerine getirir. Saldırmalıdır ama bir yere bağlı olmamalıdır.” Dürrenmatt’a göre sanatın amacı çarpıklıkları göz önüne sermek olmalıdır, onlara çözüm aramak değil. Seyirciye mesaj vermek yerine yabancılaştırma yoluyla onlara bildiği ama dışa vuramadığı şeyleri gösterir. Gösterdiği şey de seyircinin kendi gerçekleridir, ama seyircinin bunu fark etmesi ancak yabancılaştırmayla sağlanabilir.  Seyirci oyun boyunca sahnede bir gerçekliği izleyecektir, ama olayların ve durumların grotesk tarzda sunumu seyircinin bunlarla özdeşleşmesine engelleyerek istenilen yabancılaşmayı sağlar. 
 
Zamire Zeynep Kasapoğlu ve Tansu Biçer, aşk olmadan olur mu hiç…
 
Güleriz ağlanacak halimize
 
Dürrenmatt bu anlayış çerçevesi içinde yazdığı yapıtlarla çağımızın en güçlü tiyatro yazarlarından biri oldu. Bu yıl Uluslararası İstanbul Tiyatro Festivali’ne kayılan ve yıl boyu sergilenecek olan “Uyarca” da yazarın bu yaklaşımını yansıtan oyunlarından biridir. 
 
“Uyarca” bir kara komedi. Vatandaşların aşırı vergiler yüzünden ezilip üzüldüğü, isyan noktasına geldiği ve yeni bir vergi furyası üzerine halkın tepkisini soran hükümdara vezirin “Herkes zil taktı sokaklarda oynuyor” dediği malûm fıkradaki gibi, yaşananlar karşısında artık zil takıp sokaklara fırlayacak hale gelişimize de çok uygun düşen bir oyun. Kısacası “Uyarca”, İsviçreli oyun yazarı Friedrich Dürrenmatt’ın 1972-73 yıllarında yazıp 1980'de yeniden elden geçirdiği, ama sanki bugün yazılmışçasına güncelliğini koruyan bir yapıt. 
 
Oyunda ekonomik kriz yüzünden akademik kariyerini kaybeden  bilim insanı Doc geçimini sağlayabilmek için taksi şoförlüğüne başlar. Kaderini bir anlamda tesadüflerin belirlediğini düşünen Doc, yine bir tesadüf sonucu yeraltı dünyasının büyük şefiyle tanışınca işler değişir. Parasızlığın çaresizliği içinde şefin teklifini geri çevirmez ve yerin beş kat altında yeni bir işe dalar. Ne var ki, balıklama daldığı bu iş,  devlet kurumları ile mafyanın çapraşık ilişkiler ağına takılmasına yol açar. 
Oyunda anlatılanlar herhangi bir zaman diliminde, dünyanın herhangi bir ülkesinde geçebilir. Ancak Dürrenmatt’ın oyunculara Doc (doktor), Cop (polis) gibi adlar vermiş olması, büyük ekonomik bunalımdan sonra mafyanın dolu dizgin yol aldığı Amerika Birleşik Devletleri'ne gönderme yaptığı izlenimini de veriyor. 
 
Oyun ve yorumu
 
DasDas Sahne prodüksiyonu olarak sahnelenen oyun, en üst kademeden en alta kadar yozlaşmış bir devleti, son derece korkunç olaylar yaşandığı halde insanların her şey yolundaymış gibi yaşamaya devam ettiği her şeyi kanıksamış bir toplumu, ekonomik krizi, bir cinayet şebekesini, rüşvet ve yolsuzluk ağını, tabii bir de aşk ilişkilerini getiriyor karşımıza.
 
Eski bilim insanı, sonra taksi şoförü, en sonunda da büyük şefin adamı olan Doc’un yerin beş kat altındaki yeni iş yerinde görevi, cinayetler ortaya çıkmasın diye şebekenin öldürdüğü insanların cesetlerini çözeltip sıvıya dönüştürmek, sonra da bu sıvıyı şehrin kanalizasyon şebekesine akıtmak. Bir başka deyişle beş kat yukarıdaki bir pislik şebekesinin yaptıklarını aşağıdaki başka bir pislik şebekesine boca etmek. 
 
Arif Pişkin ve Tansu Biçer, her şeyin bir bedeli var.
 
Ozgün adı “Der Mitmacher”, yani “kolaylaştırıcı” ya da “işbirlikçi” olan oyundaki Doc da cinayet şebekesinin suçunu örtbas etmeyi “kolaylaştırıyor” böylelikle de “işbirlikçi” durumuna düşüyor. Ama işbirliği sadece onunla sınırlı kalmıyor. Polis de, büyük şef de işbirlikçinin âlâsı. Hem işbirlikçi hem işini bilir kişiler. Oyunda anarşist olduğunu iddia eden Bill’in dediği gibi: “Hiçbir şey yapmamak zararlıdır. Akışa uymak, suça katılmaktır.” Akışa uyanlar da birer uyarca oluyor. Friedrich Dürrenmatt, Uyarca’da sadece bir durum tespiti yapmıyor, bilimin, yer altı örgütlerinin emrine girdiğinde ne kadar tehlikeli olabileceğini de anlatarak bir çeşit kehanette ve buna bağlı olarak bir uyarıda bulunuyor.
 
Oyunu daha önceki usta işi rejilerinden tanıdığımız Ahmet Mümtaz Taylan yönetiyor (Ne yazık ki bizim uyarcalar onu sadece televizyon dizilerinden tanıyor. Doğrusu oyuncu kadrosunun hemen hemen tamamı da aynı kaderi paylaşıyor. Ama aslında hayıflanmamız gereken bu durumun, en azından seyircinin ilgisini çekeceğine inanıyorum). Yücel Erten’in çok deneyimli bir tiyatro duayeni olarak akıcı bir sahne diliyle çevirdiği, Aylin Alıveren’in başarıyla kotarılmış dramaturjisiyle oynanan oyun Tayfun Çebi’nin tasarladığı, mekanik tasarımını İrfan Sayar’ın gerçekleştirdiği çok çarpıcı, atmosfer yaratan, bir o kadar işlevsel dekora yerleştirilmiş. Ayşe Sedef Ayter’in aksaksız ışık tasarımı, Tuna Pase’nin özenli ses tasarımı, Funda Çebi’nin ortamı zamansızlaştırarak ve mekânsızlaştırarak evrenselleştirdiği kostüm tasarımı oyuna omuz veren çalışmalar.
 
Ahmet Mümtaz Taylan, büyük şefin artık kullanmaktan vazgeçtiklerini kirli bir çorabı atarcasına yaşamından çıkarmasını oyuncuya iki farklı sahnede farklı çorap giydirerek ima eden incelikli bir yaklaşımla yorumluyor oyunu. Üstelik oyunun dokusundaki grotesk yapıyı abartılı bir oyunculukla büyütmek yerine, ölçülü bir oyun düzeniyle o groteski satır arasında, sessizce aktarmayı yeğleyerek doğru bir seçim yapıyor.
 
Büyük bir dinamizmle oynanması, en ufak bir gevşekliğe meydan verilmemesi gereken oyun, çok anlaşmış ekibin çabasıyla başarıya ulaşıyor. Doc’ta Tansu Biçer, Büyük Şef’te Mehmet Ali Nuroğlu, Cop’ta Kanbolat Görkem Arslan, Ann’de Zamire Zeynep Kasapoğlu, Jack’te Arif Pişkin, Bill’de  Serhan Onat, Jim’de Kudsal Döşlüoğlu, Sam’de Armağan Döşlüoğlu içten alkışları hak edecek bir yorumu hayata geçiriyorlar.
 
İletişim: 0216. 970 03 27 
 

"Düğün"

 
 
Sarı Sandalye sezonu yeni projesi "Düğün" ile açıyor. Bertolt Brecht'in ilk dönem tek perdelik oyunlarından biri olan "Düğün" ya da "Küçük Burjuva Düğünü", Sarı Sandalye yorumuyla 2017-2018 sezonu boyunca sahnede olacak.
 
“Düğün” ya da “Küçük Burjuva Düğünü”, Bertolt Brecht’in ilk dönem tek perdelik oyunlarından biridir. Oyun, orta sınıf bir çiftin düğün yemeği sırasında geçen olayları konu alır. Yemek boyunca küçük burjuva bir ailenin arasındaki ilişkileri izleriz. Bu sayede yazarın asıl işaret ettiği, ailenin içinde bulunduğu toplumun bir yansımasını görürüz. Her şey yüzeyde çok olağan gibi görünürken gece ilerledikçe gece ilerledikçe insanların iç yüzlerinin açığa çıktığını ve bunun ikili ilişkilere nasıl yansıdığına tanık oluruz. Bu basit akşam yemeği toplumdaki gizli saklı kalmış çarpıklıkların adeta dokuz kişiye indirgenmiş bir halidir.
 
Yazan: Bertolt Brecht, Yöneten: Doğa Nalbantoğlu, Çeviren: Yılmaz Onay, Oynayanlar: Canan Günaştı, Emre Yıldızlar, Sencan Oytun Tokuç, Şeyiba Ceren Ülgen
 
15, 22, 29 Kasım Çarşamba 20.30’da 
İletişim: ikincikat: (0545) 462 45 28  
Emekyemez Mh. Sarı Zeybek Sk. Karaköy,
(Hacıosman-Yenikapı Metro Hattı, Haliç İstasyonu)
 

"Şafakta Buluş Benimle"

 
 
“Yas diye çok tuhaf bir yer var, oranın kuralları bambaşka.”
 
DOT’un  yeni oyunu “Şafakta Buluş Benimle” 16 Kasım’da başlıyor. 
 
Yazan: Zinnie Harris, Yöneten: Murat Daltaban, Çeviren: Erdem Avşar, Dramaturg: Ebru Nihan Celkan, Müzik: Oğuz Kaplangı, Işık tasafrımı: Cem Yılmazer, ekor tasarımı: Murat Daltaban, Oynayanlar: Esra Ruşan, Berfu Öngören.
 
Robyn ve Helen korkunç bir tekne kazasının ardından kendilerini ana karadan kopmuş bir kum adasında bulurlar. Robyn, kazanın şokuyla mücadele ederken Helen hayatta kalmanın coşkusunu yaşamaktadır. Zaman geçtikçe iki kadın üzerinde bulundukları kum adasının göründüğü gibi bir yer olmadığını keşfeder. Hayatlarının sade detaylarını ve birbirlerine sevgilerini hatırlarken karşılaştıkları tuhaf bir başka kadının yardımıyla bu kum adasından eve giden yolu bulmayı umarlar.
 
İletişim: 0212. 232 4828 - 0212. 251 45 45
 

Sahne Aznavur evine dönüyor

 
Beyoğlu’nda çeşitli tiyatro topluluklarına olanak sağlayan Sahne Aznavur kısa bir belirsizlik sürecinden sonra evine döndüğünü aşağıdaki haberle bildirdi. Sevinçle aktarıyorum:
 
“Her şeyin sürekli değiştiği ve değişimin güzelleştirdiği hayatımızda, asla değişmeyecek bazı şeyler vardır ya hani; değer saydıklarımız gibi… “Bazı şeylerin değeri değişmez” dememiz boşuna değil… Çünkü tarih hiç yanıltmadı. Tiyatro sanatı nasıl varlığını her şeye rağmen sürdürüyor ve sürdürecekse, Beyoğlu ve özellikle İstiklal Caddesi de, “Kültür ve Sanat’ın Kalbi” olma özelliğini, tarihte kaybetmediği gibi, yine kaybetmeyecek, biliyoruz. Bu yüzden tüm inancımızla, yeni sezonda da buradaki sanatın bir parçası olmaya devam ediyoruz.”
 
Böyle diyen Sahne Aznavur; 3. Yılını kutlarken konuk ekiplerinden Gnom Tiyatro da, "Eve Dönüş” oyunuyla bu kutlamaya katıldı.
 
 

"Eve Dönüş"

 
Eve Dönüş, masalsı bir çocuğun renklerini yitirmiş bir kadına dönüşünü, çocukluk, ergenlik ve kadınlık dönemlerine odaklanarak anlatan otuz yıllık bir hikâye. Büyürken neleri yitirdik? Aynı yollardan kaç kere geçeriz?  Bir gün eve döner miyiz?
 
Yazan: Gnom, Yöneten: Barış Gönenen, Oyuncular: Ece Nur Ateş, İrem Yünsel, Tara Demircioğlu, Eren Çiğdem, Dekor: Barış Gönenen, Işık Tasarımı: Eren Çiğdem, Kostüm: Gizem Bentürk, Afiş Tasarımı: Sami Berat Marçalı, Afiş Fotoğraf: Gizem Bentürk.
 
İletişim: 0532. 480 90 93
 

İKSV’den, İstanbul Tiyatro Festivali’nin

geride bıraktığı 20 festivali, eski ve yeni seyircisi ile buluşturan bir kitap

 

"Yirmi: 1989’dan Bugüne İstanbul Tiyatro Festivali"

 
 
İstanbul Kültür Sanat Vakfı’nın (İKSV) düzenlediği İstanbul Tiyatro Festivali, Festival Eş Sponsorları Koç Holding Enerji Grubu Şirketleri Aygaz, Opet ve Tüpraş’ın desteğiyle, geride bıraktığı 20 festivalin birikimini Yirmi: 1989’dan Bugüne İstanbul Tiyatro Festivali isimli bir kitapta topladı.
 
Kadir Has Üniversitesi Tiyatro Bölümü öğretim üyesi Yard. Doç. Dr. Özlem Hemiş ve İstanbul Tiyatro Festivali Direktörü Yard. Doç. Dr. Leman Yılmaz tarafından hazırlanan kitap festivalin 27 yıllık tarihinin kronolojik bir dökümünü yapıyor. Yirmi: 1989’dan Bugüne İstanbul Tiyatro Festivali, 1989’dan bugüne gerçekleştirilen 20 tiyatro festivalinin çatısında buluşan oyunları ve İstanbul Tiyatro Festivali tarafından gerçekleştirilen özel projeleri hatırlatırken, festivale katılan toplulukların dünden bugüne yolculuklarına bakma fırsatı da sunuyor. Her bir festivali kayda geçiren kitaba 1991-1993 direktörü Zehra İpşiroğlu, 1993-2012 direktörü Dikmen Gürün ve 2013’den bu yana festivalin direktörlüğünü yürüten Leman Yılmaz da sunuş yazılarıyla destek veriyor.
 
Metinlerini Özlem Hemiş, Leman Yılmaz, Ayşe Draz, Belfu Gülra Kaba, Dikmen Gürün ve Öykü Beliz Öztürk’ten oluşan yazar ve araştırma grubunun kaleme aldığı kitapta, İstanbul Tiyatro Festivali’ne konuk olan tüm oyunların yaratıcı ekiplerinin künyelerinin yanı sıra festivalin ortak yapımları, özel projeleri, mekânları ve Tiyatro Onur Ödülleri de yer alıyor. Her festivalden öne çıkan oyunları topluluk, yönetmen, yazar, olay örgüleri ve festival sunumlarına dair anlatı ve fotoğraflarla mercek altına alan kitap, festivalin yıllar içinde sahne sanatları geniş yelpazesinden sunduğu çeşitliliği de gözler önüne seriyor.
 

Sahne Pulchérie'de Kasım Oyunları

 
                    
 
"Macbeth - İki Kişilik Kâbus""Tehlikeli Oyunlar"
11 Kasım 20.30’da Tiyatro BeReZe'nin sahnelediği "Macbeth - iki kişilik kâbus". 17 Kasım 20.30’da Hikmet Benol karakterinin varoluş mücadelesi.
 
 
 
 
 
 
"Batı""Sevgili Arsız Ölüm - Dirmit"
18 ve 25 Kasım 20.30’da ilişkileri gittikçe dibe vuran bir çiftin hikâyesi.
24 Kasım 20.30  Latife Tekin’in romanından uyarlama.
 
İletişim: 0212. 244 25 36 / 292 00 01
 

TİM Show Center’da  “7 Kocalı Hürmüz”

 
 
Sadık Şendil’in ünlü yapıtı “7 Kocalı Hürmüz” müzikali yeni bir ekiple ve Müjdat Gezen’in yorumuyla yeniden sahneleniyor. . Müzikalde, Atilla Özdemiroğlu’nun ünlü bestesi “Yalnız Kullar (Tanrım)” parçasının yanı sıra Sadık Şendil’in vasiyeti üzerine İstanbul türküleri de yer alıyor. “Hürmüz” karakterini Birce Akalay’ın canlandırdığı oyunda Müjdat Gezen, İlker Ayrık, Yonca Evcimik, Ercan Bostancıoğlu, Suzan Kardeş, Ömür Arpacı, Mehtap Ar, Arzu Okay, Can Bana, Aykut Taşkın, Barış Taşkın, Cengiz Okuyucu ve Cengiz Gezgin yer alıyor.
 
Oyunun dekor tasarımı Barış Dinçel’in, kostüm tasarımı Leyla Gezen ile Bahar Korçan’ın, koreografisi Pınar Ataer’in, müzikleri Emirhan Cengiz’in, sahne fotoğrafları Ayşegül Dinçkök’ün, afiş fotoğrafları Mehmet Turgut’un imzasını taşıyor. 
   
Bilgi: info@timshowcenter.com – 0212. 286 66 86
Büyükdere Caddesi Derbent Mevkii - Maslak