Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Korkudan korkmak
04 Mayıs 2017 - 04:05
2013 yılında kurulan TiyatroPOL, ilk oyunu 'Teklif’in ardından dördüncü yılında Oğuz Atay’ın 'Korkuyu Beklerken' yapıtıyla yeniden sahnede
KORKUYU BEKLERKEN-Yazan: Oğuz Atay, Yöneten ve Oynayan: Burcu Halaçoğlu, Yönetmen Yardımcısı: Cansu Başlılar, Dramaturji: Erdem Avşar, Işık Tasarımı: Alev Topal, Kostüm ve Dekor Tasarımı: Sıla Karakaya, Müzik: Deniz Güngören, Afiş: Doğuş Kozal. 
 
Oğuz Atay’ın günümüz dünyasına ve günümüz insanına bakış açısını dile getiren absürd bir oyun “Korkuyu Beklerken”.  Karşımızda yaşamla ve yaşamın getirdikleriyle hesaplaşamayan, bunların üstesinden gelmedikçe içine kapanan bir kadın. Bilmediği, hatta bilinmeyen bir dilde yazılmış bir tehdit mektubu alıyor. Olay daha bu ilk adımda absürdleşiyor. Bilmediği dilde gelen bir yazının tehdit mektubu olduğunu, hele hele bunu gizli bir tarikatın gönderdiğini nereden anlıyor kahramanımız?
 
Evden çıkmamasını söyleyen bu mektubu alınca mektubun ne dediğini anlıyor ve kapanıyor eve. Telefonu yok. Kimseyi arayıp yardım isteyemiyor. Kimseye gidip derdine derman arayamıyor. Kimse de onu merak edip kapısını çalmıyor. Günler geçtikçe dolapta yiyecek kalmıyor. Açlık baş gösteriyor. Dışarıda köpekler hırlıyor. Kadın korkmaya başlıyor. Çaresizlik içinde kıvranıyor.  Korktukça içine kapanıyor. İçine kapandıkça korkusu büyüyor.
 
Bu kadar korkunca korkunun ta kendisi olmamak mümkün mü?
 
Evet, kadın korkuyor. Korktukça daha çok içine kapanıyor. Korkmaktan korkan biri var karşımızda. Her şeyin akıl yoluyla çözüleceğine inancı yok. Tevekkül edip sonucu yukarıya havale edecek türde inancı da yok. Tünüyor sandalyenin üzerine. Korku sandalyenin ayaklarından kendi ayaklarına yükseliyor. Korku yükseldikçe kadın büzülüyor. Kadın büzüldükçe korku kol salıyor dört yana. Oğuz Atay’ın öyküsünde hikâyenin kahramanı bir erkek. Burcu Halaçoğlu onu bir kadına dönüştürmüş. Kadın olunca, o korkunun altında ezilmesi daha bir gerçek, daha bir inandırıcı oluyor sanki. Kadın korkudan da korkuyor, korkmaktan da korkuyor, ama giderek bir saplantı halinde korkuyu bekliyor.
 
Açlıktan, susuzluktan ölmek üzereyken bakkal/market çırağı imdada yetişiyor. Ama yiyecek içecek ısmarlamaların sonunda para da suyu çekiyor. Ama hayret, kapı çalınıyor, bankadaki hesabına büyük ikramiye çıktığı haberi geliyor. Ne zamandan beri bankalar müşterilerine para ikramiyesi veriyorlar? 
 
En zor, en tıkanmış anlarda imdada yetişen bakkal/market çırağı, ardından banka ikramiyesi, düzenin, sıradan vatandaşa değil, egemenlere hizmet eden düzenin, bireyi bir yandan sindirmek, bir yandan düzmece şans kapıları açıp statükoyu sürdürmek adına bir oyunu değil mi? Korkunun ve açlığın en sıradan, en ürkek, en yüreksiz insanı bile sonunda isyan ettirdiğini bilenlerin biraz yiyecek, biraz yakacak, biraz akçe dağıtarak, bir parmak balla başkaldırı olasılığını yok edip kendi düzenlerini kör topal ayakta tutma girişimi değil mi?
 
Sıla Karakaya’nın dekoru boş bir alanda tek bir sandalyeden oluşuyor. O boşluk ve tek dekor parçası, kadının yalnızlığını, çaresizliğini, çözümsüzlüğünü iyi vurguluyor. Burcu Halaçoğlu, öykü kahramanıyla özdeşleşen ve onun korkusunu, yaşadığı dehşeti bizi kabul ettiren bir yorumu başarıyla gerçekleştiriyor. Bu oyun TiyatroPOL’un gelecekteki oyunlarına beklenti çıtamızı yükseltiyor.
 
TiyatroPOL iletişim: 0543 860 27 94