Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Ömürleri kumdan kalelerden de kısa olanlar

Ömürleri kumdan kalelerden de kısa olanlar

26 Kasım 2016 - 10:11 | Ümit Erlim, Aylan Bebeğin karaya vurduğu kumsalda.
İstanbul Tiyatro Festivali ve Galata Perform ortak prodüksiyonu olan “Yaşlı Çocuk”, gerçeklerden yola çıkarak bir ütopya yaratma arzusunun ürünü
YAŞLI ÇOCUK- Yazan ve Yöneten: Yeşim Özsoy, Dramaturji: Ferdi Çetin, Yardımcı Yönetmen: Ahmet Sami Özbudak, Dekor ve Kostüm Tasarımı: Başak Özdoğan, Ses ve Müzik Tasarımı: Çağrı Beklen, Işık Tasarımı: Kemal Yiğitcan, Video Tasarımı: Melisa Önel, Oynayanlar: Akant Çetin, Hümay Güldağ, Ceren Demirel, Emre Yetim, Bertan Dirikolu, Enginay Gültekin, Ümit Erlim, Metin Belgin, Videodaki çocuk oyuncular: Nisan Su Gülan, Laçin Dirikolu, Mika Önel, Can Karagözlü, Fotoğraf: Furkan Günal, Afiş: Ethem Onur Bilgiç, Proje ve Prodüksiyon Asistanı: Koray Doğan, Asistanlar: Tuğçe Şahin, Sercan Can.
 
“Yaşlı Çocuk, Suriye’deki IŞİD teröründen kaçarken, Bodrum üzerinden Kanada’ya gitme çabası ölümle sonuçlanan ve cesedi Ege sahiline vuran 3 yaşındaki Aylan Kurdi, Gazze’de Al-Shati kampındaki çocuk parkında bombayla ölen 8 çocuktan biri olan 8 yaşındaki Jamal Salih I’lyan, Cizre’de çatışma sırasında evinin önünde kurşunlara maruz kalan ve sokağa çıkma yasağından dolayı cesedi günlerce derin dondurucuda saklanan 10 yaşındaki Cemile Çağırga ve Ankara’da barış mitingi sırasındaki IŞİD bombalamasında babasıyla birlikte hayatını kaybeden 9 yaşındaki Veysel Deniz Atılgan’ın hayatlarından yola çıkarak hayal edilmiş ve yazılmıştır. Oyun onların nezdinde farklı coğrafyalarda, farklı sebeplerle bu dünyadan göçmüş tüm çocuklara ithaf edilmiştir. Onlar oyunda tüm çocuklar için bir ütopyayı yaşarlar, yani yaşarlar,” diye sunulan bir oyunun yüreklerimizi nasıl dağladığını anlatmaya çalışacağım.
 
Ceren Demirel, Cemile’nin cesedinin saklandığı buzdolabının üstünde.
 
Oyunun Yorumu
 
Homo Sapiens’in ayağa kalkmasından bu yana yaşanmış büyük vahşet dalgalarından birinin içinde sallanıyoruz. Tabii “homo sapiens” lafın gelişi, bugünkü vahşet dalgasının tetikleyicileri hâlâ insan türünün cennetten kovulan Âdem ve Havva’dan geldiğine inanan örümcek kafalılar. Maden işçilerine, inşaat işçilerine karşı işlenen iş cinayetlerini bile, “işin fıtratında” diye geçiştirebilecek yüreksizlerin, yüz yıllık komplekslerinden gelen fütuhat hırsı sonunda ortasına düşürüldüğümüz bu dalgalanma daha çok baş yiyecek gibi görünüyor. Ne de olsa Ege’de, Akdeniz’de boğulmak da mülteciliğin fıtratında olan bir şey. Çocukların yaşama hakkı ellerinden alınmış, kimin umurunda…
 
Atılımlarıyla genç tiyatromuza büyük katkıları olan, başarılı yazarlarımızdan Yeşim Özsoy, gerçek olayları dramatik bir kurguda aktarmak yerine, çok farklı bir yaklaşımla, çok farklı bir biçemde gerçekleştirmiş oyunu ve bu yaklaşımla gerçeklerden daha da dramatik, gerçek olaylardan daha da trajik bir yapıt çıkmış ortaya.  Oyunun yönetmeni olarak da aynı çarpıcılığı başarıyla yakalamış ve kaçırılmaması gereken bir yapıta imza atmış.
 
Oyunun dramaturgu Ferdi Çetin, “Yaşlı Çocuk”u “Barındırdığı gerçek hayattan alınan referanslar, dört bölümün iç içe geçtiği paralel yapısı, dilindeki şiirsellik ile gündelik olanın sertliği ve şiddeti” nedeniyle “post-realist” bir biçem olarak nitelendiriyor ve bunu şöyle açıklıyor: “Oyun bir noktada unutmaya meyilli olduğumuz bir konu etrafında şekilleniyor. Hayata veda eden çocukların hikâyelerini kaldıkları yerden ayağa kaldırıyor yazar. Bir süreliğine de olsa yaşıyorlar çocuklar, hem de son derece özdeşlik kurabileceğimiz kadar ‘realist’ bir düzlemde, fakat oyunun sonuna doğru ‘realist’ dünya da sona eriyor ve bir aşama ötesine geçiyoruz, diyebiliriz ki kaldığımız yere geri dönüyoruz. İşte bu manada oyun ‘realist’ bir dünyanın ötesine düşüyor ya da bittiği yerde başlıyor.”
 
Biz seyirciler işte o realist dünyanın da, realist ötesi âlemin de içine çekiliyoruz. Öldürülmüş çocukları büyüyüp birer yetişkin oldukları süreçte izliyoruz. Birbirlerini hiç görmemiş, asla karşılaşma olasılığı olmayan çocuk-yetişkinlerin, gittikleri, gidebildikleri yerlerde kurdukları yaşamlara tanık oluyoruz ve aynı anda ölümlerine. Birbirleriyle karşılaştıklarını görüyor, konuştuklarını dinliyoruz. Her şey ne kadar da olağan, nasıl da doğal. Hani hiç ölmemişler de elimizi uzatsak tutacak gibiyiz. 
 
Akant Çetin, Enginay Gültekin, Hümay Güldağ.
 
Yaşayabilselerdi, o izlediğimize benzer bir yaşantıları olur muydu, mutlu mu olurlardı, mutsuz mu; dünyanın, dünyadaki düzenlerin haksızlığına başkaldıran bilinçli bireyler olabilirler miydi, yoksa kendilerine her dayatılanı sorgusuz sualsiz kabullenip el pençe divan mı dururlardı? Bunu bilmiyoruz ve asla bilemeyeceğiz. Belki büyüseler omuzdaş olacaktık, belki de karşı karşıya gelirdik, kim bilir? Kişiliklerinin oluşmasına, kendilerine özgü düşünceleri, tavırları olan bireyler olmalarına izin verilmedi, tomurcukta koparıldılar yaşamdan. Onları ölmüş ve olmuş halleriyle izlerken yüreğimiz burkuldu, içimiz acıdı, tanık olduğumuz bütün ölümleri yaşadık yeniden, bütün ölümlerin acısını duyup yasını tuttuk.
 
Sahnenin ve videonun iç içe kullanıldığı oyunda başak Özdoğan’ın simultane dekoru çok pratik ve işlevsel bir çözüm olmuş. Video perdesindeki deniz görüntüsüyle, sahne önündeki kum ve kumdan kaleler görsel teknikle somut gerçeği buluşturan, olayları çerçeve içine alan başarılı bir çalışma. Allen’in kıyıya vurduğu kumsaldaki kumdan kaleler ayakta kalırken, ölenlerin onlar kadar bile ömrü olmadığı çarpıcı bir görüntüyle vurgulanıyor. Melisa Önel’in video tasarımı da o çerçevenin tamamlanmasını sağlıyor. Kemal Yiğitcan’ın ışık düzeni, Çağrı Beklen’in ses ve müzik tasarımı titizlikle gerçekleştirilmiş. 
 
Bu çetin oyunun oyuncuları Deniz’de Akant Çetin, annesi Nezahat’te Hümay Güldağ, Cemile’yi canlandıran Ceren Demirel, eşi Serhat’ı oynayan Emre Yetim, Cemal rolünde Bertan Dirikolu, karısı Victoria rolünde Enginay Gültekin, Allen’i canlandıran Ümit Erlim ve (videoda) Allen’ın babası Abdullah’a ses veren Metin Belgin yaşanmışları ve hayalde yaşananları iç içe, kolkola başarıya götürüyorlar. İçten alkışı hak eden bir oyun ve oyunculuk.
 
Bilgi: 0212. 243 99 91 – 0530. 260 25 24
 
 
 

Lost in Translation // Dilde Kayboluş

 
Almanya’nın Bonn şehrinden fringe ensemble ile Kumbaracı50 işbirliği ve Kunststiftung NRW ve Goethe Institut İstanbul’un maddi katkılarıyla gerçekleşen oyun Kumbaracı50’de sadece üç kez (26 -27 – 28 Kasım 20:30’da) oynanıyor. Türkçe, Kürtçe ve Almanca dillerinde oynanan ve Frank Heul’ın bir röportajı sahneye uyarladığı oyunda Berfin Zenderlioğlu, Gülhan Kadim ve Laila Nielsen rol alıyor.
 
Oyun; 30’lu yaşlarında İstanbul‘da yaşayan bir Kürt kadının gerçek yaşam öyküsüne dayanıyor. B., 6 yaşından 12 yaşına kadar ailesiyle beraber mülteci olarak Almanya‘da yaşadı, sonrasında Türkiye‘ye geri gönderildi ve Anadolu ile İstanbul arasında birkaç kez yer değiştirdi. Aleviydiler. Almanya‘da protestan olarak vaftiz edilmiş olsa da kendisi ateist olduğunu söylüyordu. B’nin hayatı dünyalar arasında bir konar göçer yaşantısı olarak okunabilir. Bu dünyalar, farklı diller –Almanca, Kürtçe ve Türkçe- ve kadının bu farklı coğrafyalarda varolma durumuna, hissiyatına ve farklı dillerle verdiği savaşa odaklanıyor. Metin, Almanca yazılmış, Türkçe ve Kürtçe’ye çevrilmiş uzunca bir söyleşiye dayanıyor. Üç oyuncu tarafından, aynı sahnede üç farklı dilde oynanıyor. Bir sahne tasarımcısı ve video sanatçısı olan Annika Ley de, yapım sürecine eşlik ediyor ve performansın bir parçası niteliğindeki video enstelasyonu ile katkı sağlıyor.
 
www.kumbaraci50.com / www.altidansonra.com
 
Eskişehir Büyükşehir Belediye Tiyatrosu’ndan yeni oyun
 

Ermişler ya da Günahkârlar

 
 
 
Amerikalı yazar Anthony Horowitz’in kaleme aldığı ve yönetmenliğini Büyükşehir Belediyesi Şehir Tiyatrosu sanatçılarından Sermet Yeşil’in üstlendiği oyunun çevirisi ise Zeynep Avcı’ya ait. 
 
Oyun, insanoğlunun iç dünyasının karanlık taraflarına yolculuk ederken, korku ve şiddetin yarattığı cazibenin nedenlerini sorguluyor. Dekor tasarımını Anıl Işık’ın, kostüm tasarımını Tülay Kale’nin, ışık tasarımını Osman Uzgören’in gerçekleştirdiği ve müziklerini Onur Ermez’in bestelediği oyunda, Basri Albayrak, Ali Eyidoğan ve Burcu Tutkun rol alıyor. 
 
Bilgi: 0222. 211 55 00 / 1218
 
Bakırköy Belediye Tiyatrosu’nda başarıyla devam eden
 

Gülünç Karanlık

 
 
Çağdaş Alman tiyatrosunun genç yazarlarından Wolfram Lotz 2014 yılında kaleme aldığı oyunda yeni dünya düzenine dair keskin bir bakış açısı getiriyor.
 
Wolfram Lotz’un yazdığı, Nurkan Erpulat’ın Türkçeleştirip yönettiği “Gülünç Karanlık” seyirciyi Afganistan'ın, gerçekte varolmayan, yağmur ormanlarında tekinsiz bir yolculuğa davet ediyor. 
Somalili bir korsanın savunması ile başlayan oyun, gizli bir görev için Afganistan'da bulunan iki Alman askerin izini sürüyor. Onların nehir boyunca süren yolculuğu ve bu yolculukta yaşadıkları karşılaşmalar geçmişten bugüne batının sömürge tarihini hatırlatıyor. Lotz, oyun boyunca süren yolculukta yaşanan karşılaşmalar aracılığıyla Batı merkezli düşüncenin ve tarih yazımının baskın söylemini kırarak onu gülünçleştiriyor. Birbirine ustaca teğellenen karakterler ve onların kendine ait dünyaları gülünçleştikçe ortaya bir utanç tarihi saçılıyor. "Azgelişmiş", henüz "medenileşmemiş" olanları medenileştirmek için "iyi niyet"le barbarlaşanların tarihi bu aslında. 
 
Dekor ve ışık tasarımı Cem Yılmazer’e, kostümleri Tomris Kuzu'ya, ses tasarımı  Başak Günak’a, Dramaturjisi Ceren Ercan’a ait olan oyunda Erol Ozan Ayhan, Yelda Baskın, Doğacan Taşınar, Hatice Elif Ürse ve  Alican Yücesoy rol alıyor. 
 
Bilgi: 0212  661 38 94-95   /  www.bbt.bel.tr