Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Yürekli bir müzikal: "Hedwig ve Angry Inch"

Yürekli bir müzikal: "Hedwig ve Angry Inch"

12 Mayıs 2017 - 06:05
Bütün dünyada ses getiren kült Broadway müzikali “Hedwig and Angry Inch”, Türkiye’de de Kazan Dairesi’nin yapımı olarak seyirci karşısına çıktı
HEDWIG VE ANGRY INCH- Metin: John Cameron Mitchell, Müzik: Stephen Trask, Çeviren ve şarkı sözlerini uyarlayan: Yılmaz Sütçü, Yöneten: Barış Arman, Koreograf/Müzik direktörü: Didem Atasoy, Kostüm tasarım: Tanju Babacan, Işık tasarımı: Önder Arık, Dekor tasarımı: Yiğit Sütçü, Dramaturg: Dilek Tekintaş, Oynayanlar: Yılmaz Sütçü, Ayşe Günyüz, Müzisyenler: Engin Özşahin, Sinan Altıparmak, Necmi Taşkıran, Eren Turgut, Can Kalyoncu.
 
Sahneye, hani “hükümet gibi kadın” diye tarif edilen yapıda vardakosta bir kadın giriyor ve oyunu şu sözlerle başlatıyor:
 
“Kız gibi bir oğlan çocuğu nasıl da komünist Doğu Berlin’den kaçıp uluslararası boyutta hiçe sayılmış bir şarkı yazarı olarak zar zor karşınızda durabiliyor? İşte bu akşam tam da bundan bahsedeceğim size…”
 
Doğu Alman doğumlu trans şarkıcı Hedwig’le böyle tanışıyoruz. Rolling Stone dergisinin “Gelmiş geçmiş en iyi Rock Müzikali” diye tanımladığı yapıt dünyanın neresinde oynandıysa büyük beğeniyle karşılanmış bir Glam Rock müzikali. Muhtemelen okurlar Glam Rock’ın ne olduğunu biliyorlardır, benim rock kültürüm Elvis Presley, Janice Joplin, Beatles, Bob Dylan, David Bovie ve daha birkaç müzisyenden ileriye geçemediği için Glam Rock nedir diye araştırdım, sizlerle de paylaşmak istiyorum: 
 
Glam Rock ya da Glitter Rock diye adlandırılan müzik türü 1970’lerin başında İngiltere’de geliştirilmiş bir rock ve pop müzik türü. Glam şaşaalı, göz kamaştırıcı glitter da parıltılı, gösterişli anlamlarına geliyor. Türün bu adla anılması da müzisyenlerin platform pabuçlar, çok iddialı ve çarpıcı giysiler giymesinden, aşırı makyaj yapmasından, abartılı saç biçimlerinden ve giydikleri, taktıkları her şeyin parıltılı olmasından kaynaklanıyormuş.
 
Oyun ve yorumu
 
“Hedwig ve Angry Inch” Türkiye’de de beğenildi, ilgiyle izlendi, bol bol alkışlandı ve hakkıyla  ödül de aldı. Müzikalin hikâyesi kısaca şöyle: Oyunun kurmaca başkişisi olan Doğu Berlin’li Hansel, duvarın doğu kesiminde görevli bir Amerikalı askere âşık olur. Âşık olduğu adamla kaçmaya karar verir, ama Berlin Duvarı’ndan kaçmak için bulabildikleri tek çare evlenmektir. Evlenmek için de önce cinsiyet değiştirme ameliyatı geçirmesi gerekmektedir. Ameliyatı yapan işi yüzüne gözüne bulaştırır ve başarısız olur. Yine de Hansel adını Hedwig olarak değiştirir ve Amerika’ya taşınır. Ama sevgilisi Tommy onun bestelerini çalar, bir müzik grubu kurup konserler vermeye ve şöhret yolunda ilerlemeye başlar. Hedwig de başına gelenleri anlatmak üzere Tommy’nin arkasından dünya turnesine çıkar. İşte biz de o turnenin İstanbul ayağında karşılaşıyoruz Hedwig’le.
 
Hedwig Robinson ve Yılmaz Sütçü.
 
Müzikal, Kazan Dairesi topluluğunun yapımı olarak sahneleniyor. Topluluğun sanat yönetmeni Barış Arman, müzikalin de yönetmenliğini üstlenmiş. Sidikli Kasabası ve Balım gibi müzikallerin, Akciğer gibi oyunların ve romanların çevirmeni olan Barış Arman konuya ve türe olan hâkimiyetini oyunun rejisinde de kanıtlıyor. 
 
Oyunun başrolündeki Yılmaz Sütçü, aynı zamanda metni çevirmiş ve şarkı sözlerini uyarlamış.
Sarkı sözlerinin başarılı uyarlaması, yapıtı hiç yadırgamadan izlememize ve ülkemizdeki benzer örneklerle paralellik kurmamıza yardımcı oluyor. Yılmaz Sütçü metin üzerindeki başarılı çalışmayı, oyuncu olarak da parlak bir performansla sürdürüyor. Ayşe Günyüz ise hem oynadığı erkek rolüyle hem de seslendirdiği şarkılarla Yılmaz Sütçü’ye başarıyla eşlik ediyor. Oyunun orkestra eşliğinde canlı müzikle oynanması da başarıda önemli rol oynuyor. Canlı müzik kullanılmayan müzikallere de tanık olduğumuz için topluluğun performansı daha bir önem kazanıyor.
 
Ayşe Günyüz, erkek rolünde oynarken yardımcı rolde en iyi “kadın” ödülü alarak bir “ilk”e imza attı.
 
Yazının başlığında “Yürekli bir müzikal” dedim, bunun nedeni de yapıtın teması. Böyle bir oyun oynamanın yürek isteyen bir girişim olduğunu Afife Ödül Töreni’ndeki konuşmasıyla Barış Arman çok incelikli sözlerle açıkladı. Yılmaz Sütçü de bir röportajda “Türkiye’de trans oynamak riskli midir? sorusunu “Türkiye'de trans olarak yaşamak neyse, trans birini canlandırmak da tüm ögeleriyle aynı riskleri taşıyor,” diye cevaplıyor. Tek kişilik “Küründen Kabare” oyununda bir transı canlandıran ve Türkiye’de toplumun bu konuda ikiyüzlü olduğunu belirten Seyhan Arman da “Zeki Müren’e ‘paşam’ derken beni sokakta dövemezsin” diyerek aynı soruna parmak basıyor. Bu sorun önümüzdeki haftalarda sözünü edeceğim “Son Zenne” oyununun da irdelediği bir konu. O yüzden transların yaşamını konu edinen oyunları sahneleyenler, oynayanlar ve emeği geçen herkes gerçekten yürekli ve saygıyla alkışlanası bir iş yapıyorlar.
 
Ama bunu söylerken oyun sadece bu atılından dolayı başarılı demek istemiyorum. Didem Atasoy’un koreografisi, Tanju Babacan’ın çizdiği kostümler, Önder Arık’ın tasarladığı ışık düzeni, Yiğit Sütçü’nün hazırladığı dekor müzikalin özüne çok uyan bir atmosfer yaratıyor. Müzisyenlerin coşkusu da hem Yılmaz Sütçü’yü hem seyirciyi coşturmayı başarıyor. Kısacası yapım bütünüyle alkışı hak ediyor.
 

Yılın afişi

 
 
 
Kumbaracı50’de sahnelenen Altıdan Sonra Tiyatro yapımı "HE-GO" oyunu için Önder Sakıp Dündar’ın tasarladığı afiş hiç tartışmasız yılın afişi tanımını hak ediyor.
 
Halil Babür’ün yazıp Yiğit Sertdemir’in yönettiği oyunda Alican Yücesoy, Ayşegül Uraz ve Halil Babür rol alıyor. Eleştirel-komedi diye niteleyeceğim oyun Mayıs içinde oynandıktan sonra 2017-18 sezonunda da sürecek. Kahkaha atacağınız ve bol bol düşüneceğiniz oyunun eleştirisi Milliyet Sanat Dergisi’nin Haziran sayısında yayınlanacak. Bu hafta ululaştırılanların birer balon olabileceğini yansıtan harika afişi tanıtıyorum sadece.
 
 

Ebru Nihan Celkan

"Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi" ve "Tetikçi"

oyunlarıyla Stockholm'de

 
Türkiye’nin güncel ve tartışılması zor konularını merkeze alan oyunlarıyla tanınan oyun yazarı Ebru Nihan Celkan'ın Kimsenin Ölmediği Bir Günün Ertesiydi ve Tetikçi oyunlarıyla İsveç'in bağımsız ve özgün tiyatrolarından Unga Klara'nın sahnesinde.
 
15 Mayıs 2017 tarihinde saat 19:00'da başlayacak etkinlik, Stockholm'de Unga Klara'nın sahnesinde, İsveç'li oyuncularla ve İngilizce olarak gerçekleştirilecek. Oyun okumalarının ertesinde Ebru Nihan Celkan'la söyleşi de yapılıyor olacak. 
 
Detaylı Bilgi: https://www.facebook.com/events/1302911716474637/
Unga Klara Web Sitesi: http://www.ungaklara.se/
Biletler: http://www.ungaklara.se/biljetter/
 

Abelard “Müzikle İyileşmek”

İşgal Laboratuvarı’ndan  Bir Seyirlik Süreç

 
Şili ve Arjantin’deki darbeler ve askeri cunta sebebiyle hayatı ailesinin suçlanması ve kaçış ile geçmiş bir gencin parçalanmış zihnini bir araya getirmesi için alışılmışın dışında bir hassasiyet ve hayal gücüyle çalışan Psikanalist Rosenfeld’in Abelard ile ilişkisi üzerine bir rüya... Dr. David Rosenfeld’in “Ruh, Zihin ve Psikanalist” adlı kitabının ilk bölümünden yola çıkılarak, Psikanalist Ümit Eren Yurtsever ve Selim Can Yalçın tarafından tasarlanan proje Rosenfeld, Yurtsever, Yalçın ve İşgal Laboratuarı Ekibi’nin Abelard hakkında gördüğü veya Abelard’ın gördüğünü hayal ettiğimiz bir RÜYA’yı gerçekleştirir. Abelard, O’na Rosenfeld’in koyduğu isimdir. Kitabında, Rosenfeld bu kişinin gerçek adını gizleyerek O’nu Abelard adıyla anlatıyor.
 
Bilinçdışını sahneye taşıma yolculuğunda Yalçın’ın Laboratuvar’ın sabit ekibiyle sürdürdüğü çalışmalarda gelişmeye başlayan dil kullanıyor. “İşgal Laboratuvarı”, Yalçın tarafından 2013’te kuruldu. Yurtsever’in ortaklığıyla çalışmalarına devam eden Laboratuvar için geliştirilen bu proje, ekibin ürettiği malzemelerin seyirciye sunum deneyleri dışında ürettiği ilk seyirlik süreçtir.
 
Proje Fikri: Ümit Eren Yurtsever; Yazan: Ümit Eren Yurtsever, Selim Can Yalçın; Yöneten-Tasarım: Selim Can Yalçın; Özgün Müzik ve Canlı Uygulama: Selim Can Yalçın, Barış Manisa; Sahne Düzeni ve Uygulama-Yönetmen Yardımcısı: Marta Montevecchi; Yapım Asistanı: İrem Akbal; Sahnedekiler: Derya Günaydın, Hazal Uprak, Selim Can Yalçın (İşgal Laboratuvarı. Ekibi) ve Barış Manisa.
 
Gösteri 18, 19 ve 20 Mayıs 20.30’da Tatavla Sahne’de izlenebilir.