Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Seçkin Selvi | Yuva nedir, neye denir?
03 Mayıs 2018 - 05:05 | Tazim, Chicho, Seda ve Barış’ın yolları yağmurlu bir gece New York’ta kesişiyor.
B Planı’ndan günümüzün hoyrat evrensel koşullarında bir yuva arayan farklı geçmişlerden, farklı kesimlerden farklı insanların farklı öyküleri.
 
Yazan ve Yöneten: Sami Berat Marçalı, Yapım: Yağmur Dolkun, Mentör: Handan Özbilgin Bromley, Dekor ve Kostüm Tasarımı: Marta Montevecchi, Işık Tasarımı: Alev Topal, Ses Tasarımı: Fatih Rağbet, Koreografi: Gizem Erdem, Teaser: Selcen Ergun,  Asistanlar: Abdullah Karanfil, İlayda Öncü, Deniz İnanç, Oynayanlar: Bora Akkaş, Erol Ozan Ayhan, Özlem Zeynep Dinsel, Saim Karakale.
Mültecilik son yıllarda (geçmişin sık kullanılan bir deyişiyle) genelde dünyada, özelde Türkiye’de yaşanan önemli bir olgu. Bu olguyu irdelerken öncelikle “mülteci” ve “göçmen” kavramlarının farkını vurgulamamız gerekiyor. “Mülteci” iltica eden, yani sığınan, sığınmacı. Geldiği yere dönüşü olmayanların sıfatı. Göçmen ise belki zor yaşam koşulları nedeniyle (Almancılar örneğinde olduğu gibi) ülkesinden bir başka yere gidenler, ama onlar için geri dönüş olanağı hep var. İkisi de zor zanaat kuşkusuz. İnsana, “Anasını satayım, şimdi İstanbul’da olmak vardı” dedirtecek cinsten bir zor zanaat.
 
Mültecilik toplumun dokusuna şu ya da bu nedenle böylesine işleyince/işletilince, doğaldır ki sanatta da yansımasını buluyor. Edebiyatta olduğu gibi, geçtiğimiz tiyatro mevsimlerinde de bu sorunu irdeleyen oyunlar yazıldı, sahnelendi.  
 
Kelimenin tam anlamıyla New York’a (tekneden) düşmüş bir kadın ve karşılaştığı araba sürücüsü.
 
Bu oyunlardan biri de Sami Berat Marçalı’nın yazıp yönettiği B Planı’nın “Yuva” adlı oyunu. “Yuva” fazla alışılmış bir yapıt değil. İki dilde yazılmış, iki dilde oynanıyor. Oyun kişilerinin kimi (daha doğrusu biri) Türkçe konuşuyor, biri hiç konuşmuyor, diğer ikisi ise biri biraz daha kırık dökük, diğeri biraz daha düzgün İngilizce/Amerikanca konuşuyor. Biz toplum olarak yabancılarla Tarzanca konuşmaya alışık olduğumuz, hatta Türkçeyi tane tane ve çok yüksek sesle konuşursak karşımızdakinin anlayacağını sandığımız için oyunu kavramakta güçlük çekmiyoruz. Gerçi sahnede İngilizce konuşmaların çevirisi de elektronik bantla veriliyor, ama belki buna gerek bile yok.
 
Oyunda dört kişi var. Yuva arayışında olan dört kişi. Aranılan bu yuva, yeni bir şehir, yeni bir ülke, başını dayayacak bir omuz da olabilir. Karşımızda sırılsıklam iki kardeş var, abla ile erkek kardeşi. New York’a düşmüşler, hem de kelimenin tam anlamıyla düşmüşler, çünkü ülkelerinden kaçıp geldikleri tekne onları New York limanının açıklarında denize atıvermiş. Kıyıyı bulmak için yüzmek gerek, ne var ki delikanlı yüzme bilmiyor, ablası onu sırtlanıp yüzerek ulaşmış rıhtıma. Abla yabancı dil bilmez. Delikanlı bilse de konuşamaz, tutaraklı bir otistik. Rıhtımda bir şoför. Sokakta kendine partner arayan eşcinsel bir şovmen.
 
Farklı konumlarda aynı çaresizliği yaşayan iki kardeş
 
Oyun ve Yorumu
 
İki kardeş kendilerini arabaya attıktan sonra uzunca bir süre el kol işaretleri ve Tarzancayla  sürücüyle anlaşmaya çalışırlar, tartışırlar, sıkı bir para pazarlığı yapılır. New York’taki sürücü de tıpkı İstanbul’da örneklerini gördüğümüz gibi bu yabancılardan iki misli para karşılığında arabayı harekete geçirmeyi kabul eder.
 
Bu gergin hava içinde aslında New York’a şarkıcı olmak niyetiyle gelen ama sonunda taksi şoförü olan adam bir ölümcül bir kaza yapar. Kaza sırsında erkek kardeş arabadan düşüp kaybolur. Bir süre sonra da eşcinsel şovmenle karşılaşır. 
 
Yazar Sami Berat Marçalı’nın bir röportajda belirttiği gibi, “Oyun, birbirinden farklı bu dört karakter aracılığıyla, evet farklı yerlerde doğduk, farklı diller konuşuyoruz, ama birbirimizi gerçekten anlamak istediğimizde herkesin bir ortak noktası var, diyor.”
 
Farklı yerlerden ve farklı nedenlerle gelseler de ortak noktaları, bir iç ya da dış savaş yüzünden veya yaşadıkları toplumun baskıcı anlayışı yüzünden kaçarak yeni bir yuva arayışında olmaları. Bu yuvayı da yüz yıllardır “özgürlükler ülkesi” diye yutturulan Amerika’da aramaları. 
 
Figen Atalay’ın Cumhuriyet Gazetesi’nde yayınlanan ve dört mülteci kadının yaşama tutunma çabalarını aktaran röportajında Halep’te doğup büyümüş 36 yaşındaki Sophiya Fattouh’un ev/yuva tanımlaması oyunla çok örtüşen nitelikte: “Mülteci olmak bir evi olmamaktır,” diyor Fattouh. Figen Atalay da bu görüşü, “Bir evin adaletten, eşitlikten, özgürlükten de yapıldığını, insanların sosyal ilişkiler ve sosyal güvencelerle de ısındığını” aktararak pekiştiriyor. 
 
Aynı dili, aynı ülkeyi ve aynı geçmişi paylaşmasalar da kurdukları hayaller ve aradıkları yuva noktasında ortak bir noktada buluşan Tazim, Chicho, Seda ve Barış, bize mültecilik, göçmenlik, dışlanmışlık, birbirimizle iletişim kurabilme konularında neler olabileceğini gösteriyorlar.
 
Anlamayan, anlatamayan, anlaşamayan üçlü.
 
 
Yazar ve yönetmenin aynı kişi olması, oyunun sahneye aktarılmasını, oyunun yorumundaki anlayışın yansıtılmasını kolaylaştıran bir etmen oluyor. Çok basit bir dekorda birkaç mekânın yadırgatmadan canlandırıldığı oyunun atmosferi, ancak iyi oyunculukla seyirciye ulaşabilecek nitelikte. Yuva’nın oyuncuları, başta ablada Özlem Zeynep Dinsel olmak üzere, oyun boyunca hiç konuşmamak gibi zor bir rolü üstlenen erkek kardeşte Bora Akkaş, Nuh deyip peygamber demeyen sürücüde Saim Karakale ve eşcinsel şovmende Erol Ozan Ayhan iyi oyunculuk şartını fazlasıyla yerine getiriyorlar.
 

İletişim Toy İstanbul - G-Mall: 0212. 970 28 69

 

* * *

 

İKİ KİŞİ ARASINDAKİ KARA MİZAH DOLU DİYALOG : “KARA SOHBET”

 
Son yıllarda adından sıkça söz ettiren Belçikalı yazar Amelie Nothomb’un romanından aynı adla uyarlanan “Kara Sohbet” oyunu, 9 Mayıs’ta Endless Art Taksim’de. Jerome Angust ile havaalanında karşılaştığı Textor Texel adlı renkli, komik fakat sinir bozucu karakterin arasında geçen inişli çıkışlı ve gerilimli sohbet, seyirciyi iç dünyasıyla karşı karşıya bırakıyor.
 
Jerome Angust, iş için Barcelona’ya seyahat etmek üzere havaalanında otururken uçuşta yaşanacak rötarın, tüm hayatını değiştirecek bir sohbete neden olacağından habersizdir. Sakince kitap okuyup uçağın kalkış saatini beklerken karşısına çıkan Textor Texel, renkli, komik ve farklı olduğu kadar sinir bozucu bir karakterdir. İkili arasındaki, başta Angust’un gönülsüzce katıldığı sohbet gitgide ilginç bir hal alır. Texel’in sıra dışı yaşamı, Angust’un sıradan görülen hayatını, geçmişini ve bugününü sorgulamasına yol açarken bir sır perdesini de aralamasına yardımcı olur. Angust’la Texel’in inişli çıkışlı ve yüksek gerilimli sohbeti hızla geleceklerini şekillendirecek bir karanlığa doğru ilerler.
 
Amelie Nothomb’nın yazdığı, Hüseyin İnan Küzel’in yönettiği “Kara Sohbet” oyununda Ruşen Gülen, Hüseyin İnan Küzel ve Özer Yarımcalı rol alıyor. Oyun çağımız insanlarının içsel sorgulamasını veya hesaplaşmasını hem felsefi hem de insan yanıyla tartışıyor. 
 
“Kara Sohbet” oyunu, 9 Mayıs saat 20.30’da Endless Art Taksim’de sahnelenecek.
 

Adres:İnönü Mah. Elmadağ Cad. 28, Şişli

İletişim: 0212. 232 80 80

 

* * *