Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Selin Gürel | Sahi, Ozon’u neden seviyorduk?

Sahi, Ozon’u neden seviyorduk?

17 Nisan 2013 - 10:04 | Fabrice Luchini ve Kristin Scott-Thomas, François Ozon'un "Başka Bir Hayat / Dans la maison" filminin başrollerinde.
Bu soruyu etraflıca cevaplayan yönetmenin son filmi “Dans la maison / Başka Bir Hayat”, uzun zamandır izlerken müthiş bir zevk veren ilk Ozon filmiFrançois Ozon’un İstanbul Film Festivali kapsamında izlediğimiz son filmi “Dans la maison / Başka Bir Hayat” sadece festivalin en iyilerinden biri olmakla kalmadı, yönetmenin ilk dönemini bağrına basan bizlere de rahat bir nefes aldırdı. Son yıllarda belki düşüşe geçen belki de sadece başka bir kitleye seslenen Ozon filmleri, yönetmeni yavaş yavaş sıradan bir Fransız yönetmenin çizgisine yaklaştırmaktaydı. O çok sevdiğimiz Ozon sineması için tehlike çanları çalarken, “Başka Bir Hayat” imdadımıza yetişti dersek abartmış olmayız herhalde.

“Başka Bir Hayat”ta hem Ozon sinemasına dair sevdiğimiz her şey hem de sinemaya dair sevdiğimiz birçok şey mevcut. Hangisini tercih ederseniz, ondan zevk alabilirsiniz. Ozon’un kendi ailesiyle 1988’de çektiği ilk kısa filmi “Photo de famille”den beri aile kurumuyla ilgili hislerinden haberdarız. 1998’de çektiği “Sitcom” ile de ailenin başına en fenasını zaten getirmiş, özellikle üst sınıf değerlerinden intikamını almış, aile kurumunu gönlünce yerin dibine sokmuştu. Kendisi olgunlaştıkça sineması da olgunlaştı, ama aile meselesinin üzerinde şiddeti değişken öyküler aracılığıyla fırtınalar koparmaya devam etti. “Başka Bir Hayat” bu geleneği devam ettiriyor, ama ne zamandır kayıp olan eşsiz Ozon hınzırlığını da geri getirerek. İşte bu yüzden Ozon’un son dönem filmleri arasından rahatça sıyrılmakta pek zorlanmıyor. Bu, aynı zamanda yönetmenin “Sitcom”dan beri aileyi bir teşhir ürünü gibi öykünün tam ortasına yerleştirdiği ve gelenin geçenin bakmasına, dokunmasına izin verdiği ilk film.

Film, orta sınıf ahlak değerlerini alaşağı ediyor.


Bu filmi iki şekilde izleyebilirsiniz. Bir sinemasever olarak, sabırsızca öykünün devamını öğrenmek isteyen ve bu uğurda meslek etiğini bile ayaklar altına alan öğretmen karakterini sahiplenebilir, böylece gözetleyen ile gözetlenen arasındaki rol dağılımında her zaman size düşen rolü bir kez daha üstlenip, olayları güvenli bir mesafeden izleyebilirsiniz. Sinema seyircisi olarak Ozon’un bizlere gözetleyen rolünü biçmesinde bir tuhaflık yok. Asıl eğlence, yönetmenin sadece gözetlenen için değil gözetleyen için de hain planlar kurduğu ortaya çıkınca başlayacak. İkinci seçenek ise sadece yönetmenin filmografisine hakim, sadık izleyicileri için geçerli. Çünkü yönetmenin ilk dönem filmlerinden başlayarak hedef tahtasına oturttuğu aile kurumunu, bu kez orta sınıfın aşağılık değerlerini kendine malzeme ederek alaşağı etmesinden sadece Ozon sinemasının gediklileri gerektiği kadar zevk alabilir. Tıpkı “Sitcom”da olduğu gibi ailenin ihlal edilemez sanılan sınırlarını aşıp, en mahrem noktasına kadar sızmayı başaran bir istilacının varlığı, yönetmenin sinemasında sevdiğimiz her şeyi gümüş tepside sunuyor adeta.

Kesin olan bir şey var, Ozon sinemasına aşina olsun ya da olmasın, “Başka Bir Hayat” yaratıcı senaryo açlığı çekenlere çok iyi gelecek. Festivalde kaçırdıysanız üzülmeyin, 24 Mayıs’ta vizyonda.