Milliyet Sanat
Milliyet Sanat »Yazarlar » Zeynep Miraç | Kelin merhemi olsa
13 Aralık 2012 - 10:12
Ayvayı yedik!
Her yıla umutla, hayallerle başlamak adettendir ya; artık o takat bile kalmadı hiçbirimizde. Yılın ilk günü ile son günü arasında sayfanın sağ üst köşesine düşülen sayılardan başkaca bir fark yok.

Yine de, son bir hamleyle yeni bir ajandaya adımızı yazıyoruz.

Sanki içinin nelerle dolacağını önceden tahmin etmiyormuş gibi...

Tam da bu ruh halimi özetleyen bir ajanda var elimde.
Üstünde şöyle yazıyor: Ayvayı Yedik!

Metis, 2005'ten beri artık bir alışkanlıkla ajandalar hazırlıyor.
Her birinin teması ayrı.
Bir yıl düşünce özgürlüğü, diğerinde nefret suçları, öbür yıl dinle ilişkilerimiz derken iş geldi yemeğe dayandı.

Yemek üzerinde kalem oynatmak için çoğu zaman "hafif", hatta "lüks" kabul edilse de, Metis boşuna bu temayı işlemiyor.
Çünkü yiyip içtiklerimiz de siyasetten payını alıyor. GDO, yanlış avlanma, tarım, su kullanımı... Sonuçta midenize indirdiğiniz her lokma, siyasetin süzgecinden geçiyor.

Ajandanın ilk metni, Ursula K. Le Guin'in "Kadınlar, Rüyalar, Ejderhalar" kitabından. Çuval kuramını anlatıyor Le Guin, "eğer içine dolduracak bir kabınız yoksa, yulaf gibi uysal ve beyinsiz bir yiyecek bile elinizden kaçıp gider".

Sonra John Berger'la devam ediyoruz: "Yemek salonu, burjuva ailenin kendi karşısına 'elalem' kılığında çıktığı ve çatışan çıkarlarıyla iktidar mücadelelerinin son derece resmi bir tarzda yürütüldüğü yerdir".

Günler ilerledikçe karşımıza Stefanos Yerasimos, Tom Robbins, Ayfer Tunç, Takuhi Tovmasyan, Franz Kafka, Jonathan Safran Foer çıkıyor.

Ama beni can evimden vuran iki metin var. Biri Gülten Akın'ın... Hem 12 Mart'ın, hem de 12 Eylül'ün acılarıyla yazdığı "Ağıtlar ve Türküler" kitabından "Sofra"...
Diğeri ise Sevgi Soysal'ın "Yenişehir'de Bir Öğle Vakti"nde sandviçin "düzen yıkıcılığını" anlattığı satırlar...

"Ayvayı Yedik!"in satırları bolca debdebe, iş görüşmesi, mecburi planlarla dolarken arada nefes aldıran bir sürpriz gibi çıkacak bu yazılar.

Belki çok bunaldığınız bir günün sayfasını çevirirken karşısınıza Orhan Veli çıkacak.

"Hitler amca!" diye başlayacak lafa:
"Bir gün de bize buyur.
Kakülünle bıyıklarını
Anneme göstereyim.
Karşılık olarak ben de sana
Mutfaktaki dolaptan aşırıp
Tereyağı veririm.
Askerlerine yedirirsin."

Bir gülümseme yayılacak yüzünüze, hemen taze ekmek alıp üzerine bolca tereyağını sürüp ağzınıza atacaksınız.

Hakiki tereyağı mı kaldı diye sormayın.
Hele ki ekmeklerin halinden hiç söz etmeyin.
Ajandanıza, büyükbabanıza izah etmekte zorlanacağınız şu notu ekleyin: "Organik pazara gidilecek".