Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » ArtBlog » Yeniden çağrılan kaplumbağalar: Mi Bemol

Yeniden çağrılan kaplumbağalar: Mi Bemol

Yeniden çağrılan kaplumbağalar: Mi Bemol26 Kasım 2013 - 03:11
Sözcükler az, noktalamalar neredeyse yok ve en az sözcük kadar değerli, şiir ise çok bu şiirlerde, içine girdikçe gücünü daha da gösteriyor Nurduran Duman’ın şiiriMüziği mi bemol ile çalınan bir film bu. İlk yarısı “mi?” ile şairin özel dünyasının içine açılıp içine kapanırken, ikinci yarısı “bemol” ile dünyaya ve varoluşa kafa yoruyor. Bu filmin 10 dakika arası ise bildik film aralarının olduğu yerde ortada değil, sonda: “es”. Günlük yaşamı güzelleyen, soluksuz bakılan bir kahve falı. Muhabbet. Her bölümü kendine özgü bir paranteze alınmış olan "Mi Bemol" kendisi de tamamında bir bütünlük gerçekliyor. Nurduran Duman yalnızca şiirlerinde değil kitap tasarımında da bütünlüğe inanmış, yaratmış, tasarlamış ve yapmış. Evet bu her şiirle kare kare ilerleyen, Türkçenin ve inceliğin başrol oynadığı bir yapıt. Birçok dile çevrilmiş şiirleri Avrupa ülkeleri, Hindistan ve ABD’de yayınlanmış olan Nurduran Duman’ın çok incelikli bir şiiri var: Zıt durumlar arasında seyahat eden, iki uç noktayı aynı anda içeren ve bu salınımdan oluşan lirik ve güçlü bir şiir bu. Cemal Süreya Jüri Özel Ödüllü ilk şiir kitabı Yenilgi Oyunu ile dikkat çeken Nurduran Duman’ın ikinci şiir kitabı "Mi Bemol"de şair kendine has şiir damarını iyice güçlendirmekte. Nurduran Duman şiiri çalışkan okur işi. Yalın görünen yapısına bakıp hızla geçemiyorsunuz. Sözcüğün, anlamın, dize denen sihrin ve elbette zengin Türkçenin çoğaltıp çağıldattığı anlam katmanlarıyla ve çok basit görünen o nedenle de usta işi olan dil kullanım yapıları ile kurulmuş yepyeni bir dünya çünkü bu şiir. Elbette okuduğuna özeni seçenler için… Film demiştik işte şöyle akıyor "Mi Bemol"ün kareleri gözlerimizin, aklımızın ve kalbimizin önünden.

avuç içlerimize hoh der çizebilirdik: mi?

Derisini terk eden bir yılan ve kabuğunu terk eden bir kaplumbağa… ile açılıyor kitap ve bu ilk “perde” yılanın yumurtasıyla kaplumbağayı terk etmesiyle kapanıyor… Belli ki aşka fena düşmüş Şair, daha ikinci şiirde annesine seslenmekten hatta annesini yardıma çağırmaktan başka bir şeyin elinden gelmediğini tüm dünyayla paylaşmaktan çekinmiyor. Daha sonra şairin belleğinden plaklar, kasetler, raf tozları, üst üste gelmiş kalplerin ve fincanların yüzeye çıkmasıyla filmin sonlarına doğru karşımıza çıkacak olan kahvenin ilk işaretlerini alıyoruz. “Deniz Dili ve Edebiyatı” üst başlıklı şiirlerinde şairin kelimelerin, hecelerin hatta harflerin özleriyle, en saf halleriyle bir inşaya giriştiğini görüyoruz. Bu seride şairin, özgeçmişinde belirttiği üzere, denize duyduğu güçlü coşkusundan dolayı gittiği İstanbul Teknik Üniversitesi Gemi İnşaatı ve Deniz Bilimleri Fakültesi'nden gemi inşaatı mühendisi ve deniz mühendisi olarak mezun olmasının etkilerini izleyebiliriz. Okunan ilk Hitit sözü olan “Şimdi sen ekmek yiyeceksin sonra su içeceksin” ile başlayan, üç fragmanlı “özlemek üzerine mırıldanmalar”da, şair özlediği sevgilisine “şekerlemeyiz” ve “çiziktirilmiş defterleriz” diye seslenerek şu kalbe işleyen dizeleri kuruyor; “hastayım, ağır özlem geçiriyorum / dolaşmadıkça birbirimizin üstünde / kalem değiliz kâğıt değiliz”. İlerleyen şiirlerde şairin film festivali sürüyor… hayatın içindeki rolleriyle “yılın en iyi umut veren figüranı” olmaya ve “en parlak korku” ya da “en başarılı sus” ödülünü almaya aday gösterilmekten gocunmuyor. Sevdiği insanın tenini görüp bildiği tek kitap olarak tanımladığı “iki sınır kitap” şiirinde ise ilk kez aşk için sözcükler arasında boşluklar bırakarak aşkı bırakıyor… Ancak çok geçmeden şair “yılkı” ile hiç boşluk bırakmadan kitabın en güzel aşk şiirlerinden birine imza atıyor. Sonraları ise ilk yarının kapanışı için kitabı başlatan kaplumbağa, “yolu bulması” için yeniden çağrılıyor; bu örnekten de anlaşılacağı gibi yol boyunca birbirini hatırlatan birçok imge ile "Mi Bemol" kemikleşiyor, sağlamlaşıyor. Zaman oldukça ağır ve kitabın başında yumurtasıyla kaplumbağayı terk eden yılanın yanına konuyor bu ağır zaman ilk bölümün sonunda.

Venüs’teki uzun günler: bemol

Filmin ikinci yarısı, kitabın ikinci bölümünde, şairin kalemini dünyalı olmak ve var olmak üstüne enikonu bilgeleştirdiğini görüyoruz. “Hiçten biri gelsin kalbi nehir eylesin” derken şairin ikinci bölümde bambaşka bir şiir evrenine girdiğini hissediyoruz. Pasifik Okyanusu ile İstanbul’un içinden geçen denizi, bulut, rüzgâr ve yağmur yardımıyla bir damlada buluşturan şair, suyun suretine bakmayı araştırıyor. Bir an geliyor karşısındaki sarı yakışıklı’ya doğru iyice sadeleşerek tek bir harfe indirgiyor kendini, n.’ye! İkilenen karikatür şiirlerinden ilkinde çaprazlanan parmaklar, ikincisinde çatılıyor; seyredecek gösteri, seyredecek şey oluyor; haritalar, rüzgârgülleri, Atlantis’in seyir defteri ikinci karikatürde kayboluyor. Tıpkı Atlantis gibi… Şair sanki bu iki şiirde “bu şiir bir de böyle yazılır” diyerek “yaratmanın yanında özenecek emek vereceksin, şiir böyle yazılır” demek istiyor. Tarihten önceki çağlardaki ilkellikle günümüz ilkelliklerini kıyaslayıp arada pek fark bulamayan şair, neyse ki aydınlık’a ve zaman’a güveniyor; “aydınlık durmadan zaman gezer, ilaç getirir zaman”… Venüs ve Satürn’ü de işin içine kattığı, Matrix filmine gönderme yaptığı, Pamuk Prenses ve Yedi Cüceler masalına minicik, hatta tamamlanmamış bir ifadeyle ama şiirdeki yerinde tam olmuş bir dizeyle selam çaktığı “çakışım” ise zaten kendine özgü melodisi olan şiirlerin en ritmik olanı. Duman, bu şiirde benmerkezci insanın ve özellikle kendini beğenmiş sevgilinin ironik bir dille eleştirisini yapıyor; Venüs ile Satürn’ü, hatta şiirde seslenilen Dünya’yı da dikkate alarak sormadan edemiyor insan: hepimiz durmadan kendi eksenimizde nasıl da dönüyoruz, değil mi? Kitabın ikinci bölümünü çevreleyen, filmin ikinci yarısını kapatan “nenni” şiiri ise ta ilk başta çağrılan anne’ye seslenerek filmi de bütünlüyor. Yazı işini seçen evladını doğru yola (güvenli yola) çağıran anneye bir sitem gibi görünse de, bu şiir aslında bir teşekkür. Çünkü onun “ufacık kulaklarına büsbüyük harfleri” doldurup onu sözcüğe ve şiire âşık eden de bu anne…

Soluksuz noktalamasız bir kahve falı: es

Ve kitabı daha ilk bölümden ilk işaretini aldığımız kahvenin bakılan falı daireliyor. Soluksuz noktalamasız bir kahve falı: es. Ritmik, eğlenceli, bilge, sevgi dolu… Muhabbet adı üstünde… Düzyazı şiire iyi bir örnek.
Sözcükler az, noktalamalar neredeyse yok ve en az sözcük kadar değerli, şiir ise çok bu şiirlerde, içine girdikçe gücünü daha da gösteriyor Nurduran Duman’ın şiiri. "Mi Bemol", Noktürn Yayınları’ndan çıktı. Kitap kapağı, cilt yapısı, kâğıt kalitesinden de anlaşılıyor ki özenli kitaplar basmayı amaç edinmiş bir yayınevi.