Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » Brieflyart’ta “Bul Beni”

Brieflyart’ta “Bul Beni”

Brieflyart’ta “Bul Beni”07 Aralık 2023 - 07:12
Sanatında insan-doğa ilişkisine odaklanan İsmet Değirmenci’nin “Bul Beni” başlıklı yeni kişisel sergisi, Brieflyart Galeri’de sürüyor.
Eserlerinde, ada metaforlarıyla sorguladığı yaşamı, içinde bulunduğumuz distopik düzene karşı bir ütopya olarak adeta yeniden oluşturan Değirmenci’nin “Bul Beni” adlı yeni sergisi, sanatçının kitap sayfalarına çizdiği ada resimleri, kağıt üzerine çini mürekkebiyle yaptığı “yalnızlık haritaları” resimleri ve pişmiş topraktan oluşan “Göç Portreleri” başlıklı büst serisinden oluşuyor.
 
Önceki sergilerinde olduğu gibi “Bul Beni”de de insanın yaşamsal döngüsü içinde hem kendisinin hem de bütünün parçalarıyla sürekli bir devinim içinde olduğu düşüncesine yoğunlaşan İsmet Değirmenci, akış, oluş ve yürüyüş felsefesinden hareketle her seferinde yeni malzemeler aracılığıyla doğada olma halini, doğayla uyumlu ve barışçıl bir deneyimi sanatseverlerle paylaşıyor. Serginin bir bölümünde Değirmenci’nin, Alain de Botton’ın Romantik Hareket ve Nikos Temelis'in Arayış kitaplarının sayfalarına çizdiği ada resimleri yer alıyor. Diğer bölümde ise izleyicileri, sanatçının kağıt üzerine çini mürekkebi kullanarak yaptığı “yalnızlık haritaları” resimleri ve pişmiş topraktan oluşan “Göç Portreleri” başlıklı büst serisi bekliyor. Sergi için hazırlanan katalogda ise Emre Zeytinoğlu’nun yazısı yer alıyor.
Değirmenci’yle 10 Aralık’a kadar sürecek sergisi ve eserleri hakkında konuştuk. 
 
"Bul Beni" sergisinin temelinde yatan ilham kaynakları neler? Ada metaforlarını seçmenizin arkasındaki düşünsel süreç hakkında bize biraz daha detay verebilir misiniz?
 
“Bul beni” kavramı; neo liberal sistemin egemenliğinde, özellikle metropol şehirlerdeki yaşamın gönüllü tutsaklığında hız, yetişme telaşı, gürültü ve tüketim öznesine dönüşmüş ve teslim olmuş bireyin, kendi eleştirisi için bulduğum kelime oyunuydu. Kendine bakma, kendini yeniden gerçekleştirmek yeni bir yerde ‘sahici beni’ araması ve kendini bulması için yeni ütopya adaları yarattım.
 
Sanatınızda insan-doğa ilişkisi büyük bir tema olarak öne çıkıyor. Bu ilişkiyi ele alırken, özellikle ada metaforunu seçmenizin ardındaki anlamı ve bu bağlamda yaşamın sorgulanışını nasıl tasarladınız?
 
Adalar boşluğun içine bırakılmış kendinden bağımsız bir ara yer olarak bakabiliriz. Kaçış, sürgün ve hep gitme arzusu taşıyan, belki de yeniden başlamak için rasyonaliteden uzaklaşmadır. Benim için yüklerimi boşaltıp kendimi daha özgür ve sahici hissettiğim bir yer. Yabanıl ve hep çekip gitme dürtüsü uyandıran, zamansız telaşsız ve sessizliktir. Yani doğanın içinde olma ve onunla uyumlu yaşamaktır.
 
 
Serginizde yer alan "Göç Portreleri" başlıklı toprak büst serisindeki figürler, sizin için sadece bireysel portreler mi yoksa daha geniş bir toplumsal veya evrensel anlam içeriyorlar mı?
 
Göç portrelerindeki yüzleri hiçbir fotoğrafa ya da bir modele bakmadan kendiliğinden, imgelemimden ortaya çıktılar. Gidenler ve gelenler olarak kilden yapıp pişirdiğimiz bu portrelerin her birini denizin içinde adalar olarak düzenledim. Adanın eski sahiplerinin yıllar sonra topraklarına döndüklerinde evlerine sarılıp ağladıklarına tanık oldum. Göç yüzyılın bitmeyen trajik bir yarasıdır. En azından yarattığım bu yüzlerle o sonsuz sorumluluk duygusu içinde biraz olsun dokunmaya çalıştım. Göç meselesi bu egemen sistemin belirleyiciliğinde daha trajik bir sorun ve gittikçe daha da büyüyen yaraya dönüşmekte.
 
 
“Göç Portreleri”, İsmet Değirmenci
 
 
“Göç Portreleri”, İsmet Değirmenci
 
Akış, oluş ve yürüyüş felsefesinden esinlenerek doğa ile olan ilişkinizi resmediyorsunuz. Bu felsefeden nasıl etkileniyorsunuz ve sanatınıza nasıl yansıtıyorsunuz?
 
Varoluşun tüm evrelerinde uygun bir biçimde yaşamak için hem bütünün hem parçalarının hareket halinde olması gereklidir, yaşam harekettir organizmanın tümünde hareket bir akış vardır. Bu devinim doğada, yolda olma sürekli bir yürüyüş ve arayış kendini tekrarlamadan yenilikçi ve deneysel olanı sanat uğraşıma ekliyorum. Doğaya uyumlu ve sorumluluk duygusu içinde.
 
Serginizde kullanılan malzemelerin ve tekniklerin seçimindeki düşünsel süreçleri anlatabilir misiniz? Özellikle, kağıt üzerine çini mürekkebi kullanmanızın veya kitap sayfalarına çizim yapmanızın özel bir anlamı var mı?
 
İki kitabın sayfalarına yaptığım ada resimlerinin kitapla metinsel bir bağlantısı yok. Sayfalardaki yazıların doluluk ve boşluk ilişkileri adalara referans oldu. 16. yüzyılda keşif gezilerine katılan haritacı ressamların olmayan haritaları çizme deneyimi benim de yeniden ütopya üzerine düşünüp; çini mürekkepleriyle uzaklaşıp- gitmek ve yeniden başlamak için yalnızlık haritalarının üzerine yeni adalar yerleştirdim.
 
 
Serginizin kataloğunda Emre Zeytinoğlu'nun yazısı yer alıyor. Yazıda hangi konulara değinildi ve sizce serginin derinliği üzerindeki etkileri nelerdir?
 
Deniz ve ada kavramlarının resimlerin oluşmasındaki felsefi nedeni üzerine soru soruyor ; bir ada, bir tekne ya da bir insan; ne fark eder? Bir şeyler yapmamız, harekete geçmemiz için biri ya da bir “şey”, bizi uyarıyor. Şu da var: kaybolmuş bedenini mi bulmamız gerekiyor, yoksa daha derinlerde bir “ben“ benden mi söz ediyor? Sergiye metin olarak bir derinlik katmıştır.
 
 
İsmet Değirmenci ve Emre Zeytinoğlu
 
Sizin için sanat, izleyiciyle etkileşimde bulunma ve düşündürme süreçlerini nasıl şekillendirir? 
 
Kendi sanatsal deneyimim içinde gelenekten uzak çağdaş düşünsel olanın; bir akış, oluş ve yürüyüş felsefemden hareketle her seferinde yeni malzemeler aracılığıyla kendimi tekrarlamadan barışçıl ve doğaya uyumlu bir üretim gerçekleştirmeye çalışıyorum. Bu nedenle bu deneyimimi izleyiciyle paylaşarak sadece bakma eylemi değil aynı zamanda düşünsel olarak içine girmelerini istiyorum.