Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » "Çalışmalarım benim terapim"

"Çalışmalarım benim terapim"

"Çalışmalarım benim terapim"11 Haziran 2018 - 04:06
İlk olarak 2015'te Mamut Art Project'te çalışmaları sergilenen Toprak Bek ile yeni sergisi "Kayıp Çocuk Cinayetleri" üzerine bir söyleşi gerçekleştirdik Sergi, Galata'daki Galeri Bu'da ziyaretçilerini 23 Haziran'a kadar ağırlamaya devam ediyor.

İhsan Dindar

 

İsterseniz ressamlık serüveninizi anlatarak başlayabiliriz.

2006 yılında Yeditepe Üniversitesi Moda Tasarım bölümüne girmiştim. Aynı yıl sergilere katılmaya başladım. Daha sonra yüksek lisans eğitimimi de Yeditepe Üniversitesi’nde yaptın. O sürece kadar çeşitli karma sergilerde yer aldım. 2015 yılında Mamut Art Project yer aldım. Orası, işlerimi ifade etme ve görünür olma anlamında benim için güzel bir yer oldu. Sonrasında da Galeri BU ile bu projeye başladık. Üç yıldır bu seriyle ilgili çalışıyorum. Mamut Art’a hazırlanırken bu projenin beslenmesini alıyordum. Çocuk istismarına değinen bir proje bu. Bir süre sonra ülke gündeminde de bu konu çok tartışılmaya başlanınca fırsatçı olarak değerlendirilmek istemedim. Zira bu çok daha öncesinden bitirmek üzere olduğum bir projeydi. O yüzden bırakmak da istemedim. Bir şey ifade etmek en azından bir sanatçı olarak bana düşüyordu.

 

O zaman sözü “Kayıp Çocuk Cinayetleri”ne getirelim. Sergi metnini okurken bir karamsarlık hissettim. Sanki büyürken bizden bir şeyler alınıyormuş gibi. Sizin düşünceniz bu yönde mi?

Bir bebek doğduğu andan itibaren dünyayı ilk olarak anne ve babasıyla algılamaya başlıyor. Onların üzerinden varoluşunu gerçekleştirmeye çalışıyor. Daha sonrasında yaşı ilerledikçe çevresi değişmiş oluyor ve ona göre şekilleniyor. Ama bence tehlikeli olan kısmı bu. Çünkü hepimiz hayatı başkalarının üzerinden algıladığımız ve yaşadığımız için gerçek öz benliğimizi anlayamıyoruz. Sonuçta anne babamızı da büyüten başka anne ve babalardı. Sevmeyi, üzüntüyü, nefreti çok ezbere yaşadığımızı düşünüyorum. Bu yüzden günümüzde çoğu insanın iletişim sorunu yaşadığını düşünmekteyim. Buna tabii teknoloji de giriyor. İnsanlar artık kendilerini ifade edemiyor. Birbirinden daha çok sıkılıyor. Daha çok bireyciler. Bazısı da bunu aşmak için farklı yollar deniyor. Meditasyon, yoga gibi. Bunun için Hindistan’a gidenler var. Ama zaten en büyük yoksulluk ve karmaşalardan biri de o ülkede. Gerçek benliğini arayan insanın bence yaşadığı karmaşa içinde kendisiyle bütünleşmesi lazım. Bir odaya kapanıp ya da doğayla bütünleşip gerçekliğe ulaşabileceğini düşünmüyorum. Çünkü her şey insanın içinde mevcut. Ama şöyle de bir durum söz konusu; bunu var olduğum çevre içinde gerçekleştirmem lazım. Kaçarak veya oyuncaklar bularak değil.

 

Oyuncaklar kısmına gelmişken; Sergide yer alan hemen hemen her çalışmanızda oyuncaklar var. Neden bunu seçtiniz?

2009 yılından itibaren oyuncak toplamaya başladım. Nasıl geliştiğini bilmiyorum. Bu hayatımın bir parçası oldu. O döneme kadar daha çok sürreal resimler yapıyordum. Oyuncakların hayatımın bir parçası olduğunu fark ettiğim anda onları kullanmam gerektiğini anladım. Sembolik olarak kullanmamın nedeni de bir çocuk kişiliğini anne babasından sonra oyuncakları üzerinden gerçekleştirir. Çünkü biz toplum olarak mavi-pembe, araba-barbie diye çocukları şekillendiriyoruz. Onun özgürce oynamasına, varlığını anlamasına izin vermiyoruz. O yüzden de oyuncak benim için doğru bir simge. Aynı zamanda yetişkinleri de çocuklara benzetiyorum. Çünkü aslında onlar da kayıplar. O yüzden kendi çocuklarına bu kısıtlamaları getirip büyütüyorlar. Yani aslında iki taraf için de kullandığım bir simge.

Oyuncak koleksiyonuna devam ediyor musunuz?

Mamut Art Project’te, “Boşluk” adlı çalışmamda oyuncakları ilk kez kullanmıştım. Bu ikinci ve son olacak. Bundan sonra oyuncak bebek kullanıp tekrara girmek istemiyorum. Çünkü değişimden yana bir insanım. Değişim olmadığı zaman tehlike doğuyor bence. O yüzden de daha farklı çalışmalarla ilerlemeyi düşünüyorum.

 

Peki bundan sonrası için ne gibi şeyler var kafanızda?

Aslında malzeme ver görsel olarak farklı bir şey yapıyor olsam da alt metinde “Boşluk”, “Kayıp Çocuk Cinayetleri” ve bir sonrakinin adını bilmiyorum hepsi birbirinin bir bütünü olacak. Çünkü benim çalışmalarımda yaptığım şey insanlara bir şeyleri anlatmaktan ziyade kendi benliğimi, kendi ruhumu düzenleyebilmek. Çünkü ben de o öğretilerle büyüdüm. Aslında çalışmalarım benim terapilerim gibi bir şey. Oyuncak bebekler bu noktada bana verebileceğini verdi. Bundan sonra biraz daha içsel, benim için daha derin bir yolculuğa gittiğimi düşünüyorum.

 

“Görüneni değil görünmeyeni arıyorum”

Başlangıçta sürrealizmden etkilendiğinizi belirtmiştiniz. Bu süreç nasıl gelişti?

Ben görüneni değil, görünmeyeni arayan biriyim. Görünenin ardındaki bilinmeyeni arzulayan biriyim. Sürrealizm de benim için mistik bir yapıya sahip. Çünkü birçok şeyi reddediyor ve daha ötesi olduğunu insana sunuyor. Çünkü insanlar çok şık giyinebilir, çok iyi yerlere gidebilir ya da bunları yapmasa da benliğini bir şekilde gerçekleştirebilir. Ama insanın içini hiç kimse gerçekten bilemez. İnsan her zaman kendi içinde tek başınadır. Benim yaptığım şey kendi tekniğimle kendi dünyamda varoluşumu gerçekleştirebilmek.

 

Çalışmalarınızda çocuk istismarına değiniyorsunuz. Bu konuda ne söylemek istersiniz?

İnsanlar kendilerinden bir pay çıkarıp var olan sorunları idrak ederse bu onların adına güzel bir şey. Bu meseleler gündeme geldiğinde anne babaların ne kadar duyarsız kaldığını gördük. Bana göre de en büyük sorun insanların giderek duygusuzlaşması ve kendi başlarına gelmemiş bir şeyi önemsizleştirmesi. Ben sonuçta evli biri değilim. Bir çocuğum yok. Ama bir çocuktum. Bunun için de bir empati kurabiliyorsunuz.