Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Diğer » İnsan Hakları’na ‘seyirci bırakmayan’ festival

İnsan Hakları’na ‘seyirci bırakmayan’ festival

İnsan Hakları’na ‘seyirci bırakmayan’ festival 10 Aralık 2023 - 01:12
13 yaşına basan Uluslararası ‘Hangi İnsan Hakları?’ Film Festivali, Beyoğlu’ndaki üç kültür sanat mekânında başladı. Etkinlik, programındaki filmleri izleyen ve STK’ların düzenlediği forumlarla ekranın dışında da genişliyor. Festival ekibinden Necati Sönmez, “Bu festivalin diğerlerinden farkı, insanlara sadece iyi bir film izlettirmek ve onun 'keyfini' yaşatmak değil, o konularda bir şey yapmalarına teşvik etmek, en azından o filmlerin uzun vadede böyle bir etki yaratacağını ummak,” mesajını veriyor.
EVRİM ALTUĞ 
evrim.altug@milliyet.com.tr 
 
Birleşmiş Milletler (BM) imzalı İnsan Hakları Evrensel Bildirisi’nin 10 Aralık 1948’de imzalanmasına da selâm veren ‘Hangi İnsan Hakları’ Film Festivali, ücretsiz gösterimleriyle İstanbul’daki üç noktada birden  başladı. 
 
Documentarist - İstanbul Belgesel Günleri etkinliği tarafından düzenlenen ve bu yıl 9-13 Aralık tarihleri arasında yer bulan festivalde, kent, barınma, çevre ve mahpus haklarını odağına alan yapımlara, izlenen eserlerde işlenen konulara dirsek teması kuran STK’ların sunduğu forumlar da eşlik ediyor. Bu yıl 13 yaşına basan ‘Hangi İnsan Hakları?’ Film Festivali, Beyoğlu Sineması, Aynalı Geçit ve Galata’daki kültür sanat mekânı Postane'de izleyicisiyle buluşuyor. 
 
Dünyanın pek çok ülkesi ve Türkiye'den insan hakları ihlâlleri ile mücadelelerini konu alan filmlerin buluştuğu festivalin bu yılki ana teması, "Kent ve Barınma Hakkı" olarak seçilmiş. Girişimde, Bangladeş’ten İtalya’ya, Danimarka’dan Lübnan’a, Brezilya’dan İrlanda’ya, Almanya’dan Küba’ya, Filistin’e kadar 30’dan fazla film yer alıyor. 
 
Etkinliğin ana teması ‘Kent ve Barınma Hakkı’na dair çalışmalar arasında, Şubat depremleri ardından Hatay’da yerel halkın kentine sahip çıkma çabasını anlatan, İmre Azem’in “Hatay: 17-24 Nisan 2023” adlı belgeselinin devamı olarak çektiği, 58 dakikalık “Hatay: 1- 11 Eylül 2023”ün ilk gösterimi de dikkat çekiyor. Yapım, 11 Aralık Pazartesi akşamı Postane’de saat 17:00’de yer alacak 19 dakikalık “Zeytinliğin Ardı” isimli belgeseli takiben izlenebilecek Bunun ardından ise yine Postane’de “Kent ve Barınma Hakkı” isimli bir forum düzenlenecek. 
 
Aynı şekilde festivalde 12 Aralık Salı akşamı saat 17:00’de, Aynalıgeçit Etkinlik Mekânı’nda izlenecek “Duvarsız Odalar: Dayanışmadan Süzülen Umut” adlı 108 dakikalık yapım ise, yönetmen Sibel Tekin’in imzasını taşıyor ve Türk Tabipler Birliği’nin bölgede yürüttüğü çalışmaları işliyor.
 
Festival ekibinden, kendisi de Hataylı olan eleştirmen, yönetmen, yapımcı ve gazeteci Necati Sönmez, sürekli sallandığımız bu coğrafyada önemli birer duyarlılık belgesi haline gelmiş bu iki yapım üzerinden, Milliyet Sanat’a şu açıklamalarda bulunuyor: “İmre Azem, Nisan ayında Hatay'a giderek o zamanki durumu belgeleyip bir filme dönüştürmüştü, o belgeseli Documentarist'te göstermiştik. Eylül ayında kamerasıyla tekrar giderek "Hatay:1-11 Eylül 2023"ü çekti, onun ilk gösterimi şimdi Hangi İnsan Hakları Film Festivali'nde yapılacak, ardından da Kent ve Barınma Hakkı konulu bir Forum yapılacak. 
 
Filmde de izleyeceğimiz gibi, kent sakinlerini afetlerden koruyacak kentleşme politikaları yerine afetlerin mülksüzleştirme politikaları için fırsat olarak görüldüğü, depremden sonra çıkarılan torba yasayla iyice su yüzüne çıktı. Özellikle Hatay'da, insanlar bin bir yokluk ve sorunla cebelleşirken, bir de bu yağma girişimlerine karşı mücadele vermek durumunda kalıyor.
Bu noktada dayanışmanın ve şehir-deprem ayırmadan ortak mücadelenin önemi ortaya çıkıyor. Sibel Tekin de, "Duvarsız Odalar"da TTB'ne bağlı hekimlerin deprem bölgesindeki faaliyetleri üzerinden bize bu dayanışmanın ve kolektif emeğin örgütlenmesinin değerini hatırlatıyor. Bu konuda ve festivalin eğildiği her konuda elbette kamuoyu üretmek birincil hedef. Ekibimiz ve olanaklarımız sınırlı, ama festivaldeki filmlerin hepsini değilse de bir kısmını, Antakya dahil başka kentlere taşıma planımız var, bunun olanaklarını da yaratmış durumdayız. Umarım bunu gelecek yıllarda da sürdürebiliriz.”
 
Görünen o ki, festival 13’ncü yılında izleyicisini de, programını da giderek berrak bir doğrultuda oluşturmuş, insanları aynı perdede adeta gözleriyle eyleme teşvik etmiş bir görüntü ortaya koyuyor. Bu 12 yılda her şeye karşın umut veren detayları ise, Sönmez bizlere şöyle anlatıyor: “Ülke ve dünya gündemimiz gibi, festivalin gündemi de maalesef her sene bir öncekinden daha ağır hale geliyor. İlk yıllarda her yıl tek gündemdeki en sıcak temalardan birine yoğunlaşma kararı almıştık, bu sayı bu sene üç ana temaya çıktı, çünkü hepsi de hayatî sıcak konular olarak kendini dayattı. Deprem ve onunla bir kez daha gündeme gelen 'kent ve barınma hakkı', Türkiye'nin her zamanki ağır gündemi olan mahpuslar ve onların hakları, gündelik hayatımızı giderek daha çok etkileyen çevresel sorunlar. 
Bu festivalin diğerlerinden farkı, insanlara sadece iyi bir film izlettirmek ve onun 'keyfini' yaşatmak değil, o konularda bir şey yapmalarına teşvik etmek, en azından o filmlerin uzun vadede böyle bir etki yaratacağını ummak. 
 
Bunun için çeşitli alanlarda hak mücadelesi veren sivil kurum ve örgütlerle birlikte çalışmaya, festivalde onlara ve onlar içinde örgütlenen aktivistlere alan açmaya sunmaya çalışıyoruz. Bu sene, mahpus hakları için yoğun bir faaliyet yürüten Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST) ile yaptığımız işbirliği, bunun çok iyi bir örneği. Kendi adıma umut veren bir gelişme olarak bunu söyleyebilirim: İnsan hakkı mücadelesi veren sivil toplum örgütlerine ses olması, festivalin onlar için giderek genişleyen bir platforma dönüşmesi.”
 
Gerçekten de Sönmez’in sözünü ettiği o küresel platform, bu yılki festivalde insanı dosdoğru etkisi altına alarak, katılıma çağırıyor. Etkinliğin basın biriminden aldığımız program detayları doğrultusunda, görüyoruz ki örneğin Dublin’de folk müzik kültürünün yaşatıldığı bir mahallenin tarihi dokusu ve ünlü pub’ları ile birlikte kentsel dönüşüme kurban gitmesini anlatan Luke McManus’un “The North Circular’’ isimli çalışması, ya da Amazon’un kıyısındaki yerel halkın yüzen evler üstünde ördüğü yaşam kültürü ve alternatif yaşama şeklini anlatan, Danielle Khoury Gregorio’nun yönettiği “Amazon Sularında Yaşam”, izleyicilere buruk bir aşinalık ve yoldaşlık duygusu katıyor. 
 
Yine festivalde, Bangladeş’in günümüzdeki kaotik, plansız betonarme başkenti Dakka ile yönetmen Mehedi Mostafa’nın geçmişte kalan pastoral çocukluğunun çarpıcı karşıtlığını şiirsel bir üslûpla anlattığı “Beton Ormanında Düşler” veya Havana’da, golfle bağlantılı bir turizm projesi yüzünden yerlerinden edilen aileleri anlatan Karel Ducasse Manzano’nun “Geleceğin Cenneti’’ adlı belgeseller de, yine bu kamusal doğrultuda bir araya geliyor.
 
Bunun gibi, etkinlikteki “Mahpus Hakları İnsan Haklarıdır” adlı bölümde gösterilen filmlerden biri ise, Lübnan’dan geliyor. Festival basın bürosunun verdiği bilgiye göre Zeina Daccache, “Şehrazad’ın Günlükleri”nde 2012’de Beyrut’ta bir kadın hapishanesinde drama terapisi gören kadın mahpusların iç dünyalarını yansıtırken, Arap dünyasında kadınların hangi haklardan yoksun olduklarını da vurguluyor. Öte yanda ise, Grönland’da dünyanın en yüksek güvenlikli ve en güzel manzaralı hapishanesinin inşa edilme sürecini anlatan “Görünüm’’de, Danimarkalı yönetmen Ole Stenum ve mahpuslar güzel bir manzaraya bakmanın belki de verilebilecek en kötü ceza olabileceğini sorguluyor.
 
 
Festival programının önemli başlıklarından biri Documentarist ile ortaklaşa hazırlanan ve önümüzdeki bir yıl boyunca sekiz farklı kenti dolaşacak ‘’Başka Dünya Yok!’’: Gezici Ekolojik Belgeseller Gösterimleri” olarak kayda geçiyor. 
 
Kilian Kuhlendahl, Fabiana Fragale ve Jens Mühlhoff’un ortaklaşa yönettikleri, sinema öğrencisi ve aktivist Steffen Meyn’in Almanya’daki Hambach Ormanı’nın olaylı işgalini belgelediği kamera kayıtlarından oluşan film “Yalnız Meşeler”, Steffen Krones’in Kuzey Okyanusu'nda Norveç’in en uzak adalarından birinde karaya vuran bir Alman bira şişesinin izini sürdüğü “Kuzey Akıntısı’’, Liliana Colombo’nun insanlığın eriyen buzullara ve dünyanın yaklaşan sonu karşısındaki kayıtsızlığına ironi ile yaklaştığı “İcemeltland Park”, hep bu seçkinin filmleri arasında not edilebiliyor. Bu arada, ‘’Başka Dünya Yok!’ - Gezici Ekolojik Belgeseller Gösterimleri programı”, Avrupa Birliği CultureCIVIC: Kültür Sanat Destek Programı desteğiyle hazırlanmış bulunuyor. Bu aşamada festivalde, “İçtiğimiz sudan soluduğumuz havaya kadar varlığını bildiğimiz mikroplastikleri” irdeleyen “Kuzey Kutbu’ndan Türkiye’ye Mikroplastikler” başlıklı forum da, Özyeğin Üniversitesi’nden Dr. Mine B. Tekman ve Çukurova Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sedat Gündoğdu’nun katılımı ile, 13 Aralık Çarşamba akşamı saat 19:00'da Postane binasında ilgililerini bekliyor.
 
 
Festivalde bu yıl, iki de özel gösterim öne çıkıyor: Belmin Söylemez'in ilgiyle karşılanan son filmi “Ayna Ayna” ve festival ekibinin sevgili dostu, merhum görüntü yönetmeni İlker Berke anısına gösterilecek Güliz Sağlam'ın yönettiği “Tepecik Hayal Okulu” belgeseli, bu çalışmalar olarak programdaki yerlerini alıyor. 
 
 
İstanbul Büyükşehir Belediyesi Kültür Dairesi Başkanlığı, Avrupa Birliği Culture Civic Kültür Sanat Destek Programı, Goethe Enstitüsü ve Tarabya Kültür Akademisi işbirliği, Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST), The Sigrid Rausing Trust, 1+1, Bianet ve Manifold'un medya ve içerik desteği ile düzenlenen etkinlik, gerçek bir STK girişimi etkisini taşıyor. Ödüllü yönetmen, kameraman, kurgucu ve eleştirmen Sönmez bu tespitimizi de reddetmiyor ve 9 Aralık’taki ilk foruma atıfla, “Mahpusların ve ailelerin seslerini duyun,” mesajını veriyor. Necati Sönmez sözlerine şöyle devam ediyor:  “Festivalin kendisi, aslında yılda bir kere, ama yoğun bir şekilde, aktif hale gelen bir STK gibi işliyor diyebiliriz. Daha önceleri festival için söylediğim şeyi tekrar etmem gerekirse: ‘Bir gün kendisine ihtiyaç duyulmayacağını ummak isteyen ve o gün geldiğinde kendisini feshetmeyi hayal eden bir STK.’”
 
Bilgi: hihff.org
 
Etiketler: İnsan hakları  film  Beyoğlu