Milliyet Sanat
Milliyet Sanat » Haberler » Edebiyat » Virgülün boynu bükük kaldı

Virgülün boynu bükük kaldı

Virgülün boynu bükük kaldı 03 Nisan 2018 - 10:04
İkinci Yeni’nin kurucularından, şair, yazar, çevirmen, Ülkü Tamer önceki gün Bodrum’da hayatını kaybetti. Tamer’in naaşı dün Turgutreis Merkez Camii’nde kılınan ikindi namazı sonrası Gümüşlük Mahallesi’ndeki mezarlıkta toprağa verildi.
 
GÜLDEN ÖKTEM
 
Türk edebiyatının ve şiirinin en önemli isimlerinden Ülkü Tamer önceki gün, uzun süredir tedavi gördüğü akciğer kanseri nedeniyle hayatını kaybetti. Cemal Süreya’nın “Hayatın, ölümün ve her şeyin amatörüydü Ülkü Tamer” dediği; neredeyse yarım asırdır şair, yazar, çevirmen, dergici ve yayıncı olarak Türk edebiyatı için sürekli üreten Tamer aralarında William Shakespeare, Anton Çehov ve Bertrolt Brecht’in başını çektiği dünya edebiyat tarihinin önemli isimlerini Türkçeye kazandırdı. Milenyum çocukları ise Ülkü Tamer adını J.K. Rowling’in ‘Harry Potter’ serisinin başlangıcı olan ‘Harry Potter ve Felsefe Taşı’nı 2001’de dilimize çevirmesinin ardından tanıdı. Zülfü Livaneli’ye verdiği ‘Güneş Topla Benim İçin’ ve ‘Memik Oğlan’ şarkıları dillere pelesenk oldu.
 
1937’de Gaziantep’te doğan Tamer, ‘Yaşamak Hatırlamaktır’ adlı 1998’de ilk baskısı yapılan ‘anılarından kesitler’e yer verdiği kitabında Gaziantep’te geçen çocukluğundan da söz etmişti. Kente ipek kumaşı ilk kez getiren babasının yazıhanesinde geçirdiği günleri, yoyo ve topaç çevirdiği zamanları anlatıyordu. İlkokulun ardından babası Robert Kolej’e göndermeye karar vermişti. Kitabında Antep’ten İstanbul’a gidişini şöyle ifade ediyordu: “Yatılı okuyacaktım. Eşyaların hazırlandı, Dayı Ahmet Ağa İlkokulu’ndan Robert Kolej’e. Suburcu’ndan Bebek’e. Beni İstanbul’a annemle babam getirdiler, Theodorus Hall’ün ikinci katındaki yatakhaneye yerleştirdiler. Yanaklarımdan öptüler.”
 
 
Edebiyata olan tutkusunu pekiştiren ismin kolejdeki öğretmeni Turan Çağlarca olduğunu da kitabında anlatıyordu: “Filinta gibi, uzun boylu, duglas bıyıklı, dünya yakışıklısı bir insandı. Çok da iyi bir öğretmendi. Öğretmenimiz değil de, bize incelikle yol gösteren bir ağabeyimizdi.” Ama okulda arkadaşlarıyla en sevdiği edebiyat öğretmeninin Behçet Kemal Çağlar olduğunu da ayrıca ekliyordu: “Doğrusu istenirse pek bir şey öğrenmedik ondan. Ama sınıfta hiç değilse biraz edebiyat soluduk.” Şiirleri 1954 senesinden itibaren sırasıyla Kaynak, Pazar Postası, Yeditepe, Yeni Dergi, Papirüs ve Sanat Olayı dergilerinde yayımlanmaya başladı. 1958’de bitirdiği Robert Kolej’in ardından İstanbul Üniversitesi Gazetecilik Enstitüsü’ne girdi.
 
Papirüs’ün çıkışı
 
İlk şiir kitabı ‘Soğuk Otların Altında’ 1959’da basıldı. 1960 yılında Cemal Süreya ile Papirüs’ü maddi yetersizliklere rağmen, yazıhanedeki halıyı satarak çıkarmaya başlayacaklardı. Papirüs’le birlikte İkinci Yeni akımının temsilcileri arasında yer aldı. Memet Fuat ‘Çağdaş Türk Şiiri Antolojisi’nde Ülkü Tamer ile ilgili bölümde şu yorumu yapıyordu: “İkinci Yeni’nin, çağdaş İngiliz şiirini yakından izleyen, çeviriler yapan Batı etkilerine açık bir şairiydi. Özellikle 1960’ların ikinci yarısında yazdıklarıyla kapalı şiir anlayışının kusursuz örneklerini verdi. Toplumsal sorunlara yönelirken de şiirinin düzeyini düşürmedi. Yapıtlarında doğayı, doğanın ince güzelliklerini olduğu kadar, insanların sanatsal ürünlerini de değerlendirdi.”
 
 
Lisede damarlarına işleyen tiyatro tutkusunu üniversitede de sürdürdü ve 1964-68 yıllarında özel tiyatrolarda oyunculuk yaptı. Daha sonra Milliyet Yayınları’nda danışman-editör olarak çalışmaya başladı. ONK Ajans’ta görev yaptı. Bir taraftan da çevirmenlik yapmaya devam ediyordu. Sonrasında Milliyet Yayınları’nın başına geçti. ‘Yaşamak Hatırlamaktır’da Abdi İpekçi’nin kendisini gazeteye çağırıp yayınevinin başına geçmesini istedikten sonra olanları şöyle anlatıyordu: “(...) Abdi Bey’in yanından ayrıldıktan sonra Milliyet Yayınları’na uğradım. Herkes gülümseyerek bakıyordu bana. Ulvi Bey elini uzattı. ‘Hayırlı olsun’ dedi. Ne menem iştir bu! Haber, beş dakika içinde bir sokak aşağıdaki yayınevine ulaşmış!”
 
Ülkü Tamer, Milliyet Yayınları’nı yönetmeye başladıktan kısa bir süre sonra ise İpekçi tarafından “Çocuk dergisini yeniden canlandırabilir misin?” diye odasına çağrılacaktı. Teklifi kabul eden Tamer, “Eskisine benzememeli” diyerek, Türkiye’de çocukluğu 1970’lerin ikinci yarısına denk gelmiş pek çok çocuğun çantasına girmiş o meşhur dergiyi tekrar ayağa kaldırdı ve satış rakamını 5 binlerden 100 binlere çıkardı. 1980 senesinin şubatından eylül ayına dek çıkan Milliyet Sanat dergisini yönetti. Sekiz sayılık bu ‘Yeni Dizi’de Haldun Taner’den Yaşar Kemal’e, Özdemir Asaf’tan Yusuf Atılgan’a, Turgut Uyar’a, Edip Cansever’e, Tomris Uyar’a uzanan isimler yazılar kaleme aldı.
 
Ödüllerle dolu yaşam
 
Tamer 1991’de dört öyküden oluşan ‘Alleben’i, 1997’de ‘Alleben Öyküleri’ni çıkardı. 1998’de ‘Yaşamak Hatırlamaktır’ isimli anı kitabını bastı. Oyunculuk anılarını ‘Bir Gün Ben Tiyatrodayken’ adıyla 2003’te yayımladı.
 
Edith Hamilton’nun ‘Mitologya’ tercümesi TDK 1965 Çeviri Ödülü’ne değer görüldü. ‘İçime Çektiğim Hava Değil Gökyüzüdür’ (1966) adlı kitabıyla 1967 Yeditepe Şiir Ödülü’nü, 1979’da çevirileri dolayısıyla Macaristan Halk Cumhuriyeti tarafından verilen Endre Ady Ödülü’nü, ‘Alleben Öyküleri’ ile 1991 Yunus Nadi Ödülü’nü, 2014 yılında ‘Bir Adın Yolculuktu’ kitabıyla Melih Cevdet Anday Şiir Ödülü’nü aldı.
 
Belki de Cemal Süreya’nın dediği gibi amatör ruhunu hiç kaybetmediği için yarım asır boyunca hep nitelikli edebi eserler üretti.
 
‘Harry Potter’ı sevdim ben’
 
“’Harry Potter’ı sevdim ben. Dizinin ilk kitabını, ‘Felsefe Taşı’nı da severek çevirdim. Çevirirken, çocuk edebiyatımızda bu tür kitapların eksikliğini duydum hep.
 
Kim bilir, ‘Harry Potter’ın başarısından sonra belki bizde de böyle kitaplar yazılır. Ama kolay iş değil bu; hayal gücünüzü gelişigüzel havalandırmayacaksınız; masalları, özellikle bizim masallarımızı özümseyeceksiniz; kendi çocukluğunuzun değil, günümüz çocuğunun dünyasına gireceksiniz; araştıracaksınız; sürükleyici bir öykü yaratacak, onu matematiksel bir kurgu içine yerleştireceksiniz. Bu arada ‘Harry Potter’a öykünmeyecek, özgün bir kahraman çıkaracaksınız ortaya. Yoksa, yazdığınız Hayri Potur olmaktan öteye gidemez.”
 
 
 
GÖRÜŞLER
 
‘Öykülerinin etkisi altında kaldım’
 
- Selim İleri: Dünyanın en iyi insanlardan biriydi. Gençlik yıllarımın en değerli şairlerinden biriydi ama asıl olan onun öykülerinin derin etkisi altında kalmıştım. Ayrıca gazete yazılarında bizlere çağdaş edebiyatı sevdirmenin bütün yollarını açtı.
 
- Genco Erkal: Kadim dostumu kaybettim. Lise yıllarında birlikte sahneye çıktık, İonesco’nun iki oyununu birlikte çevirdik. Eşi Tomris’le en yakınımdı. Profesyonel tiyatroda sahne arkadaşım oldu, ama hepsinden önce şairdi, şiirle yaşardı     Ülkü Tamer, şiiriyle yaşayacak.
 
‘Virgülün boynu bükük kaldı’
 
- PEN Türkiye: Şiire virgülü eklemişti, şimdi bir virgül eksildi. Şiirin de, virgülün de boynu bükük kaldı. Ülkü Tamer. Virgülün şairi. Türkçenin çocuğu. Türkçenin gençlerinden. Çocukluğun Türkçesi. Böyle bir alçakgönüllülük ancak virgülde bulunur. Şiirde, başka uğraşlarında, hayatta kendini şiirin bir parçası kıldı, virgül oldu. Virgül, şakacıdır, şendir, kendini sıradanlaştırmayı bilendir, noktaya, ünleme, noktalı virgüle yol açar, yer verir, bazen ünlem, bazen üç nokta, bazen nokta, ama en çok da soru işareti yerine geçer Ülkü Tamer’in şiirinde. Boşluk şiire nasıl dahilse, virgül de şiirin bahçesindeki çocuktur. Cemal Süreya ‘suçsuzluğun şiiri’ demişti Ülkü Tamer şiirine.
 
Sanki Edip Cansever de “Gökyüzü gibi bir şey bu çocukluk/hiçbir yere gitmiyor” dizelerini biraz da Ülkü Tamer için yazmış gibidir. Büyük şairlerin en genciydi her zaman, hep öyle kaldı. Antep’ten de, çocukluktan da fazla uzaklaşmamıştı. Oysa uzun boyu, mavi kanatlı kuşları, aklı bir karış havada şiirleriyle gökyüzüne en yakın oydu. Fakat çocukluk bu ya, hepsini gökyüzünde unuttu, şiirini de orada unuttu, kedilerin, atların arkadaşı oldu. Nietzsche’nin felsefe için ‘şenbilgi’ demesine benzer bir biçimde, Ülkü Tamer için de şiir ‘şen söz’, ‘şen yazı’ sayılırdı. Ülkü Tamer gitti. Attila İlhan’ın dizeleriyle “ Şenlik dağıldı bir acı yel kaldı bahçede yalnız” . Şimdi “ Üşür ölüm bile”.